Eskiyi Hiç Sevmeyen Bizler Nihal ÖZDEMÄ°R(*)
Hiç düÅŸündünüz mü, sizi bir yere ait kılan, sizi oralı yapan unsurların ne olduÄŸunu? EÄŸer kaybetmediyseniz, emin olun, alışkanlıklarınızı bilemezsiniz ve o alışkanlıkların neyi ifade ettiÄŸini hiç düÅŸünmemiÅŸsinizdir. Çocukken dedeme gittiÄŸimizde yürüyerek yahut arabayla gittiÄŸimiz bir dondurmacımız vardı, Akasya Dondurma... Ne lezzetlidir dondurması özellikle de çocukken iki toptan fazla hakkınız yoksa. Babamlar sokaktan geçen dondurmacılardan bahsederler, onlar çocukken en lezzetli dondurmaları sokaktaki dondurmacıdan alırlarmış. En son Büyükada’da rastladık; babam ve annem keyifle yediler,sütlü dondurmalarını. Benim Ankara’daki dondurmacım hala yerinde.
mevsimlerde Ankara’ya yola düÅŸtüÄŸümüzde heyecanla beklerim oraya varmayı ve dünyanın benim için en lezzetli dondurmasını yemeyi.
Dedem Ankara’nın eski bir semtinde oturur. Hayat yerleÅŸiktir ve ankaralı olanlar bilir imkanlar sınırlı olduÄŸundan herÅŸey daha uzun süre eski kalır orada. DeÄŸiÅŸim Ä°stanbul’daki kadar hızlı olmadığından gidince Ankara’ya, hep unuttuÄŸum duyguları hatırlarım. Bunda dedemin etkisini yadsıyamam zira onun evinde eskiyi, eskinin zerafetini ve inceliÄŸini her davranışında ve eÅŸyaların duruÅŸunda bile hissederim.
Bizi biz yapan unsurlar geçmiÅŸimizden alışkanlıklarımızdan bugüne gelmiÅŸ davranış, hissediÅŸ biçimleridir. Neyi, nasıl, ne kadar sevdiÄŸimiz, içinde yaÅŸadığımız o mekanların bize sunduÄŸu hareket etme özgürlüÄŸü ile alakalıdır. O nedenle bir yerli olmak önem kazanır. O yer, o davranış biçimiyle birbirine benzer, ama farklı insanlar oluÅŸturur kısa mesafeler arasında, o nedenle insanların nereli olduklarını merak ederiz. Bu topraktan gelen insanın bastığı topraktan beslenmesi, o topraktan ÅŸekil almasıdır.
Ben bir çok topraktan güç aldım, bir çok toprakta ÅŸekillendim. GittiÄŸim bir çok yerde baÅŸka baÅŸka topraklar bana sıcaklık verdi, en çok da Ä°stanbul verdi. Eski boÄŸaziçi, eski Ä°stanbul, BeyoÄŸlu, Karaköy, Galata, Adalar, ahÅŸap evler, dar sokaklar... hepsinde Ä°stanbul’u Ä°stanbul yapan, alışkanlıklarını içeren bir demet unsurla canlanıverir aklımda. Neden bilmem, ne zaman, hakkında ufacık bir tarihi bilgiye sahip olduÄŸum bir mekana gitsem baÅŸka bir zamanda oraya gider o hayalle o duyguyla yaÅŸarım o mekanı. Eski olandaki güzelliÄŸi görürüm, onun hiç bir zaman deÄŸiÅŸmez bir hali olduÄŸunu. Eski olandaki güzelliÄŸi görürüm, onun hiç bir zaman deÄŸiÅŸmez hali olduÄŸunu. Benden önce gelenlerin bu dünyada nasıl izler bıraktığını ve atalarımın nasıl bir hayat sürdüÄŸünü bilmek paylaşılmışlıkların nezdinde beni o yere daha çok baÄŸlar ve daha çok bir ÅŸeyler yapmaya çalışırım. Benlik anlayışımı daha çok temellendirdiÄŸim her an ise kendimi daha güçlü hissederim.
Åžimdi sık sık gittiÄŸim BoÄŸaziçinde, çoÄŸu osmanlının son dönemlerine ait mimarileri içinde yenilerini keÅŸfetmeye, akıntının bana ne anlatmak istediÄŸini anlamaya çalışırım. Evleri dinlemeye çalışırım, bana eskiyle yeniyi harmanlayarak haberler vermesini isterim. Refik Halid, sürgün dönemlerinde Ä°stanbul’u özlemle anarken yaz mevsimi, ikindi vakti rumelide boÄŸazın tatlı esintisi altında ıhlamur kokularıyla nasıl serinlediÄŸini anlatır. Åžimdi kalabalıkların doldurduÄŸu o sahilde kaçımız ıhlamur aÄŸacının eksikliÄŸini hissetmekte yahut kaçımız ıhlamur aÄŸacını tanımakta? Åžimdi benim neslimin daha ziyade kaygısı, en gözde mekanlarda bulunmak, kahvaltı yapmak, eÄŸlenmek... Keyif diye adlandırdığımız olgu ise sosyal medyada kendimizi görünür kılma çabası. Var olma çabamız içerisinde eskiye ve eskimiÅŸe olan öfkemiz, eski olan her ÅŸeyi yeniyle deÄŸiÅŸtirme çabamız. Her yeniyi tüketirken ise körleÅŸmiÅŸ geleneÄŸimize sımsıkı baÄŸlanıyoruz. Elimizde ne var ne yok bozdurup bozdurup yeni için harcıyoruz. Bu yaşımda ise dedemin evinde hissettiÄŸim bana geçmiÅŸimle baÄŸ kurmamı saÄŸlayan eskiliÄŸi, yaÅŸanmışlığı en gözde mekanların hiç birinde hissedemiyorum.
HissettiÄŸim yerleri ise bir bir kaybetmekten korkuyorum. Lebon’u hiç görmedim, Markiz’in yazısı durduÄŸu için ise ÅŸanÅŸlıyım. Ä°stiklal’e her iniÅŸimizde Ä°nci’den profiterol yiyeceÄŸimiz zamanı kararlaÅŸtırırdık önce, tıpkı birçokları gibi. AhÅŸap döÅŸemeleriyle, teneke tabakları, klasik su bardağı ile limonata en ÅŸatafatlı takımlardan daha güzeldi, onu Ä°nci yapan özellikleriydi çünkü. Böyle rulo yaÅŸ pastaları vardı insana çocukluÄŸunu anımsatan. Girince sohbet ederdiniz size profiterol veren amcalarla, sonra bazen ikram ederlerdi küçük eklerden. Sıradan bir pastanenin en güzeliydi o. Bize kendisiyle onu o yapan tüm özellikleriyle, neyi unutmamamız gerektiÄŸini hatırlatıyordu her seferinde.
Bizler elindekilerin kıymetini bilmeden hoyratça tüketen, bazen tükettiÄŸini bile farkedemeyen bir nesil olarak sahip olduÄŸumuz gerçeÄŸi masallara dönüÅŸtüren ve o masalları da yitiren; bir var, bir yok insanlarız.
Yarın çocuklarımı götürebileceÄŸim yerler benim gittiklerimden farklı olacak, belki bir kaçını yakalama ÅŸansımız olacak tıpkı benim babamların neslinden yakaladıklarım olduÄŸu gibi. Aramızdaki nesil farkı diye adlandırılan ÅŸey ise ben kendimi yeniye uyarladıkça ancak azalacak.
Yeniye direnerek ÅŸimdinin içinde varolabilen o kadar az sayıda yer var ki bu ÅŸehirde. Kitaplara en çok konu olan bu ÅŸehir her okuduÄŸunuzda yeni alışkanlıkların deÄŸiÅŸen bir hayatın kendisi olarak çıkıyor karşımıza. MarkalaÅŸmaları deÄŸiÅŸiyor hep. Bunun dinamizmini yadsıyamam, bu da ÅŸehri ÅŸehir yapan bir özellik olarak karşımıza çıkıyor,evet. Fakat bu dinamizmi saÄŸlarken ne salt yenileÅŸme ne de salt muhafazakarlaÅŸma taraftarıyım. Kendimiz için önemsememiz gereken; çaÄŸa ayak uydururken, bizi o günlere getiren hallerimizi, davranışlarımızı, alışkanlıklarımızı oluÅŸturan yapıları yıkmadan, incitmeden, çözüm yolları sunarak sadece ticari kaygı gütmeden, rant peÅŸinde olmadan, deÄŸerlerimizi severek, insanımızı severek en önemlisi kendimizi severek ve deÄŸer vererek yeniyi oluÅŸturmamızdır. Aksi takdir de, bir varmış bir yokmuÅŸla baÅŸlayan, dinlenilmesi sıkıcı masallar bırakacağız geriye.... (*) Nihal BÄ°RTEK'TEN |
Yorum Yazar akocer açık 2013-03-24 11:48:07 Kıymetli Selami bey bu yazıyı bana gönderip eleştiri istediğinden yazıyorum, yanlış anlaşılmamayı dilerim.. Bir edebiyatçı olarak yazının bir tahlilini yapmak gerekirse, çok kafası karışık bir kalemden çıktığı görülüyor. Yazar muhtemelen orta yaş sendromu’na girmiş birine benziyor. Ne demek istediği açıkça anlaşılmıyor, yazının belirli bir anafikri yok. Halk arasında kullanılan “edebiyat yapmak” ibaresi, bu yazıya uyuyor. Örneğin, edebiyat yapmaya çalışanların çok sık kullanma ihtiyacını hissettiği “yadsımak” kelimelerini bu arkadaşımız da sık sık kullanmış.. Son olarak, “aksi takdir de” ibaresi yanlış bir yazımdır; doğrusu “aksi takdirde” olmalıdır. Bunun gibi birçok imlâ hatası da mevcuttur. Edebiyat iddiası olan bir yazı olduğundan bunları yazma ihtiyacı hissettim. Bir yazı yayınlanmadan önce çok kez okunmalı, maksat ve beklenen anafikri verip vermediği kontrol edilmeli, bilahare yayınlanmalıdır. Saygılarımla A.Koçer
| Özür dileriz... Yazar admin açık 2013-03-24 12:40:21 A.Koçer kardeÅŸimizin eleÅŸtirisinde iÅŸaret edilen editoryal yanlışlar bizden kaynaklanmıştır. Yazardan, Selami bey'den ve okuyucularımızdan özür diliyoruz... Saygı ve teÅŸekkürlerimizle... Editör | Bir atasözü... Yazar semazen açık 2013-03-25 20:31:43 Eskiye raÄŸbet olsaydı bit pazarına nur yaÄŸardı. Mersedese deÄŸil ford granadaya binilirdi... | Yazar Tahir açık 2013-03-26 13:56:09 Çakma mahlaslarla yazı yazmak ‘çamur at, izi kalsın’ cılara namütenahi fırsatlar sunuyor. ‘Ya hayır söyle ya sus’ geleneÄŸini yıkıyor. Mahlasından tanıyamadığımız bir edebiyatçı bu yazının ne demek istediÄŸini anlamamış….Åžu cümlede anlaşılmayacak bir ÅŸey mi var: “Kendimiz için önemsememiz gereken; çaÄŸa ayak uydururken, bizi o günlere getiren hallerimizi, davranışlarımızı, alışkanlıklarımızı oluÅŸturan yapıları yıkmadan, incitmeden, çözüm yolları sunarak sadece ticari kaygı gütmeden, rant peÅŸinde olmadan, deÄŸerlerimizi severek, insanımızı severek en önemlisi kendimizi severek ve deÄŸer vererek yeniyi oluÅŸturmamızdır.” ‘Edebiyatçımız’ anlamadığı yazıdan ‘Yazar muhtemelen orta yaÅŸ sendromu’na girmiÅŸ birine benziyor.’ neticesine vararak ‘ya hayır söyle ya sus’ geleneÄŸini yadsımış oluyor. Yazıda imla yanlışları olduÄŸu ne kadar doÄŸru ise, yazının anlaşılamadığı savı da o denli yanlış. Hele “yadsımak” fiilini kullanmayı “edebiyat yaptığını sananlarla özdeÅŸleÅŸtirmek biraz paranoya çaÄŸrıştırıyor. Nitekim yaklaşık 760 kelimelik yazıda sadece iki kez geçen “yadsıma” kelimesinin sık sık kullanıldığını iddia etmesi bu çaÄŸrışımı güçlendiriyor. Bir de hani ‘aksi takdir de’ deÄŸil de ‘aksi takdirde’ olmalı demiÅŸ; peki, kendi yazısında ‘anafikri’ deÄŸil ‘ana fikri’; 'sendromu’na’ deÄŸil ‘sendromuna’ olmalı deÄŸil miydi? Åžekilde görüldüğü gibi ‘edebiyatçılar!!’ da baÅŸkalarını düzelteyim derken bu yanlışları yapıyorlar. Rabbim bizleri ıslah eylesin.
| Araya girmek Yazar girisim açık 2013-03-27 12:41:09 Sayın editörün talebi üzerine araya giriyorum. Fakat ne yazacağımı bilemiyorum. Çünkü ortada cinayet var. Hem de birkaç tane. A koçer bey ya da hanım adlı eleştirmen yazarı öldürmüş. Tahir adlı yorumcu da eleştirmeni vurmuş. Böylece ortada iki cinayet varken ne söylenebilir? Kriter çevresi eleştiriye ibadet gözüyle bakan bir çevre olarak bilinir. Yazıya da eleştiriye de bu kadar keskin tavır olmamalıydı? | Cinayet Yazar akifbayram açık 2013-03-28 13:25:12 Girisim adlı eleştirmen, cinayetten bahsettiği halde asıl cinayeti görmemiş ya da görmezden gelmiş. Yazar da edebiyatı öldürmüş bu makaleyle. Asıl olay bu. Edebi bir yazıya böyle başlık atılır mı? Sonra yazı yazılıp, bir daha hiç okunmadan hemen yayınlanmış havası veriyor. Editör de okumamış belli ki. Girisim in cinayet tezini kabul edecek olursak:1- Yazar edebiyatı öldürmüş.2-Editör yazarın öldürülmesine göz yummuş.3- A. koçer de edebiyatı müdafa için yazarı vurmuş. 4-Tahir bey yazarın kanını yerde bırakmamış. Herkese hayırlı olsun. |
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |