gelenekten ayrıldılar. Auguste Comte, bir sosyal modelin genellikle sosyal meselelere belli bir hal tarzı empoze ettiÄŸini ve genel olarak hayatın düzenlenmesi ile hükûmet modelinin aynı ÅŸekilde bu sisteme dayalı olduÄŸunu ileri sürmüÅŸtü. Sosyal bütün mefhumunu ilk defa ortaya getiren ve aynı zamanda disiplinlerin bölümlere ayrılmasını tenkid eden “ÅŸöhretli Montesqieu” deÄŸil miydi ? Kendi soyutlamalarında kaybolan ekonomistlerin metafiziklerini teÅŸvik eden; diplomatik veya askeri olsun, devlet müÅŸavirleri yerine gerçek iktidar koltuÄŸundaki endüstricileri tanıma yeteneÄŸi kalmamış siyasi bilimcilerin (ya da siyasilerin) yanılmalarına yol açan hususlardan en tehlikelisi bu disiplinler arası bölünme idi.
Bu üç büyüklerin, kurucu babalarına nazaran ilme doÄŸru katettikleri geliÅŸme ne olursa olsun Emile Durkheim ve Max Weber’in yaklaşım tarzı bana Comte ve Marx’ınkinden farklı gözükmüyor. Durkheim hareket noktası olarak modern cemiyeti kuÅŸatan buhranı esas almakla beraber bunun çözümünü politikada (sathi olarak seçim, parlamento ve parti rekabeti) deÄŸil; fakat içtimai ahlak reformunda aramaktadır. “De la division du travail social”ün(1893) ikinci baskısına yazdığı önsöz ve korporosyanlar teorisi, bu arzuya ve onun ilhamına ÅŸahitlik etmektedir. DüÅŸüncelerinin derinliÄŸinde Durkheim bir bilgin olduÄŸu kadar bir reformisttir de… Ä°lme dayalı bir reform ihtimaline inandığından beri kendisini düÅŸündüren bir düalizmdir bu…
EÄŸer Auguste Comte ve Marx’ta ya da Emile Durkheim ve Max Weber’de sosyolojik ve politik teori konusunu ele alacaksak nasıl bir prosedür uygulamamız gerekiyor?.. Ben bu hususta üç safha düÅŸünüyorum:
- Onların görüÅŸlerini etkileyen, düÅŸünce ufuklarını geniÅŸleten ve araÅŸtırmalarına mesnet teÅŸkil eden unsurları tarihi perspektifi içindeki yerlerine oturmak ;
- Ä°çinde yer aldıkları dünyanın veya sahip oldukları düÅŸüncenin izahını deÄŸilse bile genel olarak anlamını tayin etmelerine yardımcı olan sistem veya teorilerini tanımlamak ;
- Kendileri tarafından açıkça belirtilen veya okuyucuların ve talebelerinin; dostlarının ve düÅŸmanlarının teorilerinden çıkarabildikleri manaları ortaya çıkarmak.
Bu anlatımın normal manası içinde bu muharrrirlerin kendi öz “politik fikirleri “, araÅŸtırmanın üç safhasında da tali bir mevki iÅŸgal eder. Emile Durkheim’in partiler ve parlemento üzerindeki yargıları, bizi, modern Fransız Cemiyeti hakkındaki yargılarını aksettirmesi nedeniyle ilgilendiriyor. L’affaire zamanında üstlendiÄŸi pozisyonla Dreyfus ta bizi, aynı nedenle ve aynı ÅŸekilde ilgilendiriyor; baÄŸlılık duyduÄŸu deÄŸerler sistemini açığa çıkarıyor. Birinci dünya Harbinin sebepleri üzerine yazdığı küçük kitabı ve 1914 ile 1917 yılları arsındaki vatansever heyecanı onun için takdir uyandırıyor. Fakat bu arÅŸiv bizi teoricilerin sırlarına götürmüyor.
Bu özellik aynı ÅŸekilde Max Webber’in eseri için de geçerlidir. Åžahsî tecrübe, teorik ifadelendirme ve neticeler ÅŸeklindeki üç unsur bir diÄŸeri içinde kaybolmaksızın birbirleriyle irtibatlıdırlar. Geleneksel hakimiyet, güçsüz bir parlamento, bürokratik Bakanlıklar ve mutedil idaresi ile Wilhelm Ä°mparatorluÄŸu Ona politik doktrininin unsurlarını saÄŸlamıştı. Veyahut Onun, Wilhelm Ä°mparatorluÄŸunu kendi doktrini açısından idrak ettiÄŸi de söylenebilir. DoÄŸu ülkeleri ekonomisinde yapılacak bir araÅŸtırma ve Polonya çiftçiliÄŸine nüfuz, ona modern cemiyetlerin davranış özelliklerini gösterdi. Bu araÅŸtırmada kategoriler kullanarak tipik Weber modeli münasebetler çıkardı. O zamanlar sosyolog ile politika gözlemcisi o derece birbirine karışmış olabilirler ki her birinin politik fikri, genel sosyoloji ile birleÅŸebilir ve her birinin teorik önerileri siyasi müÅŸahit tarafından yapılmış bir hükümden istihraç edilmiÅŸ gözükebilir.
Bir psiko analist veya sosyolog bir bilim adamı muhtemelen bizim izahlarımızda üç safha arasında tesis ettiÄŸimiz tefriki indi mütalaa edecektir. Bilhassa ÅŸahsi tecrübe ile teorik izah arasındaki karşılıklı etkiye yönelik olanı… mamafih, Vilfredo Pareto’ ya uygulanan biçimdeki yaklaşım tarzımız iÅŸi biraz kolaylaÅŸtıracaktır.
Vilfredo Pareto, ikili bir ÅŸöhreti haizdir. Ve iki entelektüel geleneÄŸe mensuptur. O, bir ekonomist olarak Lozan’da yerini aldığı Leon Walras’ın izinde, denge teoristleri arasındadır ; Bir politika olarak ta Makyavelli’den baÅŸlayıp, iktidara susamış ve fakat ihtiraslarını gizleyen, yöneten insanlar ve yalan söyleyen insanlar olduÄŸu sürece devam edecek olan bir çizgi üzerindedir. DiÄŸer taraftan, sosyolog olarak Pareto’nun durumu müphem ve tartışmalı halini devam ettiriyor. Pareto’nun titiz sosyolojik düÅŸüncesi üzerindeki açık tartışmaya iÅŸtirak yoluyla Onun, içinde yaÅŸadığı cemiyeti deÄŸerlendirme tarzı olan tarihi tecrübesini inceleyeceÄŸim. Daha sonra da onun politik tecrübesinin teorik ve kavramsal formülleri halindeki analizine geçeceÄŸim. Bundan sonra onun teorisinin muhtemel imalarını göstermek benim için kolaylaÅŸacaktır. (Ä°nsanın faÅŸizmle olan ilgisine dair bıktırcı sorula girmeksizin.)
Pareto, modern cemiyetin üç vechesi üzerinde durur: rakip partileri ile temsili rejimler; sınıf mücadelesi, ve bürokrasinin yayılması. Her gün basında yer alan olayların bir gözlemcisi olarak O, devamlı bir ÅŸekilde, bir yanda sendikacıların kuvvet ve enerjisi ile diÄŸer yanda burjuvazinin korkaklık ve zaafı arasındaki zıddiyet üzerinde durur. Sorel’in kelimeye verdiÄŸi anlamı için de ÅŸiddet –iktidar mücadelesinde ki gaddarlık deÄŸil–bundan böyle artık hükumeti ellerinde bulunduranlarda ve istihsal vasıtalarında deÄŸil, fakat kurulu düzene baÅŸkaldıran tahrikçilerde toplanmıştır.
Pareto, güçlünün avantajlarını, eÅŸitsizliÄŸi sevdiÄŸinden ya da kitlelerin izdırabına hissizliÄŸinden dolayı savunmaz. Teorik olarak O, sosyal dengenin her iki taraftan da eÅŸit derecede mertlik istediÄŸini iddia eder : “Hayatiyet arz eden herhangi bir yaratık, diÅŸe diÅŸ almaktan, düÅŸmanının kanını akıtmaktan imtina ediyorsa kendini düÅŸmanın insafına terk etmiÅŸ demektir.”
Mesela, ‘ Genel Sosyoloji üzerine bir inceleme’’ (Treatise on General Sociolcgy)’den bir paragraf alalım. (paragraf 2147):
’’… hissedilen odur ki, eÄŸer devrimci veya sırf halka dayalı kuvvet rejimin silahlı gücü ile çatışırsa bütün haklar öncekine, bütün görevler de; bilhassa son raddeye kadar silahlarını kullanmama görevi de sonrakine ait olur. Rejimin silahlı kuvvetlerinin mukabele etmesi yasak olmasına karşılık, küfürler, yumruklar, taÅŸ atmalar her ÅŸey halktan geldiÄŸi zaman mazurdur. Çünkü silahlı kuvvetlerin mevcudiyeti bile onları alevlendirir ve halk müdahaleden masun halde herhangi bir tahrike kapılıverirler. Bununla beraber silahlı kuvvetler tükenmez bir sabra sahip olmalı, bir yüzüne vurulduÄŸu zaman öbür yüzünü çevirmelidir. Askerlerin çok büyük bir azizler topluluÄŸu olması beklenir ; insan bunların tesbih ve ilericilik dininin dua kitapları yerine neden silah ve kılıçla donatıldığını merak ediyor.’’
Polemik arzusu ve Pareto’ ya has tipik mübalaÄŸa için ayrılmış zaruri bölümlerden sonra bu mütalaada (ki bir “derivasyon” olarak kabul edilebilir) bir duygu (veya uygun görürseniz bir “kalıntı”) (1) – veya cesaret noksanlığını ve kazanç arzularını kamufle edebilmek için yeni efsaneler kullanması nedeniyle – burjuvaziye duyduÄŸu öfke görülebilir. 2147 numaralı paragrafa iÅŸaret eden 15 numaralı dipnot bana açıklayıcı görünüyor; ’’ Silahlı kuvvetler tükenmez bir sabra sahip olmalı ’’ deyimi üzerinde ÅŸerh yaparken diyor ki:
’’Bu ( temenni ) polisle grevciler veya göstericiler arasında çatışma çıktığı zamanlarda, Latin parlamentolarında her zaman baÅŸvurulan derivasyonlarda görülebilir: yaptığı hareketi izah edemeyen halka mahsus karakteristik davranış. Kendi paylarına sandikacılar sözlerine uygun iÅŸ yapar ve böylece realiteye daha daha çok yaklaşırlar. Onlar burjuvazi ile savaÅŸta olduklarından dolayı kuvvet kullanacaklarını söylerler, Gerçek o ki, bu kuvvete baÅŸvurma ancak mukabil kuvvet kullanma ile karşılanabilir, yoksa, spekülatörlerimizin boÅŸ ve neticesiz tahlilleriyle deÄŸil…”
Åžimdi, Max Weber’in Frankfurter Zeitung’da Alman Anayasasında reform konulu makalesini hatırlayalım. Bu Alman sosyoloÄŸu daha çok parlamenter bir hayatın, kanuni görevlerin ifası için Ä°mparator tarafından tayin olunan memurlara nazaran vazifelerine daha uyumlu liderlerin seçilmesine yol açacağını ümid etmiÅŸti… DiÄŸer taraftan Pareto, Ä°talyan ve Fransız parlamenterlerine, sırf haiz oldukları gücü kendi helakleri yönünde kullanmaları nedeniyle deÄŸil de, aristokrasi ve bizzat milletin kendisi için zaruri bir hususiyeti yani gerektiÄŸi zaman çözüm için kuvvet kullanma yeteneÄŸi taşımamaları nedeniyle aÅŸağılama derecesine varan bir, istihza ile bakar. “Ä°nsancıl kalabalık” ve “insancıl heyecan” Pareto’yu ilmi analizlerini öfkeyle dolduran görüÅŸler belirtmeye sevkeder. Kalemini duygusal birikimler (residues,1) ÅŸöyle götürüyor:
“M. Anatole France’ın kullandığı entelektüel yargı sistemi (derivasyon 1), insancıllar arasında pek geçerli olan bir genel yargı sisteminden kopya edilmiÅŸtir. Bu derivasyon, Malhevreux’un suçlular üzerindeki <<bahtsız zavallılar>> yaftasını tartışıp ve sonrada tabirin müphem manasından istifade ederek suçluların cemiyetin en sempatik himayesine layık oldukları sonucuna ulaşır. Bu, Victor Hugo’nun <<Sefiller>>i gibi, edebiyatçıların, halkın insancıl içgüdülerini hoÅŸnut ederek para kazandıkları kitapların verdiÄŸi bir ilhamdır. O zaman bir kudurmuÅŸ köpek de <<bahtsız zavallı>>dır. Ama “cemiyet” ona ölümden baÅŸka bir tercih yakıştıramamıştır. Onun insanlara verdiÄŸi ölümü ona tevcih etmiÅŸtir.”
Bir baÅŸka paragrafta (1916) beÅŸinci sınıfın duygusal kalıntılarına dair à propos’da, Pareto, modern cemiyette suçlular sorununa döner:
“Suçluların hakimlerine karşı küstahlıklarına tarihin hiçbir döneminde zamanımızdaki kadar müsaade edilmemiÅŸtir. Ceza mahkemelerinde sorguya çeken riyaset makamındaki hakimle cevaplayan sanığın rollerinin tersine dönüÅŸü gözüktüÄŸü duruÅŸmalar vardır”
Tabii Pareto, okuyucularından pek çoÄŸunu sarstığını biliyor ve sarsmak istiyor. Bununla beraber, insancıllığa yapılan bu hicvi görmezlikten gelmek veya onu basit bir tahrikçiliÄŸe, skandal arzusuna, paradoks sevgisine veya aksi bir profesörün ters mizacına hamletmek yanlış olur. EÄŸer Pareto, Peter’in eÅŸyasını Paul’a , ve sonra da ferdin hakkını bir suçlunun cezadan kurtarılması maksadına aktarmayı haklı çıkarmak için “cemiyet” haklarına sığınan insancıllara karşı çıkıyorsa bu entellektüel yargı sistemleri (derivasyon) ile duygusal kalıntılara geri gidiÅŸ arasındaki tenakuzları açığa çıkartmak arzusundadır. Åžüphesiz ki, bu, biraz da, ona göre insancılların, halkın duygularını besleyen ve cehaletleri veya anlayışsızlıklarından dolayı içtimai sistemin mutalarını dikkate almayan spekülatörler kategorisine girmeleri sebebiyledir. Pareto’ya: Almanya’ya nispetle Fransa ve Ä°talya, proleteryaya kıyasen burjuvazi, aşırı hile ve demokrasi, tekamül, insanlık, sosyalizm gibi entelektüellerimizin tanrıları olan mücerret ÅŸeylere sığınarak kamufle ettikleri enerji zaafları sonucu zayıflamış ve düÅŸmüÅŸ gözükür.
[1] Paretonun lügatında kalıntı (residues), insan tabiatında kökleÅŸmiÅŸ duyguları veya duygu ifadelerini, "derivasyonlar" da halkın hırslarını kamufle ettikleri veya, akli olmayan hareket ve önerilerine akli görüntü verdikleri entelektüel yargı sistemlerini anlatır. Aslında insan mantıksız ama düÅŸünen bir varlıktır. Her ne kadar O nadiren mantıki tarzda hareket ederse de baÅŸkalarının daima öyle yaptığına inanmalarını ister.
(*) Kriter, C. 1, sayı 11 den alıntıdır.
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.