M. Selami ÇEKMEGÄ°L
16 Åžubat 1995 tarihli Gündüz’de son yüz elli yıllık politikaların sonucu olan olumsuz deÄŸiÅŸimler arasında, müspet veya menfi bir deÄŸerlendirme yapmaksızın, bir vakıa olarak not ettiÄŸim önemli bir deÄŸiÅŸim de, edebi alanda aruzu tard eden ÅŸiirsel sanatımızın yerini -hece vezni üzerinden- serbest vezne terk etmesiydi. DoÄŸrusu bu deÄŸiÅŸimi menfiliklerin sergilendiÄŸi bir platformda zikretmek, aksine düÅŸünceleri de belirtmediÄŸimiz zaman bir haksızlık teÅŸkil edebilir. Edebilir deÄŸil, haksızlığın ta kendisi olur. Aslında bizim kuÅŸakta serbest vezin, estetiÄŸi dahi birtakım kayıt ve kalıplar içinde arayan, içinde boÄŸulduÄŸumuz ÅŸabloncu zihniyete bir isyan ve birtakım kurallar yığını altında ezilen neslimizin sanat alanında olsun bileklerine takılan zihinsel esaret kelepçelerini kırarak, ayaklarına baÄŸlanan fikirsel prangalardan kurtulma özleminin bir yansıması olarak alkışlanmaya deÄŸer bir konumdadır. Ama ne var ki, bir süredir özü ve mazrufu algılama yeteneÄŸinden mahrum bırakılan neslimiz, içine düÅŸtüÄŸü entellektüel boÅŸluÄŸu, edebiyat alanında, biçimi ve zarfı tartışarak doldurmak zorunda bırakılmıştır. Çünki tartışmak ve meselesi olmak bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyacın tabii ve verimli alanlarda tatmininin engellenmesi, bireyleri ve toplumu, sun’i ve zararlı alanlarda tatmin arayışlarına yöneltmektedir.
Tabii bu engel bazen, tıpkı tabii mecrasında akışı barajla engellenen bir akarsu gibi, enerji birikimine dönüÅŸerek faydalı sonuçlar da verebilir. Ama ticaret, üretim ve emeÄŸin ürünü kar kösteklenerek rantiyenin ve sömürünün destek gördüÄŸü toplumlarda, adeta faydalı hiçbir faaliyet alanı bırakmamaya yönelen kamusal engellemeler, imkan ve çıkış yolları katliamına da dönüÅŸebilir. Ä°ÅŸte o zaman fabrikalar iflasa, topraklar erozyona, eÄŸitim yozlaÅŸmaya, siyaset meydanı sivrisinek ve mikrop bataklığına dönüÅŸeceÄŸi gibi, sanat ve edebiyat sahası da ruhu ve duyguları katledilen insana, mekanik hale gelmiÅŸ seks ritminin ötesinde hiçbir estetik tatmin vadetmeyen bir çirkinlikler Zaten dikkat edilirse, insanlık düÅŸmanı materyalist eÄŸilimlerinin etkili politikalarından biri de aldığı müdahaleci tedbirlerle despotik yöntemlere yönelerek insanları bir tutam ota ( yada kepeksiz ekmeÄŸe) muhtaç hale getirmek noktasında yoÄŸunlaÅŸmak olmuÅŸtur. Nitekim , komünist Rusya buna iyi bir örnektir. Uzun süre KGB terörü altında ezilen komünist Rusya’nın liberalizme yöneldikten sonra yeniden eskiye özlem duyan kitlelerin gösterisine sahne olması, bu kitlelerin kendini ekmeÄŸe muhtaç hale getiren komünizmin hiç deÄŸilse, o kepeksiz ekmeÄŸi vereceÄŸi yanılgısından kaynaklanmaktadır. Bu gösteriler, en azından cari açlık giderilmeden bu yanılgının da ortadan kaldırılamayacağı hissinin bir iÅŸareti olsa gerekir.
Ä°ÅŸte böylesi ortamlarda büyük adam yetiÅŸmesi nasıl bir mucize ise, büyük sanat adamı ve ÅŸair yetiÅŸmesi de böyle bir mucizevi rastlantı olabilir. Komünizmanın , Çarlık Rusyası’nın bir ürünü olan Lenin’den sonra yetiÅŸtirdiÄŸi katil Stalin dışında bir büyük (!) adamı (!) varsa ismini bileniniz var mı acaba?
***
Aslında amacım, zaten kendini yok etmiÅŸ olan komünizmayı eleÅŸtirmek deÄŸildir. Amacım, insan muhayyilesinin (hayal etme gücünü) sonsuza yönelmesini anlamsız bulan materyalistik eÄŸilimlerin tümünün sanatsal nitelikleri yok edici bir özellik taşıdığı vurgulamaktır. Metafizik boyuta yönelmeyen her yaklaşım, sonuçta , bir kaÄŸnı gıcırtısından veya biyolojik seks ritminden baÅŸka bir hasıla meydana getiremeyecektir; tabii materyalizmine sadık kaldığı sürece...Burada buna iÅŸaret etmek istiyorum.Yani böylesi materyalist ortamlarda büyük adam yetiÅŸmesi nasıl mucizevi oluyorsa, büyük sanat adamı ve ÅŸair yetiÅŸmesi de böylesine mucizevi bir raslantı olabilir demek istiyorum.
Ä°ÅŸte bizim metin ÅŸairimiz Metin Önal MengüÅŸoÄŸlu da böylesine harikulade raslantılardan biridir. Kendisi olumsuz ÅŸartların yönelttiÄŸi kapitalist uÄŸraşılar içindeki dezavantajlı konumuna raÄŸmen sanatta, güzelliÄŸin serbest formu içinde, insanlığa bitimsiz mutluluk rehberi bir davanın mesajını ileten güçlü bir mazrufun ÅŸairi olabilmiÅŸtir.
Onu ben ÅŸahsen bu yönüyle daha çok Kriter’de tanımıştım. Ama o fikir atmosferimizde tevhid güneÅŸinin habercisi “Kriter” ekolünün ÅŸairleri Bayram Karaçor, Sabri KelemeroÄŸlu, Abdulkadir Gültekin, Mehmet S.Selçuk, Sermet Salih, Ä°smail Hakkı BaÅŸer’le çevrili sanat-ÅŸiir kürsüsünde bir öÄŸretim üyesi olarak Kriter’i aÅŸan bir sanat iddiasının sahibidir. Edebiyat dünyamıza hediye ettiÄŸi ÅŸiir kitaplarıyla belki aruzun ve hecenin kısıtlayıcı kurallarını aÅŸan serbest ÅŸiirin ilahi nefes taşıyan insani boyutunu göstermek konumundadır.
Fakat metin ÅŸairimizi de, her dava sahibi ÅŸair gibi bir anlamda halkın dramı motive ediyor? O artık kışa yaklaÅŸtığını hissettiÄŸi “ Güz Halkı” için daha ÅŸimdiden ağıt yakarken bir anlamda da sanki kadere isyan eden, ÅŸahsen katılmam mümkün olmayan bir umutsuzluk sergilemektedir.:
Güz Halkı
MemnunluÄŸu hep güze mi rastlar halkın,
Kökü çürümüÅŸ yapraklar gibi
üflesen düÅŸer
Önce onu kestirir gözüne rüzgar
Ona karşı şaklatır kırbacını
yaÄŸmur ve dolu
Kar, bir damı çökertmek isterse eÄŸer
bulur kolaylıkla halka ait olanı
bir evin içinden geçmek isterse
çamuru, gürültüsü, haÅŸmetiyle sel
gecikmez tanımakta halkın evini
Şahlar ustadır bir de
halkı, çökmüÅŸ avurtlarından tanımada
halkı halkla kuşatır
kırışan alnını halkın
gerdirir doktorlarına
Yalnız halk tanımaz halkı
bilmez nerden geliyor
bu, yuvarlanıp yangınlar çıkaran kor
o ki bahar gelir yaz gelir
memnun deÄŸil
güz gelir tanı
yanağından bir gamze ayırır memnunluğa
o zaman, ya intihar
ya idam...
Ama metin ÅŸairimizin sahte halkçı birçok materyalist ÅŸairden çok önemli bir farkı vardır: Onun halk taraftarlığı Hak içindir. Hak sözkonusu olunca çekinmez halkını da kritik etmekten, takbih(kınamaktan) etmekten... Kafası kamaşır bazı ÅŸeylerden:
Cila, Kül ve kefen
Allahım dayanılmaz bir şey
Görüyorum, herbiri bir köÅŸesinde kentin
Bizimkiler
Piyango satıcıları..
Namazı üniformalı kasketleriyle kılıyorlar.
Yahut simsiyah sakallı seyyarcılar olarak
Başları derde girince belediyeyle
Koşuyor, doluşuyor cami kıyılarına
(ince çubukların ucunda)
Oyuncak bayraktar gibi diyanetleri
Daha gözleri açılmamış bebelere
Binbir renkli bayraklar satıyorlar.
Kafam kamaşıyor birçok ÅŸeyden
Bu gelen aydınlık değil sanki
Cila,
Bazı cumalar ondan parlıyor
Ondandır öÄŸretmiyor
Ürpertiyor bazı gazeteler
LoÅŸ kuytularda
Nemli koridorlarda sabahlayan çocukları
Çoktandır dev ayaklarını
TopraÄŸa gömmüÅŸ
Bu selatin yapıların süsü
Yaşlı boyalı bir kadını andırıyor
Magazin mecmualardan kesilmiÅŸ bir yaprak gibi
Öyle mahzun
Ve öyle yabancı
Ayrı kurtlar kemiriyor içini herbirinin
Ayrı korkuları yaşıyorlar anbean
Kimi bir ölünün toprağına baÄŸlayıp umudunu
Hazreti Ä°sa’yı beklerken Mehdi diye
Kimi düÅŸlerinde çıkagelen Hızır’la uÄŸraşıyor:
Kimi cebinde Günaydın gazetesi
AÄŸzı oruçlu
Kiminin destan oluyor abdest alarak saygı duruşu.
Bütün cenazeleri kaldıran onlar
Bütün mevlidleri okuyan onlar
Ve onlardır bütün mumları yakan
Muskalar masklar gözboncukları
Manevi sermayeler taşıyan...
Ve nasıl yaklaşıyorlar birbirlerine
Bir hükümet bildirisi duyunca
ÖzgürlüÄŸe ve demokrasiye dair.
Allah’ım, nasıl dayanılır, kıyam durulur,
Şehrin kirlenmiş toprağında
Her gün bir baÅŸkasını görüyorum
Kafam kamaşıyor bazı şeylerden.
Metin bey, beni ustalıklı ÅŸiir yönünün süslediÄŸi eleÅŸtirel fikir yönüyle etkilemiÅŸtir daha çok. Åžiir sanatını sadece ruh derinliÄŸinde duygusal etkileniÅŸimle deÄŸerlendirebildiÄŸim bir platformda, ulaÅŸamadığım sanatsal zenginlik yerine toplumsal sorunlara iliÅŸkin boyutu vurgulamak benim için elbette çok daha tabii idi. Onun için benim gibi gönlü aÅŸk dolu bir akıl toplumunun özlemini çeken bir kiÅŸi, Metin Bey’in “Asyalı Ozana ÖÄŸütler” ÅŸiirini, ÅŸairi Azam Abdülhak Hamid’in sanat ÅŸaheseri “Makber”inin önüne alır…
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |