YANLIÅž
OLABÄ°LÄ°R
![](https://encrypted-tbn3.google.com/images?q=tbn:ANd9GcRFbj_jwYo-Fmq6NP0RkfvtOBBxrU7pMVnXgtocZl_BlirSPWAq3Q) AMA FÄ°KÄ°R ZARARLI OLMAZ
Metin Önal MengüÅŸoÄŸlu Fikir kelimesi için Ragıp Ä°sfahani lügati,
“öÄŸrenmek maksadıyla maluma meyleden kuvve” ÅŸeklinde bir tarif getirmektedir.
Sonraki safhada meseleyi biraz daha açarak diyor ki: “Fikir sözcüÄŸü anlamsal
konularda kullanılır ve ‘hakikatlerine, özlerine ulaÅŸma arzusuyla,
talebiyle, meselelerin dış kabuklarını ovup soyarak özlerini çıkarmaya çalışma
ve onları sanki kazar gibi araÅŸtırma’ anlamına gelir.” Türkçede
kullanılış ÅŸekline bakıldığında da fikrin olumlu bir çaba olduÄŸu çabucak
kavranacaktır. Ä°lahi Kelam’ın dilinde de tefekkür, son derece önemsenen insanî
bir zihinsel davranış olarak değerlendirilir.
Ve
kendisine hiçbir sınır, ihtiyati haciz konulmaksızın sürekli teÅŸvik edilir.
Öyle ki doÄŸru dürüst Kur’an okumamış olan insanlar bile bilirler ki Kur’an
sürekli insanları “Ne kadar az düÅŸünüyorsunuz?” diyerek kınamaktadır.
Hikmet sahibi kimseler, arifler ve tıp hekimleri de teslim etmektedirler ki
insanların büyük bir ekseriyeti, kendilerine keramet olarak Allah tarafından
verilmiÅŸ bulunan düÅŸünme melekesini, yetisini ortalama olarak ancak yüzde on
beÅŸ gibi küçük bir oranda kullanmaktadırlar.
BilindiÄŸi gibi Arapça’da, özellikle de Ä°lahi Kelam’ın dilinde, Türkçede
düÅŸünme dediÄŸimiz faaliyetin onlarca karşılığı vardır. DüÅŸünme diyerek tek bir
kelimede daraltılmış bu çaba, yalnızca insana mahsus bir zihni davranıştır ve
son derece geniÅŸ anlamlar içermektedir. Çok muhtelif tezahürleri vardır. Söz
gelimi fıkhetmek, tedebbür etmek, tezekkür etmek, akletmek, rey, nazar,
basiret, feraset, hikmet sahibi olmak, idrak, irade, şuur, zihin, hafıza,
nüha, hicr ve daha sayamayacağımız kadar kelime, bizzat Kur’an- Kerim’de de
kullanılarak insanın düÅŸünme biçimlerini karşılamaktadır. Burada konumuz fikir
olduÄŸuna göre bu tür düÅŸünmeyi biraz daha iyi anlayabilmek için detaylarına
girmeye çalışalım. Fikir evvela bilinmelidir ki hayvanlarda bulunmayan bir
yetidir. Yalnızca insanlarda gerçekleÅŸir. Ve “kalpte bir suretinin
belirmesi/ ortaya çıkması mümkün olan ÅŸeylerle ilgili bir düÅŸünme ÅŸeklidir.”
Mesela bu durumda bir “Tanrı fikri”nden söz edemeyiz. Çünkü
Allah’ın insan kalbinde bir suretinin belirmesi mümkün deÄŸildir. Nitekim bu
sebeptendir ki Kur’an-ı Kerim ‘Allah Fikri’nden deÄŸil ama ‘Allah
Zikri’nden bahseder. Zikir de aslında bir düÅŸünme ÅŸeklidir. Ancak bu
düÅŸünme ÅŸekli fikirden çok baÅŸka türlü tezahür etmektedir. Bu düÅŸünme ÅŸekli
“kalpte önceden hazır bulunan bir ÅŸeyden hareketle” gerçekleÅŸir.
Kur’an-ı Kerim’e göre kendisine yaratılırken son safhada Ä°lahi Ruh
üflenen bütün insanlarda bu anlamda bir Ä°lahi DokunuÅŸ mevcuttur. Mevcuttur
diyoruz bu kelime ve ce de kökünden türetilmiÅŸtir ve vicdan da vücut
da aynı köktendir. Hani denilir ya “her kiÅŸinin içerisinde kendini hesaba
çeken bir kendi vardır” diye. Ä°ÅŸte vicdan, adeta herkesin içerisinde bir
tür Tanrı Sesi gibidir. Ve onu dinleyen yani vicdanın sesine kulak vererek
düÅŸünen insan, kötü ahlak örnekleri sergilemekten sakınır. Çünkü bilir ki
kendisine ÅŸah damarından daha yakında bulunan Allah, kiÅŸinin sürekli
gözetleyicisidir.
Zikir ile fikir arasındaki ince farkı ortaya koyabildiysek şimdi fikir
üzerinde yeniden yoÄŸunlaÅŸarak ÅŸunu söyleyebiliriz: bir suikast (kötü niyet)tan
hareketle ortaya atılan bir söz, görüÅŸ, iddia fikir haysiyeti kazanamaz. Çünkü
daha önce kalpte ÅŸekillenen baÅŸka bir veri, fikir ve algı olmadan, yeni bir
fikir imalatı gerçekleÅŸmez. GerçekleÅŸse de gerçekleÅŸen ÅŸey fikir haysiyeti
taşımaz. Yeni bir fikir iyi ya da kötü bir duygudan hareketle deÄŸil, doÄŸru ya
da yanlış bir önceki fikirden hareketle doÄŸan bir düÅŸünme ÅŸeklidir. O halde
bir heves, bir arzu, bir kötü niyet, bir coÅŸku yahut heyecan, anlık bir duygu
sonrası ortaya konulan şey, fikir değil belki bir duygusal boşalmadır. Buradan
hareketle rahatlıkla diyebiliriz ki fikir asla zararlı olmaz belki yanlış
olabilir. Elbette insanların hatırına gelecektir yanlış olan aynı
zamanda zararlı da değil midir? Bu ilk bakışta haklı bir soru gibi
görünmektedir. Ancak Müslüman kültürün geliÅŸtirdiÄŸi Fıkıh ilminin usulüne
bakıldığında bu sualin cevabı görülecektir. Bilinmektedir ki fakihler doÄŸru
içtihatlara iki, yanlış içtihatlara ise bir sevap verildiÄŸini zikrederler. Yani
yanlışa bile sevap verileceÄŸini söylemekten çekinmezler. Burada ödüllendirilen
bir yanlışlık deÄŸildir elbette. Ä°çtihat yapan kiÅŸinin çabası, gayreti ve en
önemlisi iyi niyeti ödüllendirilmektedir. Yani birçok kiÅŸinin fikrini ortaya
sürdüÄŸü sahada kendisi de var gücünü harcayarak yeni bir fikir ileri sürmekten
çekinmemiÅŸtir. Hülasa Müslümanlar bilirler ki her hal ve ÅŸart altında Ä°slâm,
insanların düÅŸünmesini (bazen yanılsa bile) ödüllendirmektedir. Ve zaten fikir
yanlışsa, ancak eyleme dönüÅŸtüÄŸünde belki zararlı olabilir; eyleme
dönüÅŸmedikçe fikrin kimseye zararı dokunmaz.
Zihinler karışabilir. Biraz daha açmak gerekirse deriz ki mesela ÅŸu tutum
bir fikirdir. Hayvanlarını hiç tanımadığı bir daÄŸa otlatmak üzere götüren bir
çoban, namaz vakti geldiÄŸinde, hiçbir araÅŸtırma yapmaksızın, rastgele bir yöne
dönerek namaza dursa ve o yönde de tam isabet saÄŸlasa, bu namazı sahih
deÄŸildir. Ancak evvela gökyüzüne, sonra kayaların sırtlarına, aÄŸaç
kabuklarına, otların yatış istikameti gibi hususlara baktıktan sonra bir
fikir sahibi olsa ve fikri istikametine dönse, üstelik bu sefer kıblenin tam
tersi istikamete durmuş olsa, bu namazı sıhhatlidir. Burada yine
ödüllendirilen çobanın düÅŸünmesi, araÅŸtırması ve çabasıdır. Åžimdi biliyorum
yeni sualler doÄŸacaktır. Her fikir içtihat mıdır, içtihat nedir v.b. Zaten
kanaatimce Müslüman âleminde mevcut bugüne kadarki düÅŸünce kısırlığı, iÅŸte
tam da bu fikir zannedilen tecessüslerden doÄŸmuÅŸtur. Yani ÅŸu zavallı çobanın
kendi vüs’ati ölçüsünde olanca düÅŸünme gücünü ortaya koyarak elde ettiÄŸi
sonuca içtihat desek ne olur, demesek ne olur? Ä°çtihat kelimesi ce he
de kökünden türememiÅŸ midir? KiÅŸinin herhangi bir hususta var gücünü
harcayarak ulaÅŸtığı fikir deÄŸil midir içtihat? Ve bu kelime Cihat ile de
akraba deÄŸil midir? Cihat için ise kiÅŸinin bütün ilimleri yutmuÅŸ olması mı
aranmaktadır? Öyleyse bütün müminler güçlerinin yettiÄŸi her alanda fikir
sahibi olmalıdırlar; bütün müminler isterlerse içtihat yapabilirler, bunun
önü tıkalı deÄŸildir demenin ne mahsuru vardır?
Biliyorum bütün korku, fikir kelimesini doÄŸru tarif etmemiÅŸ kültürün insan
zihnine yığdığı endişelerden kaynaklanmaktadır. İnsanlar her iddiayı, her
teklifi, her görüÅŸü fikir diye adlandırırsa elbette böyle endiÅŸeler doÄŸar. Oysa
başta da zikredildi, bir suikast sonrası doğan insan davranışı fikir haysiyeti
taşımaz. Said Nursi bakınız ne güzel söylemiÅŸtir: “Arzu bazen fikir
suretini giyinir, duygusuna mağlup olan kişi arzusunu fikir sanır, bu bir
aldanıştır.” Amerika, petrol zengini ülkelerin servetine göz dikerek bir
biçimde oraları iÅŸgal edip, servetlerine ortak olmak yahut tamamını ele
geçirmek isteyebilir. Bu arzusunu gerçekleÅŸtirmek için türlü dalaverelere
tevessül edebilir. Türlü yollar dener, çareler arar ve sonunda bunu
gerçekleÅŸtirir de. Bütün bu yapıp ettiklerini Said Nursi’nin yorumundan
hareketle söylersek, asla fikir sayamayız. Bunlar kabarmış hayvani
iÅŸtahlardır. Bunlar suikastlardır. Bunlar hezeyanlardır. Bunlar tecavüzler,
zulümler, bozgunculuklardır, ama fikir deÄŸildir.
Zaten baÅŸta da söylediÄŸimiz gibi zarar veren fikir deÄŸil eylemdir. Eyleme
dönüÅŸmeyen yanlış fikir, neticede bir insan cehtinin saygın ürünü olarak
fikirler atlasındaki yerini alır. Hatta bazen öyle bir gün gelebilir ki o gün
yanlış bulunan fikrin bugün uygulanmasına ihtiyaç bile doÄŸabilir. Öyleyse fikri
hor görmeyi bırakmalıdır. Ä°leri sürülenin fikir mi yoksa heves, arzu yahut
hezeyan mı olduÄŸuna bakılmalıdır. Fikir övülmüÅŸ, hezeyan yerilmiÅŸtir çünkü.
Korku, kuÅŸku, vehim, kuruntu gibi zaafların ürettiÄŸi, sergilediÄŸi her iddiayı
fikir haysiyeti taşır zannetme aldanışı insanların başına ne felaketler
açmıştır. Mesela “eÅŸcinsellik insan hakkıdır; beden benim deÄŸil mi,
karnımdaki çocuÄŸu ister doÄŸurur ister öldürürüm; mademki dünyanın
jandarmasıyım, bazen Afganistan’ı bazen de Irak’ı iÅŸgal benim hakkımdır; Kürt
diye bir kavim yoktur, onlar Türklerin daÄŸda gezenleridir; her kürtaj bir
Uluderedir; laik olmayanlar insan bile deÄŸildir” gibi ifadeler dikkatle
okunursa, bunların hiç birisi fikir deÄŸildir. Söz sahiplerinin arzusu, hevesi,
vehmi ve hezeyanlarından başka bir anlamı yoktur. Hangisinde bir meselenin
hakikatine ulaÅŸma, özüne varma gayreti vardır? Ä°nsan kalbinde önceden var
bulunan hangi veri veya hakikatin ışığından yola çıkarak yeni aydınlıklar
bulma çabası gözleniyor bu iddiaların? Son derece uydurma, temelsiz, köksüz ve
deyim yerindeyse iÅŸkembeden atılma izlenimi bırakan böylesi çıkışların,
fikirle uzaktan yakından bir alakası bulunmamaktadır. Fikir, o yüce insanlık
davranışı iÅŸte bu sebeptendir ki Ä°lahî Kelam’ın dilinde durmaksızın teÅŸvik
edilerek onurlandırılmıştır. Ve asla ona bir sınır biçilmemiÅŸtir. Çünkü fikir
zaten kiÅŸinin birikimi çerçevesinde adeta otomatik ÅŸekilde kendiliÄŸinden
sınırlandırılmıştır. Arzu, heves, vehim, kuruntu, hezeyan gibi zaafların esiri
olmamaya çalışmak da bir sınırlama deÄŸil midir? KiÅŸi ya bir fikrin sahibi
olacak yahut o hususta bir fikrinin bulunmadığını zikrederek susacaktır. Bu
susuşu da ayrıca bilmediğini bilmek gibi bir erdemi taşıyıp
getirecektir ona. Zaten bilmediÄŸini bilmek kiÅŸi için erdemlerin
başıdır.
Metin Önal MengüÅŸoÄŸlu
|
Acaba?! Yazar admin açık 2012-06-17 05:30:50 Başlığa ve uyandırdığı kapsamlı düşünceye bir ihtirazi kayıt koysak mı koymasak mı? |
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |