NEW HAMPSHIRE MÜNZEVÄ°SÄ°
Sebahattin Özden*
“Bir yere varmak, farklı ve
ayrıcalıklı bir şeyler yapmak;
ilginç biri olmak isteyen herkesten
bıktım usandım.
Ä°ÄŸrenç bir ÅŸey bu, iÄŸrenç, iÄŸrenç!
Kimin ne dediÄŸi umurumda bile deÄŸil…”
Çavdar Tarlasında Çocuklar
EÄŸer güne, kasvetli bir mide bulantısı, ÅŸiddetli bir baÅŸ aÄŸrısı, uyku haplarının kattığı uyuÅŸukluk ve tavana vurmuÅŸ bir ateÅŸle baÅŸlamışsam, yapacağım en son ÅŸey; bir biyografi yazmaktır. Bu yüzden de size, kronolojik ve rakamlarla dolu bir yazar biyografisi yerine, -hiç görmediÄŸim, bir kere bile konuÅŸmadığım- en yakın dostumu anlatmayı uygun görüyorum.
Dostum jeromi David Salinger, geçen yüzyılın ortasında 4 kitap yayınladı. Nasıl ki Adam Smith’in ‘Milletlerin ZenginliÄŸi’ iktisat biliminin resmî baÅŸlangıcı ise, sahtekârlığa karşı savaÅŸ da, dostumun ilk kitabı ve tek romanı ‘Çavdar Tarlasında Çocuklar’ın yayınlanmasıyla baÅŸladı. Bu 4 kitap onun, zihinlerin tahtına oturmasına yetti de arttı bile. 40 yılı aÅŸkın bir süredir ise, hiç kitap yayınlamıyor. Acımasızca gazete ve dergi sayfalarına bırakılmış öykülerinin yayınlanmasına müsaade etmediÄŸini bilsem de, korsan kıtanın korsan ülkesinde, korsan bir baskı yapıldığını duymuÅŸtum. Bugün bir modern-klâsik sayılan romanını, duayenler ‘Gönül Çelen’ olarak hatırlayacaklardır. Bu romanının kahramanı Holden Caulfield, -enteresan bir ÅŸekilde- hiçbir kahraman özelliÄŸi taşımamakla birlikte, bir an önce büyümek istemekle, büyümekten nefret etmek arasında gidip gelen ve fena hâlde yeniyetmelik yabancılaÅŸması yaÅŸayan, 16 yaşında tuhaf bir çocuktur. Bu onurlu çocukla dostumun ortak noktası ise; eleÅŸtirmenlerin ve yabancı meslektaÅŸlarımın, dostumun gençlik yıllarını bu çocuk üzerinde anlattığını iddia etmeleridir. Bunun doÄŸru olup olmadığını sormaya fırsatım olmadı ama bana göre o, dostluÄŸumuza ithaf edilen bir jest olarak benim ilk gençliÄŸimi anlattı. Bunu ilk iddia eden ben olmadığım gibi, -muhtemelen- ortalıkta gezinen bir kiralık katilden bile duyabilirsiniz.
Salinger (BaÅŸbaÅŸayken ben ona Jerry derim), hakkında anlatılan onca efsaneye raÄŸmen hep sustu ve susmaya da devam ediyor. Son kitabını yayınladıktan sonra, hiçbir meslektaşıma röportaj vermediÄŸi gibi, insan içerisine çıkmıyor ve ABD’nin New Hampshire eyaletinde bulunan, nüfusu 2000 civarındaki Cornish kasabasındaki evinin duvarlarını da, hergün biraz daha yükseltiyor. Bunun sebebini kendisine sorma fırsatım olmadı ama mavi iÅŸçi tulumlarıyla, gözden uzak lokantalarda yemek yemenin haricinde yaptığı iki iÅŸten ilki; evinin duvarına tırmanan meslektaÅŸlarımı kovalamak. DiÄŸeri ve belki de önemli olanı ise, yayınlamamasına karşın yazmaya devam etmek. Kendisine doÄŸrulatma imkânım olmadı ama Salinger’in inzivaya çekildiÄŸi küçük maÄŸarasındaki sahtekâr komÅŸuları, dostumun 1978’den bu yana 15 ya da 16 yeni kitap yazdığını yetiÅŸtirdiler. Üstelik de dostum, kimilerine göre bu elyazmalarını, evindeki bir banka kasasında, kimilerine göreyse, yine evindeki kilitli bir odada saklıyormuÅŸ. Bunu duyduÄŸuma sevindi mi yoksa üzüldüm mü bilemiyorum. Çünkü benim onunla dostluÄŸum tamamen ona baÄŸlı. DiÄŸer bir deyiÅŸle; o istiyorsa bende istiyorumdur, o lânetliyorsa bende lânetliyorumdur.
Gizemin merakı kamçılamasından mıdır bilmem, o duvarlarını yükselttikçe, insanlar burunlarını onun özel hayatına sokmak için can atıyorlar. Bir meslektaşım, o muteber gazetesinin haber müdürünün kendisine verdiÄŸi fotoÄŸraf çekme görevini yerine getirirken, az daha kaçmaktan çatlıyordu. Bir görseniz, o fotoÄŸrafta dostum, muhabirin arabasının camını yumruklarken bile o kadar ÅŸirin görünüyordu ki… Bir defasında da, Jerry Burt isimli bir sürtük, dostumun o kilitli odadaki, kilitli kasasında sakladığı yazıları kendisine gösterdiÄŸini iddia ederek, “Åžimdi kim bilebilir ki? Belki bütün kitapları yakar, ya da takma bir isimle yayımlar“ diyordu. En son gazetelerden okuduÄŸuma göre ise, kızı dostumu yani babası Salinger’i, ‘kızının üzerinde ÅŸiddet kullanmak’tan ötürü mahkemeye vermiÅŸ. Bunun doÄŸru olup olmadığına elbette Yüce Amerikan Adaleti karar verecek ama ben üzerimde fizikî olmasa da, psikolojik ÅŸiddet uyguladığına defaatle ÅŸahit oldum ama ÅŸikayet etmek bir kere bile aklımdan geçmemiÅŸti.. geçmemiÅŸti zira, dostluÄŸumuz buna manîydi.
Dostumun güncel konular üzerinde görüÅŸ belirttiÄŸinin müÅŸahidi olduÄŸum iddialarına cevap vermek gerekirse: Bu tamamen doÄŸru. Ancak bunların çok özel olmayanlarını –elbette- paylaÅŸabilirim. Meselâ bir defasında, ‘Çavdar Tarlasında’ki Holden Caulfield’in aÄŸzıyla sinemada geçen bir olayı ÅŸu ÅŸekilde anlatmıştı: "...Yanımda oturan kadın, lânet filmin başından sonuna kadar aÄŸladı durdu. (...) Yanında küçük bir çocuk vardı ve felâket sıkılmıştı. Çocuk helâya gitmek istiyordu ama o götürmedi çocuÄŸu. Ona, ses çıkartmamasını, uslu durmasını söyledi durdu. O kadın ancak lânet bir kurt kadar iyi kâlpli olabilirdi. Sinemalarda böyle sahtekarca zımbırtılara deli gibi gözyaşı dökenlerin yüzde doksanı aslında kötü kâlpli, aÅŸağılık insanlar. Åžaka demiyorum…”
Sanırım son olarak ‘iyi yazarın nasıl olduÄŸu’nu tanımlamakta fayda var. Dostum, “Bir kitabı okuyup bitirdiÄŸiniz zaman, bunu yazan keÅŸke çok yakın bir arkadaşım olsaydı da, canım her istediÄŸinde onu telefonla arayıp konuÅŸabilseydim diyorsanız, o kitap bence gerçekten iyidir” diyor. Dostumu telefonla arama ÅŸansım olmadı ama yemin ederim bunun gerçekleÅŸebilmesi için hayatımı bile feda edebilirim.. edebilirim zira, dostluk bunu gerektirir.
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |