GALILEO’NUN DUNYASI NÄ°ÇÄ°N DÖNDÜ?
Raci DURCAN
OrtaçaÄŸ Hristiyan tutuculuÄŸuna bir örnek gösterilmek istendiÄŸinde aklımıza ilk gelen ÅŸey; astronomi bilgini Galileo’nun dünya dönüyor dediÄŸi için yargılanması olacaktır. Bunu ortaokul ders kitaplarından öÄŸrendiÄŸimde, ‘vay be! Hristiyanlar da amma yobaz insanlarmış!’ diye düÅŸünmedim. Aksine zihnimde onlarca soru belirdi. Çözüm için çevreme baktığımda, çare bulamadım. Olaya benim gibi yaklaÅŸtığını düÅŸündüÄŸüm kimse yoktu. Sormaktan çekindim; içimde büyüttüm. Ta ki hatanın bende olmadığından emin olana kadar.
Anlayamadığım ÅŸey ÅŸu idi: Dünyanın dönüyor olmasıyla kilise niçin bu kadar yakından ilgileniyordu? Galileo’yu anlayabiliyordum. Bir gerçeÄŸe vakıf olmanın heyecanıyla ‘buldum’ diye haykırmıştı. Böyle güçlü bir duygunun önüne ölüm tehdidiyle geçemezsiniz. Peki! O’nun bu durumunu bir savaÅŸ aracı haline getirip, kiliseye savaÅŸ açanlara ne oluyor? Siz bir gerçeÄŸi ifade ettiÄŸinizde kalabalıkların arkanızdan gelip düÅŸmanınızla savaÅŸtığına ÅŸahit oluyor musunuz? Günümüzde dünyanın döndüÄŸünü kabul etmeyen var mı, bilmiyorum. Fakat çıkıp hayır dönmüyor desem, herkes gülüp geçer. Ya da benim hakkımda farklı düÅŸünürler. Çünkü dünyanın dönüp dönmemesinin pek kimsenin umurunda olacağını sanmıyorum. Dünya durup güneÅŸ dönse, ya da güneÅŸ durup dünya dönse de sonuçta deÄŸiÅŸen bir ÅŸey yoktur. Ya da her ikisinin de döndüÄŸünü kabul etseniz, evinize girecek ekmek sayısında bir artış olmayacaktır. Günümüzde dahi bir takım astronomik hesaplar dışında sonuç budur. O halde niçin kilise ve Galileo taraftarları ölümüne savaÅŸtılar?
Meselenin iç yüzünü, kendi başıma geldiÄŸinde öÄŸrenecektim. Bilim diye aktarılan küresel ısınmanın; kuraklığa deÄŸil, aksine yağış artışına neden olacağını söylediÄŸimde ülkenin tüm kameraları üzerime zumlanmadı. Ä°lgisizlik hâkimdi her zaman ÅŸahit olduÄŸum ÅŸekliyle. Ziraat’la uÄŸraÅŸmayan ve suyu evdeki musluktan temin eden bir topluluktan baÅŸkasını beklemenin yanlış olacağının farkındayım. Asıl meselenin perde arkasında durduÄŸunu görmüÅŸtüm. Küresel ısınma tezini öne sürenler, hava kirliliÄŸini bahane ederek insanlığı, soluduÄŸu havadan dolayı vergilendirmeyi hesaplayanlardı.
OrtaçaÄŸa dönecek olursak, durum bundan farklı deÄŸildir. Bilgelik gerektiÄŸinde insanlık kilise kapılarını aşındırıyordu. Neyin nasıl yapılması gerektiÄŸine papazlar karar veriyordu. Dünya da yeni bir güç olarak doÄŸmaya baÅŸlayan Ä°ngiliz siyaseti, bu gücü bertaraf etmeden kitleleri yönlendiremeyeceÄŸini fark etti. Kiliseyi itibarsızlaÅŸtırmak, halk nezdinde ayaklar altına almak ve yerine bir güç merkezi ihdas etmek çözüm olabilirdi. Öyle oldu. ‘Dünya dönüyor’ gibi çok masum ve yalın gerçeÄŸe dahi katlanamadığı iddiasıyla kilise egemenliÄŸine hücum edildi. Åžimdi insanlık kiliseden, camiden, Budist tapınaklarından alınıp üniversitelere taşınıyordu. Artık kim, hangi dinden olursa olsun bilime iman etmeli, onun dediklerini dinlemeliydi. Yeni dönemin baÅŸ tacı üniversiteler oldu. Kilise, cami ve havraları dogmatik bilginin yuvası olarak taÅŸlayanlar ÅŸimdi üniversitelerde akademik kariyer sahibi olanları, bir papazın çok fevkinde takdis ediyorlardı. Otoriteleri öylesine mutlaktı ki, siyaha beyaz dediklerinde itiraz edilemiyordu. Bilimi din adamları sınıfının egemenliÄŸinden kurtarıp insanlığın ortak malı yapmanın eleÅŸtirilecek bir yönü olmamalıdır. BaÅŸlangıçta Ä°ngiliz siyasetinin, Ä°slam’ın doÄŸuÅŸundaki çizgiyi takip ettiÄŸi söylenebilir (din ilmen doÄŸru olandır ve doÄŸrunun-dinin tek karşıtı hurafedir). Bilimi din kılıfı altındaki inanç ve hurafelerden kurtarmanın hangi yanı kötü olabilir? Fakat zaman içinde üniversiteler, kilisenin eski konumundan farksız hale geldiler. Bilimsel tüm geliÅŸmeler onların kontrolüne verildi. Akademisyen deÄŸilseniz öne sürdüÄŸünüz tezler dinlenmez bile! Kansere çözüm bulduÄŸu iddiasıyla Televizyonda boy gösteren Ziya Öncel’e karşısındaki profesörün cevabı bugün bile kulaklarımı çınlatmaktadır. ‘Kanserin çözümü yoktur; böyle bir ÅŸey olsa dahi bunu sen deÄŸil biz buluruz’ demiÅŸti. Bu cümle üniversitelerin genel durumunu özetler mahiyettedir.
Günümüzde özellikle ülkemizde bir profesör, hayata hiç katılmadan yani hayata dair gerçekçi hiç bir ÅŸey yapmadan bu etiketi alabilmektedir. Baba parasıyla ya da bursla üniversiteden mezun olmaktadır. Sonra aynı okula devlet maaşıyla devam etmekte ve tezler yazmaktadır. Tezlerini yine aynı okulda, aynı eÄŸitimden geçmiÅŸ hocaları kabul etmektedir. Hayata dair bu tezlerin, hayat tarafından kabul edilip edilmeyeceÄŸi belli deÄŸildir. Ekonomi alanında profesör olmuÅŸ birini mesela Tansu Çiller’i baÅŸbakan yaptığınızda en iyi ekonomik sonuçları elde edeceÄŸiniz garanti edilmez. Sonuç, tam tersi çıkabilir.
Matbaanın ülkemize çok geç geldiÄŸi ve bu nedenle batı ülkelerinden geri kaldığımız söylenegelmektedir. Matbaanın geç geliÅŸinin geri kalmışlığa neden olduÄŸu fikri doÄŸru deÄŸildir. Osmanlı devleti matbaaya ihtiyaç duymamıştır. Çünkü Osmanlı bilimi siyasallaÅŸtırma peÅŸinde olmamıştır. Yükselen Ä°ngiliz imparatorluÄŸu, hâkim kılmak istediÄŸi anlayışı yaymak için matbaayı kullanmıştır. Cami, kilise, Budist tapınakları yerine mürÅŸit olarak kitap ikame edilmiÅŸtir. OrtaçaÄŸda halkı papaz, rahip irÅŸat ederken bu görev kitaba verilmiÅŸtir. Günümüzde kitabın adeta kutsanıyor olmasının altında yatan ÅŸey budur. Modern kültürün en önemli mürÅŸidi kitaptır. Gazete, dergi, TV ve internet de tamamlayıcı unsurlarıdır. Kitap, bilimin olmazsa olmazı deÄŸildir. Kitap bir bilimin üretimini deÄŸil; üretilmiÅŸ olanın yaygınlaÅŸması içindir. Hâlbuki insanlığın geliÅŸimi ve ilerlemesi için sürekli yeni bilgi, bilim üretilmek zorundadır. Dünyanın en büyük bilimleri kitabın ve dolaysıyla matbaanın bu kadar yaygın olmadığı dönemlerde ortaya çıkmıştır. Efsanevi Babil bahçeleri, Ayasofya ve Süleyman mabedi gibi muhteÅŸem eserler meydana getirilirken matbaa mı vardı diye sormak kimsenin aklına gelmemektedir.
Aslında kitap ve onun temsil ettiÄŸi eÄŸitim sistemi, bilimi üretilen deÄŸil; tüketilen bir unsura dönüÅŸtürmektedir. Bilim ve felsefe maÄŸaralarda, inziva odalarında ya da bunların türevi durumundaki laboratuvarlarda üretilebilir. TV ve internet karşısında, mekteplerde ise tüketilir. Bilimin nasıl üretilebileceÄŸi hakkında hemen hiç kimsenin kanaati yoktur. Varsa bile, tezlerinin akademik çevrelerce onaylanmış olması zannetmektedirler.
Yeni bir medeniyet ancak üniversiteler ve onun üretimi olan ve adına bilim denilen ÅŸeyin ne kadar siyasallaÅŸmış olduÄŸunu fark etmemizle baÅŸlayacaktır. Adına bilim denilmemiÅŸ olsaydı hiç demokrasi, insan hakları, cumhuriyet, kadın hakları, anayasa, özgürlük, bayrak gibi deÄŸerlere bu kadar samimiyetle iman eder miydiniz? DoÄŸmanın, peÅŸin inancın bu kadar kınandığı çaÄŸda!
|
Yazar bilal sürgeç açık 2013-03-31 10:02:05 Raci Bey, tarihçi değil ancak yukarıdaki değerlendirmesi değme tarihçilere taş çıkartır. Tarihçiyi mahkemede hüküm veren hâkime benzetebiliriz. Ona avukatlar, savcılar belge sunarlar hakim belgeler üzerinde düşünerek belgeleri tetkik, kritik ederek onlar hakkında bir değerlendirmede bulunur bir hüküm verir. İşte bu; tarih okuru olmaktır, tarihçi kritiği yapmaktır. Raci Bey enfes bir değerlendirmede bulunmuş. Galile meselesi Rönesansın reform hareketlerinin aydınlanma çağını başlatan nedenler arasında okullarda okutulur. Birkaç gün önce sınıfta yaptığım imtihanda öğrencilerime bunu sunmuştum. Bunlarda doğruluk payı da olur. Fakat bunlar materyalist hareketlerin de sebeb-i vücudu- dur da.Meteryalist filozoflar ruh, din hakkında doğru dürüst hiçbir değerlendirmede bulunamamışlardı.onlar bazı kilise yobazlarının hareketlerini abartılı ve sürekli gündemde tutarak dinsizliklerine malzeme yapmışlardır.Raci Bey yazısında ona parmak basıyor. “. Yükselen İngiliz imparatorluğu, hâkim kılmak istediği anlayışı yaymak için matbaayı kullanmıştır” yargısı yerindedir. Günümüzde tv ve ,interneti de buna benzetebiliriz. Osmanlı topraklarında ulusalcı ayrılıkçı hareketler gazetelerin yaygınlaşması ile başlamıştır. Osmanlı hiçbir kavmin diline müdehale etmemiştir. Yazışmalar yöneticilere Osmanlıca yapılmış onlar da Osmanlıca bildiği için sorun olmamıştır.Halk da istediği dili konuşmuştur. Gazete yaygınlaşınca Arnavut ulusalcıları Arnavutçanın Osmanlı harflerine uymadığını yeni bir alfabe istemişler Arnavut halkının hiç yüz vermediği ancak halkından kopuk batıcı ulusalcı Arnavut aydınları bunu ileri noktaya götürmüşlerdir. hatta tarihi düşmanları Sırp ve Karadağlılarla işbirliği yaparan Esad Toptani Balkan Savaşı’nda teslim olmayan İşkodra kumandanı Hasan Rıza Paşa’yı bağımsız Arnavutluk için kalleşçe pusu kurarak şehit etmiş fakat kendisi de bir başka Arnavut tarafından Paris’te öldürülmüş Müslüman Arnavutlar onu kendi mezarlarına kabul etmemişler, Hıristiyan mezarlığına defn edilmiştir. TV Türkiye’ye girdiğinde kanal 6 gibi bir tv kurulsaydı Doğudaki ayrılıkçı PKK ya malzeme verilmeyecekti. Çünkü tvler milleti kendine çekmiş dengbejlerin , hikmeti anlatan mollaların yerini almıştı hem dini hem dili tahrib ediyordu. Asrımızda ise İnternet vasıtasıyla büyük güçler müthiş bir istihbarat sistemi kurmuşlardı. En sıradan insanın bile face’de twitır da hesabı var. Web de bilgisi var iş sadece tuşa basmakta kalıyor dünya parmakların altında işte ABD’de bunun için interneti yaygınlaştırdı.
| Yazar girisim açık 2013-04-02 19:20:53 Bilal beye değerlendirmesinden dolayı teşekkür ederim. Yorumundan anlıyorum ki söylemek istediğim şeyleri anlatabilmişim. Bu makale, son yüzyılda gelişen siyasi olayların iç yüzünü açıklar mahiyette bir yazıdır. Özellikle bilim denilen kavrama dikkat çekmektedir. Tartışmaya yol açması gerekir. Fakat yeterli tepki görünmüyor. Yani yazının mahiyetine itiraz edilse dahi bir tartışma oluşturmalıydı. Raci D.
|
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |