Malatya’dan Cevat Ülger Geçti (2)
Halit Özdüzen (AraÅŸtırmacı-Yazar) Bir Dahinin YaÅŸam Serüveni Resim ÖÄŸretmeni Cevat Ülgen, Malatya’daki tarih zenginlikler yanında oldukça güzel sosyo-kültürel bir atmosferle karşılaşır. Kendi uÄŸraşıları yanında Said Çekmegil’in “Siyaset Anlayışımız, Ahlak Anlayışımız, Ä°man Anlayışımız, Diyalektik Reçeteler, Gelenek ve Gelenekçilik, ÇaÄŸ Dışı, Vahye Göre Büyük Zulüm, Ä°nsanlık Anlayışımız, Dünya Ä°slam Devleti, Kur’an’a Muhatap Olmak ve Engelleri, Nasih - Mensuh Masumiyet ve Recm, Ä°slâm’ın GerçeÄŸi, DüÅŸünceler DüÅŸledim Limon AÄŸacı, …” gibi eserlerinin kitap kapaklarının tasarımın ve meslektaşı M. Ziya Ünsel’in “Mutlu Güney, YeÅŸil
Malatya…” gibi kitap kapaklarının tasarımlarını yapmıştır. Sanattan anlayanlar, o kapak tasarımlarının birer sanat harikası olduÄŸunu söylemektedir. Gerek Said Çekmegil ile, gerekse de M. Ziya Ünsel’le dostlukları yaÅŸamının sonuna kadar devam etmiÅŸtir. Ülger Malatya’yı çok sevmiÅŸtir. Fakat onun gönlünde yeni ufuklar ve yeni projeler vardır. Bu nedenle EskiÅŸehir’e giderek o projelerini gerçekleÅŸtirmeyi düÅŸünür. DüÅŸüncelerini Çekmegil’e açtığında memnuniyetle karşılar. EskiÅŸehir ve özellikle oranın ilçesi Mihalıcık’a tayininde Çekmegil ve Sazaklar’ın rolü olup olmadığ bilinmez. Fakat o yöreyi tanıyan birisi olarak Mihalıcık’ın Emin Sazak’ın memleketi olduÄŸu göz önüne alındığında bu sorunun cevabı ”evet” olmalıdır. Sıra Dışı Bir ÖÄŸretmen 1959 yılında Mihalıcık Lisesi, Resim ve Sanat tarihi öÄŸretmenliÄŸine atanır. Orada öÄŸret-menlik görevini yaparken, bir yandan da resim ve sanat çalışmalarına devam edecektir. EÅŸi Türkan hanımda evde kurdukları halı tezgahında halı dokumaya devam ederler. Okuldaki öÄŸrencileri arasında “Ersin Nazif GürdoÄŸan” da bulunmaktadır. GürdoÄŸan, Daha sonra yazar ve akademisyen olarak Türkiye’de belirli bir yere gelecektir. Ä°lk estetik, sanat kültür ve düÅŸünce anlayışını o yıllardaki hocası, Cevat Ülger’e borçlu olduÄŸunu belirtir.(Ä°ki Dünyanın HesaplaÅŸması s.26) Mihalıççık’ta çocukluktan itibaren kendisine yol arkadaşı olarak seçtiÄŸi bir gönüldaşı-, resim öÄŸretmeni Mustafa Kırkıncı’da bulunmaktadır Onunla beraber resim çalışması yanında bol bolda sohbet etme fırsatı yakalar.. Ä°lerleyen süreçte EskiÅŸehir^de bir resim atölyesi kurarlar. Ülger tasarladığı hedeflere doÄŸru emin adımlarla ilerlemektedir. Ä°lk kiÅŸisel resim sergisini Ä°stanbul “Taksim Sanat Galerisinde” açar. Sanat çevrelerinde oldukça ilgi gören sergi hakkında AkÅŸam ve Cumhuriyet Gazetelerini sanat sayfalarında bir çok makale ve yazı yayımlanır. Sanat eleÅŸtirmenleri sergiden övgüyle bahseder. 1960 yılında yayın hayatına baÅŸlayan Sezai Karakoç’un“DiriliÅŸ Dergisi”nin yazar kadrosunda Said ÇekmeÄŸil ve Cevat Ülger de bulunmaktadır. Ülger’in Sanat ve kültürel çalışmaları yanında musiki konusunda da önemli uÄŸraşıları olmuÅŸtur. Musikiye aÅŸinalığı Gazi EÄŸitim Enstitüsünde okuduÄŸu yıllara dayanır. Çalışma anfileri müzik bölümüyle komÅŸudur; bol, bol orada çalınan melodileri dinleme fırsatı bulur. O bölümde okuyan arkadaÅŸları vasıtasıyla baÄŸlama çalmayı ilerletir. .Esasen baÄŸlama merakı Bolu ÖÄŸretmen okulu yıllarına uzanmaktadır. 1960’lı yılların baÅŸlarında Ankara Radyosu BaÄŸlama Takımı’nda baÄŸlama sanatçısı olarak altı ay kadar görev alır. Bununla da yetinmeyerek bir kaç defa gençlere baÄŸlama kursları düzenler. 1961 yılında gönül dostu Mustafa Kırkıncı bir trafik kazasında yaÅŸamını yitirir. Oldukça derin acılar ve sarsıntılar yaÅŸayan Ülgen eÅŸinin desteÄŸi ile toparlanarak kendisini sanata verir. Mihalıcık’tan EskiÅŸehir Atatürk lisesine, oradan Yasin Çakır Kız lisesi ve son olarak ta Maarif Kollejine Sanat Tarihi ve Resim öÄŸretmeni olarak atanır. EskiÅŸehir’de birçok vitray, rölyef, soyut heykel, süsleme, maÄŸaza dekorasyonu, vitrin düzenleme uygulamaları yapar. Bir yandan da resim atölyesinde resim çalışmaları devam etmektedir. Sosyal ve edebi faaliyetler paralelinde “EskiÅŸehir Milliyetçiler DerneÄŸi” baÅŸkanlığını da yapar. Bu arada pek çok dergide yazıları yazmaktadır. O, Maarif Kolejin sıra dışı bir öÄŸretmenidir. Resim dersinde çocuklara, “ isteyen resim yapsın isteyen de “Tommiks ,Teksas” okusun” diyecek kadar aykırı bir öÄŸretmendir. Okulda eften, püften nedenlerle pek çok defa tahkikat geçirir, ama aldırmaz. Sıra Dışı Bir Mimar Cami Mimarlığı tutkusu depreÅŸerek, “Osmanlı Mimarlık Bürosu” ismiyle bir büro açar. EskiÅŸehir’de ReÅŸadiye ve Tepebaşı camileri, Ä°stanbul’da Küçüksu Camii, Kayseri’de Bürün-güz Camii, Osmanlı Mimari tarzından yararlanılarak yapılmıştır. Cami detaylarında ise estetik ve saÄŸlamlık gözetilerek modern malzeme ve çaÄŸdaÅŸ teknikler kullanmıştır. EskiÅŸehir dışındakileri görmedim. Anacak diÄŸerlerini de onlarla kıyasladığımda nadide eserler vücuda getirdiÄŸine inanıyorum.. ReÅŸadiye Camii proje çalışmaları yanında,. tüm detay projeleriyle doÄŸrudan ilgilenmiÅŸtir Minber, kürsü, müezzin mahfeli, balkon korkulukları, kapı kitabesi ve diÄŸer teczinatı görülmeye deÄŸer estetik ve güzelliÄŸe sahiptir. Bu eserlerle beraber dalga dalga ünü tüm Türkiye’ye yayılmaya baÅŸlamıştır. Ä°ÅŸ yoÄŸunluÄŸu nedeniyle Büroda birkaç mimar ve teknik ressam çalıştırmak zorunda kalır. Daha sonra büroyu geniÅŸleterek, bir kültür ve sanat merkezi konumuna getirmiÅŸtir.. Böylece Malatya’da Said ÇekmeÄŸil’den öÄŸrendiÄŸi sohbet halkasını EskiÅŸehir’e taşımış olur. Çalışmaları gittikçe yoÄŸunlaşımıştır. EskiÅŸehir‘de Esentepe, Bahçelievler, Seyit Hoca, Åžirintepe, Üç Çanaklı, , Akarbaşı, Åžeker Evleri, Ebe Fethiye, Sümer Evleri, Orhangazi, Çifteler, Tepebaşı Cami’lerinde… Kütahya’da Domaniç, Kuruçay, Tunçbilek, TavÅŸanlı Camilerinde…Ankara AbidinpaÅŸa Camii, Bozüyük’te, Trabzon’un Çaykara Ä°lçesi’nde, Hatay’ın Kırıkhan Ä°lçesi’nde, Balıkesir ile Konya’ merkezde Konya’nın Ilgın ve Kadınhanı Ä°lçeleri’nde cami, han, hamam, otel, kaplıca, tatil sitesi, projeleri yanı sıra; mihrap, minber, minare, ÅŸadırvan, dekorasyon, tezyin ve tezhip çalışmaların ve inÅŸaat uygulamalarını yürütmüÅŸtür .Bu çalışmaları ile “ EskiÅŸehir Okulu”nu kurmuÅŸtur. O ekol günümüzde de EskiÅŸehir’de varlığını devam ettirmektedir. Çalışmaları EskiÅŸehir’deki bazı mimarların tepkisini çekerken, sıra dışı öÄŸretmenliÄŸi de okul idaresinin ve Mili EÄŸitim Bakanlığının tepkisini çekecektir. Ä°lginç Bir Ressam 1965 Yılında 18-30 Ocak tarihlerinde ikinci sergisini “BeyoÄŸlu Belediyesi Åžehir Gale-risi”nde açar. O yıllarda yazar Rasim Özdenören Ä°stanbul’da öÄŸrencidir. Bir arkadaşı ile beraber ,”Yeni Ä°stiklal Gazetesi”nde sanat sayfası düzenlemektedir.Gazete sahibi, “Cevat Ülgerin resim sergisi açtığını bildirerek ziyaret edip bir söyleÅŸi yapmalarını” ister.. Ä°ki arkadaÅŸ galeriyi ziyaret ederek, kendilerini tanıtırlar Hep beraber sergi gezilir. Sonra kısa bir söyleÅŸi yaparlar. Genç gazetelerin gözü resim sergisinde sergilenen halılara takılır. DiÄŸer resim sergilerinde rastlamadıkları bir nesne olduÄŸundan çalışma hakkında bilgi isterler. Ülger baÅŸlar anlatmaya , “Resim; çerçeve ile sınırlı, küçük bir satıh üstünde mücerret fanteziler halinde kalıyor, mutlak olarak hayata girmiyor. Biz resmi halı motifleri ile hayata sokmak istedik. Ama ne dereceye kadar muvaffak olduÄŸumuzu bilemem. Teknik olarak halıların eskizlerini hazırlayıp hususi model kağıtlarına geçiririz. Sonra ısrarlı bir kontrol altında iÅŸçilere dokuturuz. Halılar Isparta kalitesindedir. Bir tanesini bizzat dokumak suretiyle halı dokuma tekniÄŸinin inceliklerine de varmaya çalıştım. Böylece her resmin halıya tatbiki ile iyi neticeler alınamayacağı, halı için ayrı resim düÅŸünmek icap ettiÄŸi neticesine vardım.” BaÅŸka sorularda yöneterek fotoÄŸraflar çekerler. Röportaj o günlerde Yeni Ä°stiklal gazetesinde yayınlandığı gibi, daha sonra Ülgen’ vefatı sonrası Rasim Özdenören’in bir yazısı ile beraber Mavera Dergisinin 1977 Ekim sayısında yayınlanacaktı. Sergiye basın oldukça büyük ilgi gösterir , “Yeni Gazete”, sergilenen halının fotoÄŸraflarını yayınlayarak, nadide bir sanat eseri olduÄŸunu belirtir.. Yine AkÅŸam Gazetesi, Kim dergisi, ve Meydan sergiyi fotoÄŸraflayarak haberleÅŸtirir. Bu sergiler pek çok amatör ressamı motive etmiÅŸ olmalıdır. Nitekim EskiÅŸehir Maarif kolejlinde yetiÅŸtirdiÄŸi örgencilerinden bazıları resim konusunda üniversite eÄŸitim alarak resim öÄŸretmeni ve bazıları da uzmanlaÅŸarak ressam olmuÅŸtur. Aralarında ulusal ve uluslararası sergilerde derece alanlar olur. Günümüzde de EskiÅŸehir’de resim ve mimarini geliÅŸmiÅŸ olmasında Cevat Ülgen hocanın oldukça büyük katkısı vardır. Bir Müzik Sevdalısı Cevat Ülger’in Musiki çalışmaları Ankara radyosuyla sınırlı deÄŸildir. EskiÅŸehir’e bir kaç defa getirttiÄŸi Mehter Takımı ve Kastamonu’nun “ Karayılan Davul Zurna Ekibi”nin verdiÄŸi konseri ÅŸehirde mili musiki rüzgarları estirmiÅŸtir.Bundan daha ileri giderek içlerinde EskiÅŸehir’in meÅŸhur “Bülbül Hafızı (o tarihlerde meÅŸhur deÄŸil) ”nda bulunduÄŸu bir Ä°lahi grubu oluÅŸturarak Fuzulu’nin “Su Kasidesi” Dede Efendinin ve Itrı’nin bestelerini çalıp icra etmiÅŸlerdir. Bütün bunlardan daha da öte: 1965 yılında EskiÅŸehir Odun Pazarındaki KurÅŸunlu Caminde birkaç Ramazan ayında Cumhuriyet döneminin bir ilkini gerçekleÅŸtirmiÅŸtir. Ä°smail Bülbül ve ekibiyle Osmanlı Döneminin çeÅŸitli makam ve kıratlarda yapılan okumalarla “Enderun Usulü Teravih Namazı” kılınmasını saÄŸlamıştır. Ä°smail Bülbül, nam-ı diÄŸeri Bülbül Hafızın sesini ilk keÅŸfeden olduÄŸu gibi, EskiÅŸehir geneline tanıtan da Ülgen olmuÅŸtur. Daha sonraki yıllarda TV vartasıyla Rahmetli Bülbül Hafızı tüm Türkiye tanıyacaktı Sanatın EstetiÄŸi Yanında Ritmini de Yakalamış Bir Usta Ülger resim mimari ve müziÄŸin ritimlerini adeta birbiri içerisine nakÅŸeden bir dehaydı. Eserlerinin tamamında bu üç sanat dalını birbirleri ile uzlaÅŸtırarak bilhassa mimariye yeni bir bakış ve nesnel bir derinlik kazandırmıştır. Sanattan fazla anlamadığım için diÄŸer eserlerini inceleme bilincim ve ÅŸansım olmadı. Fakat tekrar söylemem gerekirse EskiÅŸehir ReÅŸadiye ve Tepebaşı camileri Osmanlı Mimari tarzı ve Sinan’ın yapıtlarını andırmaktadır.. Ancak O eserleri görmeyenler abarttığımı düÅŸünecekleri için, son sözü BoÄŸaziçi Üniversitesindeki Mi-mar Sinan uzmanı Rektörümüz Abdullah Kuran’ın “Sanat Tarih”i öÄŸrencilerine bırakmak isterim.Bu konuda bir araÅŸtırma yaparlarsa bizleri aydınlatmış olurlar.. Cevat Ülger’in ÅŸaheser yapıtı ReÅŸadiye ve Tepebaşı Camileriyle sınırlı olmadığını söylemiÅŸtik. Kaynaklar 1970’li yılların başında Kayseri Kalesi’nin yanındaki “Eski Ä°ki Kapılı Camii”nin yerine yapılan “Bürüngüz Camii”’nin proje tatbikine baÅŸlar. Bu eserini de ReÅŸadiye Camii’nde olduÄŸu gibi tek tek, nakış nakış iÅŸleyerek nadide bir eserin meydana çıkışını saÄŸlar. Aynı ÅŸekilde Ä°stanbul’un “Küçüksu Semti’nde “Zihni Gürler Camiinde” çok güzel bir eser vücuda getirmiÅŸtir. Ülger Osmanlı Mimarisi ile modern sanatları birleÅŸtirerek senteze gitmiÅŸ önemli bir sanatçıdır.Bu uÄŸraşısıyla bilhassa cami mimarisinde bir ekol oluÅŸturmuÅŸtur.Nihai amacı “Ä°slam Mimarisini” vücuda getirmektir.. Esasen resimlerinde de bu düÅŸüncenin hakim olduÄŸu belirtilmektedir. Sentezin en önemli harcını da musiki ve ritim oluÅŸturmuÅŸtur. Türk Sanat ve Halk musikisine, baÄŸlamaya, davula ve Mehter müziÄŸine merakı buradan gelmektedir. Meydana getirdiÄŸi eserlerde hep bu ritimlerin oluÅŸturduÄŸu armoniyi yakalamaya çalışmıştır. Fakat bu çabası o yıllarda ülkede mimaride hakim olan” Modernist” hastalığı nedeniyle hep engellenmiÅŸtir. Yeni Ufuklara DoÄŸru 1966 yılında Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanlığı Ankara “Koca Tepe Camii” için bir proje yarışması düzenler. Cevat Ülger, oldukça mükemmel “ Oamanlı Mimari” tarzı bir proje ile yarışmaya katılır. Buna raÄŸmen pek çok mimarın estetik yönden yoksun bulduÄŸu bir proje yarışmayı kazanır. Çünkü seçici kuruldaki akademisyen ve mimarların çoÄŸu modern mimari yanlısıdır. Ayrıca Ülger’in ve çalıştığı ressamların belirli bir ÅŸöhreti de yoktur.. Daha sonra EskiÅŸehir ReÅŸadiye camisine yönelecektir. EskiÅŸehir’de bulunduÄŸum yıllarda acaba bir gün Bir sanat tarihçisi veya akademisyen mimar , bu camii ile Kocatepe camisinin sanatsal yönden mukayese ve deÄŸerlendirmesini yapar mı? Diye çok düÅŸünmüÅŸtüm. Üzülerek söylemeliyim bu güne kadar böyle bir mukayesenin yapıldığına tanık olamadım. Hem yapılsa ne gam, o soÄŸuk yapı varlığını Ankara’da korumaya devam edecektir. Projesi dereceye giremeyince, o gün diplomalı mimar olmayı kafasına koyar. Daha sonraki yıllarda (1967 yılı sonu) ders verdiÄŸi Maarif kolejlinden ve öÄŸretmenlikten “sakıncalı öÄŸretmen” görülerek uzaklaÅŸtırılır. Ä°ki yıl sonra (1969) Ä°stanbul’a giderek DGSA Mimarlık Yüksek Okulu”nun gece bölümüne kaydını yaptırır. 1975 yılında okuldan dereceyle mezun olur. Bir yandan okula devam ederken bir yandan da diÄŸer aktivitelerini sürdürür. Böylece “resmi mimar” statüsünü de kazanmış olmaktaydı. Türkiye YeÅŸilay DerneÄŸi’nin çıkardığı“Mavi Kırlangıç Çocuk Dergisi”nde Kiraz Bekir Ä°simli çocuk çizgi romanını çizer. Ayrıca 1973 – 1977 yılları arasında Milli Gazetede, “Karamehmedler” müstear ismiyle karikatürler çizer. Orada kullandığı isim nedeni ile pek çok kimse ismini “ Cevat Ülger Karamehmetler” olarak bilmektedir. “Karamehmetler” ailenin lakabı olabileceÄŸi gibi OÄŸlu Mehmet’in de adından türettiÄŸi bir isim de olabilir. O çizgi roman ve karikatür çizimini hobi olarak yapmıştır. Fakat “Karamehmetler” mahlası karikatür alanında kendisini önemli bir ÅŸöhrete taşıyacaktı. Nitekim o yıllarda kendisine bir siyasal patiden Senatörlük ve teklifi gelir .Fakat o nazik bir ÅŸekilde reddederek, bir sanatkar olarak “siyasetle uÄŸraÅŸmayı düÅŸün-mediÄŸini” belirtir. Mimari ,resim ve musiki yanında teknik ve teknoloji ile de ilgilenmektedir. OÄŸlu Meh-met Ülger’in anlatımıyla ”Uzun düÅŸünce ve hesaplamalar sonucu, içten yanmalı motorların çalışma prensipleri konusunda projeler geliÅŸtirdi. 1966 Yılında; Japon’ların bütün dünyaya yüzyılın buluÅŸu diye ancak 1980’lerden sonra sundukları üçgen motor, hidrojenle çalışan motor ve daha ÅŸimdilerde projelendirilmeye baÅŸlanan su ile çalışan motor projelerini hazırlayıp Ä°stanbul Teknik Üniversitesi’nde profesörler kuruluna sundu.” Hocalar acaba o projeleri inceleme zahmetinde bulundular mı ? Yoksa da deli saçması diyerek çöpe mi attılar!..Bilinmez?! Cevat Ülger’in “Oyuncak Masalları”, “Demet”, “Ritmin Gücü ve Ritme Davet” isimli yayınlanmış üç kitabı bulunmaktadır. Kısacık ömrüne o kadar güzellikler sığdırmış olarak 6 Eylül 1977 yılından ayrılarak Rahmeti-i Rahmana kavuÅŸur. Son Söz Yerine Dil Ve Edebiyat Dergisi Kasım 2013 te yayınlanan 59. Sayısında DoÄŸumunun 60 yılı nedeniyle Cevat Ülger’i kapağına taşımıştı. Ä°ç sayfalarda da oÄŸlu Mehmet Ülger’le yapılan bir söyleÅŸi ve bir makalesinden alıntı yapmıştır. Yazımızı burada noktalarkan son sözü üstad Cevat Ülger’e bırakalım,”Ä°slam kültür ve düÅŸüncesi, tabiatı, Avrupa gibi bir dış görünüÅŸ kabul etmiyordu. Bu sistem içinde tabiat, yaratılış, hele insan, muazzam araÅŸtırmaların mevzuu idi. Onun bütün cephelerinde korkunç ilerlemeler olmuÅŸ, müthiÅŸ derinliklere inilmiÅŸti. Tabiat içli dışlı, maddeli ve ruhlu, alabildiÄŸine etütlerle çevrilmiÅŸ, bu ilim çalışması bir vecd ve heyecan içinde yaÅŸanmıştı. Tabiat, Ä°slâm için, dış olduÄŸundan çok daha fazla iç idi, derinlik idi, ruh idi... Ä°nsanımız, Osmanlı Ä°mparatorluÄŸunun 15., 16., 17. asırları içinde, kendi yaradılışlarından getirdikleri abstre anlayışla, Ä°slâm'ın ilim, kültür ve vecdini birleÅŸtirerek, eriÅŸilmesi imkânsız eserler yaptılar. Osmanlıların bu devrinde resim -heykel - mimari ayrılığı da kalkmış, hepsi ancak abstre kelimesi ile anlatabileceÄŸimiz bir beraberlik içinde mimarlıkta birleÅŸmiÅŸler, vecd ve güzelliÄŸin, nispetin en son noktalarından birine varmışlardı. Resim de, heykel de, mimarlık da mimari ile yapılmıştı." Ruhun ÅŸad olsun üstad.
*** Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |