KUTSAL TOPRAKLARA YOLCULUK -5- Halit ÖZDÜZEN (AraÅŸtırmacı yazar) Bir sonraki gün cumartesi olduÄŸundan Peygamber
(S.A.V.) Efendimizin sünnetine uyarak, eÅŸimle beraber özel kiralayacağımız
araçla Mescid-i Kuba’ya ve yeniden Uhud’u ziyaret ederek, Hz. Resulullah’ın
tedavi edildiÄŸi maÄŸara ve Okçular Tepesini yakından görmek istiyorduk. Bu
vesileyle Peygamber Efendimizin sık sık giderek ziyaret ettiği Hz. Hamza ve
Uhut ÅŸehitlerini tekrar ziyaret edecektik.
Yemek sırasında kafile baÅŸkanı adaşım Açıkel Hoca, elinde
bir liste ile masamıza gelerek ”Yarın sabah için özel kafileyle
Kuba’ya gitmeyi planlıyoruz, katılmak istermisiniz” dedi? Tesadüf mü tevafuk mu
nasıl anlarsam anlayayım; aklın yolu birdi. “Programda Uhud’da var mı” dedim?
“O da bir baÅŸka gün inÅŸallah” dedi. O gün topluca hurma pazarına gidileceÄŸi
için Uhud bir baÅŸka güne ertelenmiÅŸti. Memnuniyetle kabul ettim. Sabah namazı
sonrasında YeÅŸil Kubbe önündeki toplu selamlama sonrası hareket edilecekti.
Medine Hurma
Bahçeleri
O akşam yemek sonrası
lobideki bir masada tek başıma oturup dinlenirken, daha önce hiç
karşılaÅŸmadığım, orta yaÅŸlı, kıyafetinden Türk olduÄŸunu anladığım bir zat
masama gelerek selam verdi. Nereli ve hangi kafileden olduÄŸumu sordu, öÄŸrenince
”Ä°zniniz olursa sizinle görüÅŸmek istiyorum” dedi. Elindeki çantası ve
kıyafeti ve duruÅŸundan ticaret adamı görün-tüsü vardı. Ne söyleyeceÄŸini merek
ederek masaya davet ettim. TeÅŸhisimde yanılmamışım, adam Medine’de hurma
bahçeleri kiralayarak, ürünlerin bir bölümünü ihraç eden diÄŸer bölümünü de
Hacılara satan bir iÅŸ adamıymış. Daha önce bizim kafile ve gurup baÅŸkanları ile
görüÅŸerek bahçesine davet etmiÅŸ, fakat olumlu sonuç alamayınca son bir çare
olarak perakende müÅŸterileri aramaya baÅŸlamış.
Biraz hoÅŸ beÅŸten sonra, birkaç
soruyla sosyal statümü ve ekonomik konumumu öÄŸrenmeye çalıştı. Daha sonra da,
“kafile baÅŸkanları ile görüÅŸerek o ÅŸahsın bahçesine topluca gitmeye ikna
etmemi” istedi. Bu mümkün olmadığı takdirde “kafileden birkaç arkadaÅŸ bulun,
size araba göndererek aldırayım” dedi. Teklifinde tüm hurma bahçelerini
gezecek, oradaki fiyatları öÄŸrendikten sonra, arzu edersek hurmayı
kendisinden, eÄŸer arzu etmezsek de baÅŸka bir bahçeden alabilecektik. Daha sonra
da bahçesini anlatıp, hurmalarını methetmeye baÅŸladı. Konuyu kavramıştım,
“kafile baÅŸkanlarının ve yol arkadaÅŸlarımın üzerinde etkimin olmadığını, benim
de ihtiyacımın önemli bir bölümünü Ankara’da tanıdık bir firmadan
karşıladığımı” söyleyerek, göndermek istedim. Bu seferde beni oldukça sevdiÄŸini
söyleyerek o gece eÅŸimle özel davetli olarak çay içmeye bahçesine davet etti.
Ne kadar dil döktüyse nafile, nazik bir ÅŸekilde reddettim. Yine de son bir
ümitle kartını uzatarak,”sabahleyin beni ararsanız sizi aldırırım “ diyerek
ayrıldı. Ä°yi bir pazarlamacıydı, iÅŸini çok güzel yapıyordu, ama ben
aradığı müÅŸteri deÄŸildim.
Hacıların evlerine
döndüklerinde, gelen misafirlerine “kutsal mekanlardan” en ballandırarak
anlattıkları mekan “Medine hurma bahçeleridir.” Hurma bahçeleri
adeta pazarlamanın showromları gibi çalışmaktadır. ÖÄŸrendiÄŸim kadarıyla
bahçelerin içerisinde hurma ve hurma mamullerinin satıldığı marketler
bulunmaktaydı. Fakat orada satılan hurmaların çok azı o bahçelerde üretilen
hurmalardı. DiÄŸerleri çeÅŸitli bölge ve ülkelerden getirilip pazarlanmaktaydı.
Bir bölümü ÅŸeker, badem, ceviz ve baÅŸka yemiÅŸlerle atölye ortamında üretilip
ambalajlanmış olarak satılıyordu. Ancak alıcılar o bahçelerde pazarlandığı için
hepsini de “Medine Hurması” olarak algılamaktaydı. Üstelik pek çok üretici, Hz.
Peygamberin diktiÄŸi hurma cinsi olduÄŸunu belirterek ürünleri pazarlıyordu!
Peygamber Efendimiz( S.A.V.)
hurmayı ve hurma bahçelerini severdi. Medine çevresindeki hurmalıkları ziyaret
ederek orda oturarak gölgeleniÅŸ, sulama kuyularına ayağını uzatarak serinlemiÅŸ
ve ashabıyla kuyu başı sohbetleri yapmıştı. Ancak o hurma bahçeleri günümüzde
yerlerini otel ve iÅŸ merkezlerine bırakmıştı. Åžimdiki hurma bahçeleri ise o
günün Medine’sine uzak olan mahallerde sonradan oluÅŸturulmuÅŸtur.
Hurma bahçelerinde hurma
yanında bol miktarda sebze ve bazı meyveler de yetiştirilerek pazarlanmaktaydı.
Otelin lokantasında yediÄŸimiz sebzelerin pek çoÄŸu bu bahçelerin ürünüydü. Hurma
piyasasının en büyük alıcısını Türkler oluÅŸturuyordu. Bunun yanında hurma
piyasası ve bahçelerde Türklerin hakim olduÄŸunu öÄŸrenmemde bende memnuniyet
yarattı. EÄŸer zaman bulabilirsem hurma aÄŸaçlarının gölgesinde yeÅŸillikler
arasında ve su havuzlarının başında piknik havasında bir sabah kahvaltısı
yapmayı düÅŸünebilirdim, ancak ziyaret yoÄŸunluÄŸundan bu düÅŸüncemi
gerçekleÅŸtirebilmem imkansız gibi görünüyordu.
Medine’de gördüÄŸüm her hurma
aÄŸacını, Hz. Peygamberin ve güzide Ashabının diktiÄŸi hurmaları soyundan
olabilir; düÅŸüncesiyle ve sevgiyle seyrettim. Ne mutlu onlara ki ataları ilk
yapılan Mescid-i Nebeviye direk ve mihrap olmuÅŸ aÄŸaçların soyundan
geliyorlardı.
Kuba Ziyareti
Sabah namazı sonrası toplu
selamlamada, güneÅŸ biraz yükselince avludan ayrılarak, bir grup arkadaÅŸla
güneydeki caddeye doÄŸru yöneldik. Orada birikmiÅŸ minibüs ÅŸoförleri, “Kuba Kuba”
diye bağırarak müÅŸteri arıyordu. Grup ve kafile baÅŸkanları toplu gideceÄŸimizi
söyleyerek pazarlık yapıp çok uygun bir bedelle gidiÅŸ-dönüÅŸe anlaÅŸtılar;
Medine caddeleri o saatlerde fazla kalabalık deÄŸildi, kısa bir sürede Kuba’ya
ulaÅŸtık. Ä°lk ziyaretimizde zaman kıtlamasından dolayı mescit ve çevresini fazla
inceleme fırsatı bulamamıştım; şimdi rahat rahat hem ibadetimi yapacak
hem de ortamı inceleyecektim.
Mescidin giriÅŸ bahçesinde hurma
aÄŸaçları sıralanmıştı. Merdivenlerinden çıktığımda ana bölüm ve müÅŸtemilatını
yüksekliÄŸinin normal yer seviyesinden 4 veya 5 metre yüksekte olduÄŸunu gördüm.
Dış avludan Kuba ve çevresi rahatlıkla seyredilmekteydi. Mescidin arkasındaki
yoldan sonra alabildiÄŸince hurma bahçeleri uzanıyordu. Onca yapılaÅŸmaya
karşılık bölgenin hala yeÅŸillikler içinde olması bende memnuniyet uyandırdı!
Kim bilir apartmanlar yapılmadan önce bölge ne kadar yeÅŸil ve güzeldi...
Gözlerim Hz. Peygamberi ve Hz. Ebubekir’in ilk geliÅŸinde karşılamada genç
kızların söylediÄŸi ÅŸarkıda geçen güney ve güneybatıdaki veda tepelerini aradı,
yapılaÅŸma oraları da içine aldığı iÅŸin göremedim. Fakat “ÇaÄŸrı”
filmindeki evlerinin damına çıkmış genç kızların tef çalarak ÅŸarkı söyledikleri
sahne gözlerimin önünde canlandı.
Hatırımda kalan bir iki mısrayı oracıkta
mırıldandım : “Taleal-bedru aleyna/ Min seniyeti-il veda/Vece’ÅŸ ÅŸükrü aleyne /
Ma dea Lillahi da// Ay doÄŸdu üzerimize /Veda tepelerinden/ Åžükür gerekti
bizlere / Allah davetinden. Ä°le baÅŸlayan methiye , Ente Åžemsün ente bedüun/
Ente nur’un ala nur/ Ente misbahi süreye/ Ya Habibi ya Resul// Sen güneÅŸsin, sen
aysın/ Sen nur üstüne nursun/ Sen Süreyya ışığısın/ Ey sevgili ey Resul’” diye
devam ettim. Bereket ki dış avlu güneÅŸliydi ve orada kimsecikler yoktu, yoksa
belki de “deli diye” beni mescitten kovarlardı.
Mescidin Mekânı Ve
Süslemeleri
Hz. Resulullah (S.A.V.)
tarafından yapılan Kuba Mescidi önce Hz. Osman (r.a), daha sonrada Ömer bin
Abdülaziz tarafından geniÅŸletildi. Osmanlı döneminde (H.1245/M 1829)
Padişah II Mahmut zamanında tek minareli olarak yeniden inşa edildi.
Günümüzde ihtiyacı karşılayamaz duruma geldiÄŸinden Suudi yönetimince yıkılıp
yeniden yapılarak yaklaşık dokuz-on bin kişinin rahatlıkla namaz kılabileceği
konuma getirilmiÅŸtir.
Mescidin dört dış köÅŸesinde iki
ÅŸerefeli dört minare bulunmaktadır. Dikdörtgen plana göre yapılmış olan
mescitte ön kısım ortada büyük bir kubbe, onu çevreleyen beÅŸ orta boy kubbe ve
onları taşıyan oldukça kalın direkler üzerine kurulu ana bölümden oluÅŸmaktaydı.
Onların arkasında oldukça geniÅŸ bir iç avlu, avlunun dört çevresinde küçük
kubbelerden oluÅŸan kapalı alan, kapalı alanın üst bölümünün önünde ahÅŸap
tenteyle kaplı balkonlarda hanımlar bölümü yer almaktaydı. O alanın altındaki
revaklar bir çerçeve gibi iç avluyu çevrelemiÅŸti. Mihraba göre caminin
sağında boydan boya geniÅŸ bir dış avlu bulunuyordu. Ä°ç avlunun üzeri açılıp
kapanan çadırımsı bir örtüyle kaplıydı. Yapıda bölümler biri biriyle
oldukça uyumlu, orijinal bir mimari tarz uygulanmıştı. Çizen mimarın eline
sağlık diyelim.
Ana bölümde ince
iÅŸçiliÄŸi olan mermer bir minber, onun solunda yine oldukça usta bir elden
çıktığı anlaşılan yine mermer mihrap, renkli mermerlerle kaplanmış sütunlar
yapıya ayrı bir güzellik katmaktaydı. Bir çok bölümde ince ahÅŸap iÅŸçiliÄŸi ile
yapılmış kütüphane rafları, tavanlardan sarkan görkemli avizeleri ile Mescit
daha da görkemli konuma gelmiÅŸti. Bütün bunlardan öte insanı manevi
bir atmosfere taşıyan Osmanlı tarzı çok güzel iç süslemeler ve hat
sanatının eÅŸsiz örnekleri yapıya önemli bir derinlik kazandırmaktaydı. Yaklaşık
bin metreyi aşabilecek uzunluktaki kemer kuşak yazıları ve levhalar kufi ve
celi sülüs tarzında olmak üzere iki bölümden oluÅŸuyordu. Bunlardan bir
kısmı duvarları süslerken bir kısmı da mermerlere daha da bir güzellik
katmıştı. Yazı ve levhaların büyük bir bölümü ile onları süsleyen çerçevelerde
altın suyu kullanılmış olması, yazı ve levhalara daha da parlaklık
kazandırmıştı. Bu konumuyla seyrine doyum olmayan. mescit nadide bir sanat
galerisini andırıyordu.
Mescidin hattatının
daha önceki bölümlerde Kıbleteyn Mescidi anlattığımızda bahsi geçen
Hasan Çelebi , iç süslemelerinde de oÄŸlu Mustafa’nın kaleminden
çıkmış olması beni oldukça duygulandırdı. Hasan hoca ve oÄŸlu Kuba
Mescidindeki 1987 yılında baÅŸladığı çalışmayı bir yıldan fazla bir sürede
tamamlamışlardı. Hasan Çelebi’ye boÅŸuna Reisü’l Hattateyn denilmemiÅŸti! Pek çok
mekânda verdiÄŸi emek ve döktüÄŸü alın teri, sonunda ona bu unvanı kazandırmıştı.
Hasan Çelebi’nin CumhurbaÅŸkanımız Abdullah Gül tarafından “Kültür ve
Sanat Ödülü”, Erzurum A.Ü. tarafından da “Fahri Doktora Ödülü”
verildiÄŸini Türkiye’ye döndükten sonra öÄŸrendim. Sanatkarı takdir
edenleri kutlamak gerekir.
Görevlerimi yerine getirdikten sonra
merdivenlerden aÅŸağı inmeye baÅŸladım. Geç kaldığımdan dolayı kafile baÅŸkanımız
Halit hoca beni aramaya çıkmıştı. Avluda karşılaÅŸtı-ğımızda bana,” Hocam merak
ettik, nerede kaldın?” dedi. Gördüklerim ve yaÅŸadıklarımı nasıl
anlatabilirdim, “tanıdık biriyle karşılaÅŸtım, ondan geciktim” dedim.
Kafile alt giriÅŸte toplanmış merakla beni bekliyorlardı. O güne kadar yapılan
gezilerde toplanma yerine geliÅŸte geç kalma gibi bir sabıkam yoktu. Özür
dileyip iÅŸi tatlıya baÄŸladım. Halit hocanın kafileyi sohbet için
topladığı Mescidin alt giriÅŸ zemininin ön cephesindeki duvarına
mermer bir fer-man ÅŸeklinde hazırlanmış rölyef üzerine Arapça
harflerle Tövbe Suresi 108. Ayeti ve Kütüb-i
Sitteden mescitlerle ilgili iki
hadis yazılmıştı.
Ayeti Latin harflerine aktardığımızda
ÅŸöyleydi: “Lâ tekum fîhi ebedâ(ebeden), le mescidun ussise alât takvâ min
evveli yevmin ehakku en tekûme fîhi, fîhi ricâlun yuhıbbûne en yetetahherû,
vallâhu yuhıbbul muttahhirîn” Meali: Ebediyen orada namaz kılma. Ä°lk
günden takva üzerine tesis edilen (kurulan) mescid, orada namaz kılmak için
elbette daha hayırlıdır. Orada temizlenmeyi, arınmayı seven(isteyen) adamlar
vardır. Ve Allah, temizlenmiÅŸ olanları sever.”(Tevbe 9/108)
Ayet orijinali ÅŸekliyle biraz önce
ziyaret etiÄŸimiz Mescidin mihrabı üstüne Hasan Çelebi tarafından kenar
süslemeli olarak hat sanatıyla da yazılmıştı. Ayette iki mescit geçmekteydi.
Hz. Peygamber(S.A.V.)’e birinci mescit için “Ebediyen orada namaz kılma” emri
bulunmakta; ikinci mescit içinde takva mescidi olduÄŸu belirtilmektedir. Takva
mescidi, Kuba Mescidi olduÄŸuna göre “namaz kılma” diye emredilen
yer de “Dirar Mescidi” olmaktaydı.. “Dirar”ın Türkçe karşılığı zararlı
demektir. Ä°slam Tarihindeki “Zararlı Mescit” olayın günümüze yansımaları
bakımından üzerinde durulması gereken oldukça önemli ve ibretlik bir konudur.
Dirar Mescidi Olayı
Bedir, Uhut, Hendek savaşları,
Hayber ve Mekke’nin fethi sonrası M.630’a gelindiÄŸinde Ä°slam iyice güçlenince,
Bizans’ın bölgedeki çıkarlarını sarsılmaya baÅŸlamıştı. Bu
arada Müslümanlar çoÄŸalınca, aralarındaki münafık sayısı da artmıştı.
Münafıklar kendi aralarındaki gizli buluÅŸmalarında Hz. Nebiyi
ZiÅŸan ve oluÅŸturduÄŸu devlete karşı yıkıcı düÅŸünceleri
konuÅŸmaktaydılar. Bir süre sonra, geniÅŸ çaplı toplantıları için buluÅŸma
mahalline ihtiyaç duymaya baÅŸladılar. Faaliyetin içerisinde Kubalı ilk
Müslümanlara diÅŸ bileyen sonradan Müslüman olmuÅŸ Kubalı münafıklar da vardı.
Toplantılarını dikkat çekmemesi için rahatlıkla toplanabilecekleri bir
mescit yaptırmaya karar verdiler. Mescidin yeri olarak da Kuba’yı belirlediler.
Kuba’nın, Medine dışında olması nedeniyle gözlerden uzak olacaklardı. Bu
hareketin içerisinde olanların çoÄŸu oldukça zengindi; aralarında topladıkları
parayla eski Kuba Mescidini, hatta mütevazi “Mescid-i Nebi”yi gölgede
bırakacak bir mescit yapmaya başladılar.
Bu organizasyonun
arkasında Åžam’da yaÅŸayan Medineli müÅŸrik Eb’ul Amr da vardı.Amr, Hz. Peygamber
Medine’ye gelmeden önce oldukça zengin ve itibarlıydı. Kabilesinden büyük bir
çoÄŸunluk Ä°slam’a katılınca Hz. Resulullah’a ve Müslümanlara karşı
mücadele baÅŸlattı. Müslümanların güçlendiÄŸini görünce de Mekke ‘ye
giderek müÅŸriklere katılıp Bedir,Uhud, Hendek savaÅŸlarında düÅŸman saflarında
yer aldı. Mekke’nin fethiyle de Åžam’a kaçarak Bizans ordusunu Müslümanlar
üzerine yönlendirmeye çalıştı.
Bizans ordusu tehdit
oluÅŸturmaya baÅŸlayınca Hz. Peygamber Medine’nin kuzeyindeki Tebük’e karşı
sefere hazırlandı. Bu arada Medineli muhaliflerde yeni mescit için kollarını
sıvamışlardı Münafıklar yeni mescide araziyi veren Kubalı ve
yakınlarını öne çıkararak kendileri geri planda kalmayı tercih ettiler.
Bazı Müslümanlar “Kuba’da bir mescit varken, ikinciye ne gerek var?” diye
sormaya baÅŸladılar. Münafıklar gerekçe olarak, “yaÄŸmurlu havalarda ortadaki
dere yükseldiÄŸinden mescidine gidemediklerini” belirterek, esas amaçlarını
gizlediler. Yapılan eylem çok iyi bir hizmet gibi gözüküyordu, Müslümanlara
yeni bir toplantı ve ibadet yeri yapılmaktaydı. Bu sav pek çok Müslüman gibi
Hz. Resulullah’a da makul gelmiÅŸ olmalı ki itiraz etmedi.
Ä°slam ordusu Tebük seferi için
toplandığında, yeni mescit iÅŸine destek veren Medineli münafıklar mescidin
yapımını ileri sürerek, sefere katılmamak için Hz. Peygamberden izin
istediler. Sefere giderken de kendisini mescid inşaatına davet ederek, orada
namaz kılmasını istediler. Hz. Resulullah sonradan olaydan kuşku duymuş
olmalı ki, “sefer yürüyüÅŸüne baÅŸladığını” bildirerek oraya gitmedi.
DiÄŸerlerinde olduÄŸu gibi, bu sefere de bazı kalbi zayıf Müslüman ve pek çok
münafık çeÅŸitli mazeretler ileri sürerek katılmadılar.
Hz. Muhammed
(S.A.V)’in komutasında 30 bin Müslüman askeri Tebük’e doÄŸru yönel-diÄŸinde,
Medine için önemli bir tehdit olarak bekleyen Bizans ordusu savaÅŸ alanını terk
ederek kaçtı. Bunun sonucunda Müslümanlar savaÅŸmadan Bizans’a karşı önemli bir
galibiyet elde etmiÅŸ oldular. Hz. Peygamber bir müddet bekleyerek, o yöreyi
tahkim ettikten sonra ordusuyla beraber Medine’ye dönmeye baÅŸladı. Sefer
sürecinde münafıklar ikinci mescidi tamamlamışlardı. Ä°slam Ordusu Kuba
yakınlarına geldiÄŸinde “Dirar Mescid”ini yapan zengin münafıklar, Hz.
Resulullah( S.A.V)’ı karşılayarak zafer kutlamaları için yeni yaptırdıkları
görkemli mescide davet ettiler. Öte yandan ilk Kuba Mescidini yapıldığı mahalle
sakinleri de Kuba Mescidine gelmesini istiyorlardı. Hz. Cebrail,
Hz. Nebiy-i ZiÅŸan Medine yolunda iken, sefere katılmayanlar ve münafıklar
hakkında önemli ayetler indirmiÅŸti :
“Bir de ÅŸunlar var ki, zararlı
eylemler gerçekleÅŸtirmek, inkarcılıklarını pekiÅŸtirmek, müminlerin arasına
ayrılık sokmak ve daha önce Allah ve Resulü'ne savaÅŸ açmış kiÅŸi lehine fırsat
kollamak üzere bir mescid yapmışlardır. "Amacımız sadece iyilikti"
diye de yemin edecekler, Allah şahit, onlar kesinkes yalancıdırlar. Orada asla
namaza durma! Daha ilk günden takva temeli üzerine kurulan mescid, namaz kılman
için elbette daha uygundur; burada gerçekten arınmak isteyen adamlar vardır.
Allah da temizlenenleri sever. Binasını Allah'a saygı ve O'nun hoşnutluğunu
kazanma temeli üzerine kuran mı daha iyidir yoksa binasını kaymak üzere olan
bir uçurumun kenarına kurarak onunla birlikte cehennem ateÅŸine yuvarlanan mı?
Allah kötülükte ısrar eden kimseleri doÄŸru yola iletmez. Onların kurduÄŸu bina,
yürekleri paramparça olmadığı sürece içlerinde bir huzursuzluk kaynağı olmaya
devam edecektir. Allah Alim’dir ,Hakim’dir (Tevbe, 9/107-110)
Dirar Mescidinin Akıbeti
Haklarında inen ayetleri Hz.
Resulullah münafıkların yüzüne okuyarak yaptıklarının çok çirkin bir iÅŸ
olduÄŸunu bildirdi. Münafıklar “amaçlarının sadece iyilik olduÄŸunu,” kendi-lerinin
asla kötü bir iÅŸ yapmadıklarını, “Allah’ın dinine hizmet etmek
istediklerini” yemin billah ederek” anlattılar. Ancak da
nafile, kesin Ä°lahi Hüküm inmiÅŸti. Hz. Peygamber Dirar Mescidi’nin
yıkılıp enkazının da yakılmasını emrederek, Kuba Mescidine yöneldi. Böylece
Ä°slam’da önemli bir fitnenin kaynağı ortadan kalkmış oldu. Tarihi
rivayete göre, olayı duyan münafıkların başı Ebu’l Amr Åžam’da kısa bir süre
sonra kahrından ölmüÅŸtür.
Yüce Allah’ın ayetleri o günü
kapsadığı gibi, günümüzü ve kıyamete kadar toplumsal yaÅŸamda gerçekleÅŸen bazı
olayları da kapsamaktadır. Gayelerinin Ä°slam’a hizmet olduÄŸunu belirtenler
tarafından kurulan bazı vakıf, dernek, fikir kulübü v.b. benzeri kuruluÅŸlar
arasında “Dirar Mescidi”ni aratmayacak bazı örnekler bulunmaktadır.
Bunlardan çoÄŸunun binaları “Dirar ” gibi kaÅŸene tarzında inÅŸa edilmiÅŸ
yapılardır. Hiçbir zaman aralarına fakir ve güçsüzleri kendilerine “yük olur”
diye almazlar. Mütevazi yapılarda oturmaktan hoÅŸlanmadıkları gibi, fakir
Müslümanlarla da yakınlık kurmazlar. O kuruluÅŸları tanıyıp anlamanın yolu
öncelikle arkalarında hangi güçler ve hangi gayenin olduÄŸuna anlamaktan
geçmektedir. Çünkü Yüce Allah(C.C.) Kur’an’ı Kerim’de buyuruyor ki”
(Allah’a) Ortak koÅŸanlar nefislerinin küfrüne göre Allah’ın mescitlerini
ÅŸekillendiremezler….”(Tevbe 9/17) hemen devamındaki ayette ise,“….Allahtan
baÅŸka kimseden korkmayanlar ÅŸekillendirebilir…(Tevbe 9/18) Ayetler dar
anlamıyla cami ve mescitleri kapsamakta ise de geniÅŸ anlamda tüm Ä°slami
aktiviteleri kapsamaktadır.
Dirar Mescidinin arsasının
akıbetini merak etmiÅŸtim, uzun bir müddet metruk olarak kalmış, daha
sonra da gübrelik ve çöplük olarak kullanılmış. Günümüzde de çöplük olarak
kullanıldığını söylediler. Asrımızdaki “Dirar Mescitleri” de, er ya da geç çöplük
olmaya mahkûmdurlar.
Hurma Severmisiniz?
Bir kenara çekilip, Dirar Mescidini
düÅŸünmeye baÅŸladığımda Halit Hoca Hz. Peygamberin gidiÅŸ geliÅŸlerindeki Kuba
halkıyla kurduğu diyaloğu ve Mekkeli muhacir ashabıyla yaptığı sohbetleri
anlatıyordu. Nebiy-i ZiÅŸanın orada başında bulunduÄŸumuz kuyuya yüzüÄŸünü
düÅŸürdüÄŸünü, çok arayıp bulamadıklarını, bu nedenle kuyuya “ hatem/yüzük
kuyusu” denildiÄŸinden bahsediyordu. Mescidin giriÅŸindeki kuyu ÅŸimdilerde
muhafaza altına alınmıştı. Yine bir baÅŸka kıssa da Hz. Resulullah (S.A.V)’ın
ikram edilen bir sepet hurmayla kalabalık bir ashap grubunu doyurduğundan
bahsetmekteydi.
Söz Hz. Peygamber ve hurmadan
açılmışken, benimde çok önceleri Ehlibeyt olan bir zattan dinlediÄŸim bir kıssa
aklıma geldi. Hazreti Peygamber ve Hz. Ali ÅŸaka ve nüktedanlıkta meÅŸhurmuÅŸ. Bir
gün beraberce Medine’de bir davete katılmışlar, yemekten sonra ev sahibi
misafirlere kaselerde hurma ikram etmiÅŸ. Yan yana oturan Hz. Nebiy-i ZiÅŸan
ve Hz. Ali diğer misafirler gibi hurmalardan yemeğe başlamışlar. Hz.
Ali(r.a) yedikleri hurmaları önüne koyarken, Hz Resulullah (S.A.V) yediÄŸi
hurmaların çekirdeklerini çaktırmadan Hz. Ali’nin önüne
bırakıyormuÅŸ. Bir müddet sonra Hz. Ali’ye dönerek çekirdekleri iÅŸaret
edip “ Ya Ali senin kadar çok hurma yiyen görmedim” demiÅŸ. Bunun üzerine
H. Ali’de kısa bir tereddüt geçirdikten sonra ”Ya Resulullah der,
bende sizin gibi hurmayı çekirdeÄŸiyle yiyeni görmedim” deyince,
cemaat baÅŸlamış gülüÅŸmeye.
Kur’an-ı Kerim’de
bir çok sebze ,meyve ve bitki ismi geçmektedir. Pek çok
akademis-yen ve araÅŸtırmacı bunların yararları konusunda önemli tespitlerde
bulunarak, kitap ve makaleler yazmışlardır. Kaba bir tasnifle
baktığımızda, muz, üzüm, incir, kiraz, nar, hurma ve zeytin bunları en
baÅŸlıcalarıdır. Rebbu’l Alemin Kur’an’da meyvelerden, incir ve zeytinin üzerine
yemin etmiÅŸtir; bu nedenle ikisi diÄŸerlerinden daha öne çıkmaktadır. Hurma ise
Kur’an’da en çok bahsi geçen meyvelerden biridir. Ayrıca hadis külliyatında da
hakkında pek çok rivayet yer almaktadır
Cennetlerin anlatıldığı ayetlerde o
kutsal mekanlarda, muz, nar, hurma, üzüm bahçele-rinden bahsedilmektedir. Bu
meyveler önemli birer besin kaynağı olduÄŸu gibi pek çok rahatsızlığa da ÅŸifa
saÄŸlamaktadır. Rivayete göre bu meyvelerin tohumlarını yeryüzüne
Cennetten Hz. Adem (A.S.) beraberinde indirmiÅŸtir. Hurma hariç
diÄŸer meyvelerin tamamı ülkemizde yetiÅŸmektedir. Hurma konusunda da güney
Egedeki MuÄŸla yöresinde bazı çalış-maların yapıldığı bilinmektedir.
Hurma Pazarı
Hurma Hz. Peygamber’in çok sevdiÄŸi
bir meyve olduÄŸu için Türklerin iftar sofralarının en vazgeçilmez çerezi
olmuÅŸtur. Medine’ye gelinince Medine hurmasını almamak olmazdı! Otelde kahvaltı
yaptıktan sora sıra hurma almaya yöneldik. Hurma Pazarı Mescid-i Nebinin
güney batısında kaldığımız otele yakın bir yerdeydi, kafile halinde oraya doÄŸru
yola koyulduk
Medine Hurma Pazarı yaklaşık 6-7 dönümlük
bir alana kurulmuÅŸ, dış dükkânlar ve pasaj dükkanlarından oluÅŸmaktaydı.
Çarşıda yüze yakın hurma türü ve hurmadan yapılan onlarca ürün
sergilenmekteydi. Pazardaki dükkanlar muhtelif ülkeden gelen
Müslümanlar tarafından iÅŸletiliyordu. Türklerde bu çarşıda yerlerini
almışlardı. Yabancı satıcıların pek çoÄŸu Türkçeyi diÄŸer Medine esnaflarına göre
daha iyi konuÅŸmaktaydı. Medine çarşılarında ancak orta yaşın üzerindeki
bazı esnaf çat- pat Türkçe konuÅŸurken buradaki gençlerde mallarını satabilecek
kadar Türkçe konuÅŸuyorlardı. Bunun en önemli nedeni, hurma pazarında Türk
alıcıların oldukça fazla olmasıydı. Pek çok ülkede hurma üretildiÄŸi halde
ülkemizde henüz pazar bulacak düzeyde üretim yapılamamıştı.
Pazarda hurmalar kilo başına
10 ile 100 Riyal(5-50 Tl.) arasında satılıyordu. Sıkı bir pazarlık yapıldığı
taktirde satıcı söylediÄŸi fiyattan yüzde 25-30 aÅŸağılara inmekteydi. Ben
pazarı incelerken grup arkadaÅŸlarımız çeÅŸitli dükkanlara dağılınca,
biz de gözümüze kestirdiÄŸimiz bir dükkana girdik. Orayı Hintli
Müslümanlar iÅŸletiyordu. Satıcılar bizi- Türkiye’de sebze meyve pazarındaki-
çığırtkanlar gibi yüksek sesle karşılayıp, ürünlerini methetmeye baÅŸladılar.
Bir yandan çeÅŸitli hurmalardan ikram ederken bir yandan da dükkanlarında
bulunan hurmaların çoÄŸunun Medine üretimi olduÄŸunu özellikle söyleyerek
bizi ikna etmeye çalışıyorlardı.
Onları dinlemiÅŸ görünerek,
hurmaların kalitesini test etmeye çalışıyordum. Ä°yi ve kaliteli bir hurmanın
içi açıldığında çekirdeÄŸi kaplayan liflerin altın sarısına yakın olması o
hurmanın tazeliÄŸini göstermekteydi. Hurmanın böcekli ve güveli olup olmadığı
harmandan rastgele seçilen 3-5 hurmanın içerisi açılmadan niteliÄŸi
anlaşılamazdı. Gösterilen numuneler standart boy olduÄŸu halde, kolinin
içersinden üste iriler alta daha küçükler konulmuÅŸ olabiliyordu. Ancak biz
içini açmaya teÅŸebbüs ettiÄŸimizde onlar el çabukluÄŸuyla açarak varsa içerisinde
bozuk olanları gizliyorlardı. Ben bu kriterlere göre inceleme yaparken,
tezgahtarlar, “nereden böyle bir müÅŸteriye çattık” der gibi, yüzüme bakarak,
kendi aralarında ana lisanları ile konuşmaya başladılar. Bu kadar sıkı bir
inceleme sonrasında fazla miktarda alacağımı sandıkları için bana
tahammül gösterdiler. Ayrıca dükkana gelmiÅŸ müÅŸteriyi de kaçırmak
istemiyorlardı. Neyse pazarlık sonucu Medine üretimi hurmadan
ihtiyacımız kadar alarak, kargoya gönderip,iÅŸi tatlıya baÄŸladım.
Suriye iç savaşından önce
taşımacılık karayoluyla yapıldığı için fiyatı oldukça uygunmuÅŸ, uçakla
taşınmaya baÅŸlanınca zamlanmış. Buna raÄŸmen aynı cins hurma Medine’den
alındığında maliyet olarak Türkiye’den ucuza gelmektedir. Bununda ötesinde iÅŸin
psikolojik boyutu da öne çıkmaktadır. Halk arasındaki yaygın söylentiye göre,
“Medine’den alınmış hurma, diÄŸer ÅŸehirlerden alınan Medine hurmasından
daha bir lezzetli oluyormuÅŸ” (!) Ben de eÅŸe ,dosta ve misafirlerime
mahcup olmamak için oradan da bir miktar almış oldum (!)
BEŞİNCİ
BÖLÜMÜN SONU |
Modern Seyahatname Yazar alioktay açık 2013-08-06 06:20:45 Araştırmacı-yazar Halit Özdüzen Türk Edebiyatına yeni bir tür getiriyor. Sadece bir gezi yazısı desek haksızlık etmiş oluruz. Evliya Çelebi'nin seyahatnamesi gibi... Kutsal Topraklarda gözlemlediklerini tarihi, coğrafi bilgilerle, yörenin sosyolojik durumunu da aktararak bizlere sunmuş. Öyle ki bu yazı dizisinde peygamberimizin yaşamından kıssalardan tutun da hurma ağaçlarına kadar her şey aktarılmış. Tarihi olaylar, ve bazı ayetlerin hangi durumlarda, nerede indikleri aktarılmış. Üstelik tüm bunlar akıcı bir üslupla yapılmış ki bence en önemli nokta bu olsa gerek. ALİ OKTAY ÖZBAYRAK- HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ/ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI | bU ÜSLUP oKUTUR Yazar BİLAL SÜRGEÇ açık 2013-09-04 11:48:14 30 yıllık tarih öğretmeni olarak her eğitim döneminde kitap değiştirme durumunda kaldım. Aynı kitaba bağlılık bir usanç ve bıkkınlık duygusu insana veriyor. Anlatılan olay o konunun kaba inşaatıdır. Yazarın üslubu ise mimaride çalışan ustanın sanatını gösterir. Yazı çekici olmalı, okutmalı kendini cümleler tespih taneleri gibi birbirini çekmeli,sürükleyici olmalı, merakı gidermeli. Bu yazı dizisinde bu var.Üstat Halit Özdüzen'in tarihi olayları yerinde, coğrafyası ile birlikte gözlemliyerek anlatması yukarıda işaret ettiğim olumlu husuları kapsıyor. Bu yazıyı bu eğitim döneminde öğrencilerime okutacağım. Yazı insanı olayın içerisine çekerek sürükleyici oluyor.Halit Özdüzen Bey, bu yazısından dolayı tebriklerimi sunuyorum ellerine sağlık diliyorum. |
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |