Raci Durcan
Ä°ran’ın, nükleer enerji yolunda önemli bir adım olan Uranyumu zenginleÅŸtirmeyi baÅŸardığını açıklaması bazı çevrelerde heyacanla karşılandı; sanırım ileride ve istenildiÄŸinde bunun nükleer silaha da dönüÅŸtürülerek Batı karşısında bir denge unsuru olacağı düÅŸünüldüÄŸünden... Böylece, bir elinde silah olan Batı medeniyetiyeti bitecek, yahut en azından durum eÅŸitlenerek yeni medeniyet için umut belirecektir.
Ä°ran’ın bu çabası, Dünya’nın Batı medeniyetinin tahakkümünden nasıl kurtulacakları konusunu da yeniden gündeme getirdi. Nükleer bir silaha sahip olmak gerçekten bir denge unsuru olabilir mi?
Her ne kadar uygarlıklar sadece silaha dayanarak ayakta duramasalar da, her uygarlığın, yerini aldığı uygarlıktan daha üstün silahları olduÄŸu da bir gerçektir. Burada sorulması gereken soru; yeni uygarlık daha üstün silahlar geliÅŸtirebilen bir uygarlık olduÄŸu için mi oradadır? Yoksa daha üstün silahlarından dolayı mı eski uygarlığın yerini devralma baÅŸarısını göstermiÅŸtir? Galiba bu sorunun cevabı ‘her ikisi de’dir. Bir medeniyet sadece kültürel temeller üzerinde duramaz. Kimse onun daha insancıl, daha barışçıl ve hoÅŸgörülü olduÄŸu için orada durmasına müsaade etmez. Bu medeniyet göstergesi sair vasıflarının yanında, ne kadar dirençli ve yaÅŸama arzusu taşıdığını da ispatlayabilmelidir.
Her yeni uygarlığın kendine özgü bir silahı vardır. Bir uygarlık elbette, var olana karşıt bir kültürel zemin bulup onun üzerinde yükselir. Var olana eleÅŸtirisini böyle saÄŸlam bir zemine oturtamazsa kendi geleceÄŸini kuramaz. Fakat doÄŸmuÅŸ ve halihazırdaki medeniyetle çatışacak noktaya gelmiÅŸse, en azında onun kadar silahlı olması gerekir. Ä°lkçağın yerleÅŸik ve ÅŸehirli halklarını avcılık peÅŸindeki kabilelerden yüksek sütunlu kaleler koruyordu. MoÄŸolları Roma sınırına kadar götüren ÅŸey, kaleleri fetihte çok etkili olan mancınıklardı. DiÄŸer milletler bu silaha aÅŸina olana kadar onlar zaten ulaÅŸabilecekleri yerlere varmışlardı. Mancınık hücum silahıyken kale savunmalarında da kullanılmaya baÅŸladı. Üstelik yukarıdan aÅŸağıya atmak, kaleyi kuÅŸatanların yaptığına nazaran daha kolaydı. Bu nedenle OrtaçaÄŸ’ın güçlü kale kurma esasına dayanan feodalizmi bir süre daha devam etmiÅŸtir. Ancak Fatih, en güçlü surları bile delebilen toplar dökünce feodalizm, yani küçük derebeylikler dönemi sona erdi. Åžimdi güçlü imparatorluk orduları önünde kimse kaleye sığınıp direnemiyordu. Topların deldiÄŸi surları hemen onaracak, tekrar muhkem hale getirebilecek bir istihkam tekniÄŸi yoktu. Osmanlı, etkili toplarıyla uzun süre Dünya’ya hükmetti. Ta ki Avrupalılar Amerika’yı keÅŸfedip oradan da Uzak DoÄŸuya ulaşıp ticaret yollarını ellerine geçirene kadar. Bundan sonra Dünya ticaretinden onlar yüksek pay alıp zenginleÅŸtiler. Servetleriyle daha büyük yatırımlar gerçekleÅŸtirdiler. Ayrıca Japonya’da karşılaÅŸtıkları tüfek ustalarından bu yeni silahı da öÄŸrenmiÅŸlerdi. Ä°ngiliz ordusu ilk defa savaÅŸlarda kılıç yerine tüfek kullanmaya baÅŸlamıştı. Bu silahla büyük bir Dünya imparatorluÄŸunun sahibi oldular. Amerikalılar zamanla onu daha geliÅŸtirerek tam bir ölüm makinesi haline getirdiler. Åžimdi klasik savaÅŸ yöntemleri devre dışı kalmıştı. Bundan sonra Ä°slam’ın kazandığı bir savaÅŸ olmadı. Bir anda birçok kiÅŸiyi öldürebilen tüfek benzeri silahların Osmanlı ülkesinde icad edilip yaygınlaÅŸmamış olması tesadüf olamaz. Osmanlı savaÅŸları zaten kazanıyordu. Avrupa’da Osmanlı ordusunun yenileyemeceÄŸine dair bir inanç vardı. Osmanlı orduları savaÅŸlarda topu, insan öldürmek maksadıyla deÄŸil önlerine çıkan kaleleri yıkmak amacıyla kullanıyordu. Top gibi silahı kullanmayı beceren Ä°slam Medeniyetinin bunu geliÅŸtirerek kitlesel imha silahlarına dönüÅŸtürmemiÅŸ olması, teknik geriliÄŸinden deÄŸil, insani duyarlılığındandı... Avrupalılardan çok önce Uzak DoÄŸuyla teması bulunan Osmanlının Tüfek’le karşılaÅŸmamış olması düÅŸünülemez. TüfeÄŸin ilk görüldüÄŸü yer olarak bilinen Japonya’da dahi savaÅŸ aracı olarak kullanılması bir süre sonra terkedilmiÅŸ, tekrar kılıçla savaÅŸa dönülmüÅŸtür. Çok daha insani öÄŸeler barındıran Ä°slam Medeniyetinin ortaya çıkışından uzun bir süre sonra dahi namertlik unsuru olarak görülen bu silahı benimsemesi düÅŸünülemezdi. Avrupa ve Amerika yaygın olarak kullanmaya baÅŸlayınca, Dünya üzerinde etkin ve vazgeçilmez hale geldi. Avrupa’yı Dünya hakimi yapan; savaÅŸlarda kılıcın karşısına tüfeÄŸi koymuÅŸ olmasıdır. Åžimdiyse uzun menzilli uçaklarına yerleÅŸtirdikleri bombaları, istedikleri an insanlığın başına yaÄŸdırabilecek donanımdadırlar.
Anlattıklarımdan sonra konuyu nereye getireceÄŸimi tahmin etmiÅŸsinizdir. Yeni bir uygarlık ortaya çıkacaksa eÄŸer, bunu kendine has yeni bir silahı geliÅŸtirebilenler yapabilecektir. Batı nükleer silah sahibi olmayı bu nedenle önemsemektedir. Benden yukarıda aktardıklarıma istinaden ‘biz de nükleer silahlara sahip olmalıyız’ diye bir hüküm cümlesi bekliyor olabilirsiniz. Fakat konunun bu ÅŸekilde çözüleceÄŸini sanmıyorum. Bu ÅŸekilde konuya yaklaÅŸanların yanlış istikamette olduÄŸuna inanıyorum. Yeni medeniyetin adı eÄŸer Ä°slam olacaksa, onun bulduÄŸu çözüm, daha ölümcül, daha kıyıcı silahlar icat etmek olamaz. Daha fazla sayıda atom bombası üreterek bu meseleyi çözemeyiz.
Konuyu açmak için Tarihten bir örnek vermek yerinde olacaktır. BildiÄŸiniz gibi, Hz. Peygamber Mekke’de yaÅŸayamaz hale gelince kendine kucak açan Medine’ye sığınmış ve orada bir devlet ÅŸeklinde örgütlenmeye baÅŸlamıştı. Bedir savaşını da kaybeden müÅŸrikler iÅŸin ciddiyetini fark ederek birleÅŸik, güçlü bir orduyu, bu yeni devleti yok etmek üzere seferber etmiÅŸlerdi. Bu bir ölüm- kalım savaşıydı. Müslümanlar bu savaÅŸta o zamana kadar Arabistan’da pek bilinmeyen, yeni bir yöntem kullanarak düÅŸmanı bertaraf ettiler. Åžehrin etrafını hendekle çevirdiler. Develi düÅŸman süvarileri hendeÄŸi geçemediler. KuÅŸatma birkaç gün sürdüyse de bundan bir sonuç alamayacaklarını anlayarak geri çekilmek zorunda kaldılar. Gelecek bin yıla hükmeden Ä°slam uygarlığını kurtaran ÅŸey; bu savunma sistemi oldu. Saldıran deÄŸil, savunan taraf olduklarından buldukları çözüm iÅŸe yaramıştı.
Günümüzde Batı Dünyasının ilk kalemde sayılabilecek birkaç önemli üstünlüÄŸü vardır. BaÅŸta geleni, kitlesel ölümlere yol açan nükleer bombalarıdır. Müslümanların aynı silahlara sahip olmakla bundan korunabileceÄŸini düÅŸünmek yanlış olur. Buna müsaade etmeyecekleri ve bunun için yüksek bedeller ödenmesi gerektiÄŸi anlaşılmaktadır. Onlardan daha öldürücü silahlar yapmak yerine bu silahları tesirsiz, devre dışı bırakacak bir çözüm aranmalıdır. Nükleer silahlar insanlara karşı kullanıldığına göre, bundan etkilenmeyi minumuma indirecek bir ÅŸey olabilir bu. Gaz maskeleri v.s gibi araçların ÅŸimdiye kadar nihai bir çözüm sunmadığı biliniyor. Ä°nsanın vicdanına seslenen söylemlerle, silahların kumanda masasında oturanları caydırmak ta mümkün görünmüyor. Tehdit anında o bölgeden hızla uzaklaÅŸabilmek, etkin bir korunma yöntemi olabilir. Böyle bir ÅŸey mümkün olduÄŸunda, herhangi bir bölgenin nükleer silahla tehdidi anlamını yitirecektir. Pratik, hızlı ve uzun mesafe uçuÅŸlu, herkesin sahip olabildiÄŸi araçlarla yapılabilir bu. Åžimdilik fantezi gibi görünüyor ama büyük enerjiler küçük hacimlere sıkıştırılabilir hale geldiÄŸinde uygulama alanı bulmakta zorlanmayacaktır. Enerjinin hep böyle pahalı ve petrole bağımlı olmayacağı artık anlaşılmaktadır. Bu projeyi hızlandırabilir, zamanı çabuklaÅŸtırabiliriz. Bunlar bir düÅŸünce sonuçta... Daha ölümcül silahlara sahip olarak bir medeniyet inÅŸaa etmekten daha mantıklı ve Peygamberin yöntemine de daha yakın bir düÅŸünce tarzı olduÄŸunu sanıyorum.
Batı’nın diÄŸer önemli bir silahı, sahip olduÄŸu siyasal güçtür. Her ülkenin idari sistemini kolaylıkla etkileyebilmekte, kendileriyle çalışabilecek olanları orada tutabilmekte yahut getirebilmekteler. Bu noktada sivil toplum örgütlerinden yararlanabilmektedirler. Partiler, dernekler, sendikalar v.s kuruluÅŸlar, uluslararası kampanyalarına ve propagandalarına açıktırlar ve istenildiÄŸi ÅŸekilde manüple edilebilmekteler. Bunun birinci nedeni, aydınların vatanseverlik, milliyetçilik v.s gibi kavramları önemsememesidir. Zihinler adeta iÅŸgal edilmiÅŸtir. Medyayla istedikleri gibi kitleleri yönlendirebilmektedirler. Bunun çözümü fikir üretmek ve onlarla baÅŸa çıkabilecek bir propaganda aracı bulmak olabilir.
Batı, ne zaman bir talepte bulunup dirençle karşılaÅŸsa, orayı emniyetsiz bir yer haline getirmekte zorlanmamaktadır. Ä°nancını, yani en önemli silahını kaybeden batı; diÄŸerlerinde bulduÄŸu bu unsuru bile kendi lehine kullanmayı becerebilmektedir. YaÅŸadıklarına isyan eden, tepkisini canlı bomba olmak gibi uç noktaya götüren bir eylemecinin yaptığı hareket bile ona yaramaktadır sonuçta.. Bilgiyle donanmamış bir inancın çözüm sunamayacağı kitlelere anlatılmalı ve bu önemli vasfımız kendi amacımıza hizmet eder hale getirilmelidir. Diyalektik, sorgulayarak düÅŸünme, önemsenen bir eÄŸitim hedefi olmalıdır.
Siyasi mekanizmaları kullanmayı biz de öÄŸrenmeliyiz. Daha güvenli bir Dünya için çalışacak kadroları uluslararası platformda bulup, onlarla yardımlaÅŸmalıyız. Åžimdi Ä°stanbul’un güvenliÄŸi sadece Ä°stanbul’u emniyet altına almakla bitmemektedir. Bu eskiden de böyleydi. Åžam’da huzur içinde yaÅŸamak Ä°stanbul’un güvenli ellerde olmasına baÄŸlıydı. Fakat bu durum hiç TransatlantiÄŸe kadar uzanmamıştı.
Osmanlı-Ä°slam medeniyetinin sadece teknolojik olarak geri kaldığı için yıkıldığını söyleyenler yanılıyor yahut kasten yanlış söylüyorlar. Osmanlı, savaÅŸları kaybettiÄŸi için yenildi ve yıkıldı. SavaÅŸları kaybetmesinin sebebi, Batının geliÅŸtirdiÄŸi yeni bir konseptdir. Bu konseptte vahÅŸilik, kıyıcılık, gözü dönmüÅŸ bir kar ve sahip olma hırsı vardır. Osmanlı son savaÅŸlarını yaparken dahi, karşısında bir insan olduÄŸunu düÅŸünüyor ve eskilerin iyi bildiÄŸi ‘ÅŸövalye ruhuyla’ savaşıyordu. Bunu, Son PadiÅŸah’ın, dönemin süper gücü olarak Dünya’yı yöneten Ä°ngiltere Krallığına yazdığı ve O’nun vicdanına hitap eden yürek sızlatıcı mektuplarında görmek mümkündür.
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |