BaÅŸlığa bakınca birbirinden alakasız ÅŸeylerin bir araya geliÅŸi gibi görünüyor deÄŸil mi?.

  Zaten ilk baÅŸta ben de alaka kurmakta zorlandığımı kabul etmeliyim. Ta ki deÄŸerli bir avukat arkadaşımız, Necla hanım Türkiye’deki tüm kadın derneklerinin isim, kuruluÅŸ amacı ve irtibat adreslerinin toplandığı bir kitabı gösterene kadar. Buraya kadar yine normal görünebilir ancak, kitap Türkiye’deki Ä°ngiliz BüyükelçiliÄŸi tarafından hazırlanmış ve yay-sat tarafından dağıtıma verilerek ülkenin en ücra köÅŸelerine ulaÅŸması hedeflenmiÅŸ.

  Bir süre önce tecavüze uÄŸradığı için aÄŸabeyleri tarafından öldürülen Güldünya adlı kadın Türk basınını, bu arada yazar Livaneli’yi yine ayaÄŸa kaldırdı. Livaneli, töre cinayeti iÅŸleyen bir halkın mensubu olmaktan bir defa daha utanç, belki de tiksinti duyarak bunu gazetesinin köÅŸesinde deklare etti. Necip Türk basını ve bu arada Zülfü Bey’in, niçin en çok töre cinayetlerinde kan başına sıçrıyor acaba? Niçin yılda üç-beÅŸ kurbanı olan bir olay için, kendi halkından bu kadar utanç duyuyor?

   Adam öldürmeyi savunmak imkansız. Her gün dünyada bir çok sebepten insanlar öldürülüyor. Trafikte, iÅŸ kazalarında, savaÅŸlarda, hastalıktan v.s binlerce insan ölüyor, öldürülüyor. Bütün bu ölümlere aynı tepki vermemiz, aynı duyarlıkla karşı çıkmamız mümkün görünmüyor. Hepsini birden aynı anda çözmeye çalışmak ta mantıklı deÄŸil. Bir önem sırası olmalı elbette. Bu önem sırası, normal olarak insanlığa verdiÄŸi tahribatın büyüklüÄŸü ile orantılı olmalı diye iÅŸliyor benim mantığım. Mesela Zülfü Bey'in yazısından bir gün sonra Irak’ta ve Pakistan’da meydana gelen patlamalarda yüzlerce insan ölüp, binlercesi yaralandı. Sorumlular tespit edilemedi ancak, olayın arkasında iÅŸgal güçlerinin olduÄŸu ispatlanamasa da böyle büyük çapta bir olaya en azından onların göz yummuÅŸ olabilecekleri açıktı. Ben hemen Zülfü Beyin köÅŸesine koÅŸtum. Bakalım töre cinayetleri iÅŸleniyor diye halkından tiksinen insan, bir anda yüzlerce masum insanın  ölüm fermanını imzalayan medeniyet anlayışından da tiksinecek mi diye. BeklediÄŸim gibi bahis konusu bile yapmamıştı bunu. Gazetesinin diÄŸer köÅŸeleri de olayı ancak bir haber deÄŸeri çerçevesinde ele alıp inceliyordu. Töre cinayetlerine gösterilen tepkinin eserini bile göremiyordunuz.

      Bütün bunlarla siz karşılaÅŸsanız, ne oluyor acaba diye düÅŸünmez misiniz? Ne var bu töre cinayetlerinde Zülfü’nün ve onun gazetesinin beynine kan sıçratan?

      Ben de düÅŸündüm ve bulmacanın parçalarını bir araya getirerek, uzun bir uÄŸraşıdan sonra bulabildim..

     21, Yüzyılın batı için en önemli sorunlarından bir tanesi göçler meselesidir. Aslında bu mesele, bütün kadim medeniyetlerin de problemiydi. Ne zaman bir coÄŸrafyada hakim bir kültür ve medeniyet oluÅŸsa, bir mıknatıs gibi diÄŸer coÄŸrafyadan insanları oraya çeker. Eski Roma’da  bu böyleydi, Osmanlıda da. Göçler aslında bu medeniyetlere zarar veren unsurlar deÄŸildir. DiÄŸer coÄŸrafyaların kaliteli iÅŸ gücünü, müteÅŸebbislerini ve yetiÅŸmiÅŸ beyinlerini çekebildikleri, gelenleri kendi içlerinde asilime edip kaynaÅŸtırabildikleri sürece hakim medeniyete güç te verirler. Zaten batı, göçleri tamamen ortadan kaldırmayı hedeflemiyor. Sadece sınırlandırmayı amaçlıyor. Bu sınırlama yapılmazsa, bir süre sonra hakim medeniyetinin dayandığı halk kitlesinin deÄŸiÅŸime uÄŸrayacağını biliyor. Asıl unsur devre dışı kalıp, yerine ırken yabancı baÅŸka bir unsur yerleÅŸecektir. Ä°slam  medeniyetleri bunu önemsemediÄŸinden bu türden sorunları hiç olmamış. Yüz yıllar süren Osmanlı imparatorluÄŸunda hiç kimse bir diÄŸerinin kökenini merak edip sorgulamamış. Toplum hukuken Müslümanlar ve gayri Müslimler olarak ikiye ayrılıp, her iki tarafın hakları adaletle gözetilmiÅŸ. Ancak batı medeniyeti ırkçı bir medeniyettir. Bütün insancıl söylemlerine raÄŸmen gerek bilinçaltında, gerekse zahirde ırkçı politikalar izlemektedirler. Bundan dolayı da göçler sorununu çok önemsemekte, bugünkü zirve halinin devamının bu sorunun çözümünde yattığını düÅŸünmektedir.

     Günümüz batı toplumunda kadın anne olmayı reddetmektedir. Evde köpek besleyip, kedi ve köpeÄŸine gösterdiÄŸi ÅŸevkati kendi kocasından ve çocuklarından esirgemektedir. Bu sorun, batı için büyük handikap teÅŸkil ediyor. Åžimdiki kültür atmosferinde, kadının normalleÅŸip asli hüviyetine döneceÄŸi, doÄŸurganlaşıp nüfusun tekrar artabileceÄŸi öngörülmemektedir. Bu yönde çabalar vardır ancak sonuç vermemektedir.  Kendi nüfusunun yaÅŸlanması ve azalması, buralara çalışabilecek baÅŸka nüfusun gelmesi anlamını taşımaktadır. Bunlar kim olacaktır? Tabii ki öncelikle bu coÄŸrafyaya yakın olan Türkiye, OrtadoÄŸu gibi Ä°slam dininin mensupları. Nüfus artışındaki bu günkü oranlar devam ederse, 2050 yılında Avrupa’da çalışacak genç nüfus kalmayacak, buna karşılık bu medeniyetin en yakın temas noktasındaki Türkler 100 milyonu geçkin ve dinamik insan unsuruyla bu medeniyetin belki de geleceÄŸi olacaklardır. Ä°ÅŸte batıyı dehÅŸete düÅŸüren de budur. Bütün dünyanın zenginliklerini kendi kıtalarına toplayıp, bir kuÅŸak sonrada bunları Müslümanlara terk etmek zorunda kalabilecekleri düÅŸüncesi onları deli etmektedir.

  Töre cinayetleri denilen ÅŸeyler aslında namus cinayetidir. Bunu töre cinayeti diye adlandırmak, konuyu saptırmayı amaçlıyor. Ne yani doÄŸuda adam öldürmek mi töredir? Yoksa bir namus vakasından sonra suçluyu infaz etmek mi? Elbetteki ikincisi. Ancak namus cinayeti denildiÄŸinde, halkın olaya bu kadar keskin tepki duymayacağı düÅŸünülmüÅŸ, bunun için töre cinayeti adı uygun görülmüÅŸ. Bu söz bilinçsizce kullanılıp duyulduÄŸunda sanki masum insanların, sadece törede öyle kabul edildiÄŸi için, sebepsiz öldürülormuÅŸ gibi anlaşılmaktadır.

    Kendi kadınını doÄŸurganlaÅŸtıramayan, ona gelecek kuÅŸakları yetiÅŸtiren anne konumu veremeyen batı, doÄŸurgan; anne olmayı kabul eden, üstelik bunu en ÅŸerefli iÅŸ olarak kabul eden, çocukları için her fedakarlığa katlanan bir kültürün mirasçılarına yönelip onları deÄŸiÅŸtirmeyi kuruyor. Kendi kültürünü onlara verirse, onların da anne olmayı reddedip kedi- köpek yetiÅŸtirmeye yöneleceklerini hesaplıyor. Çünkü sadece bu halde durum eÅŸitlenecek, kabus belki kendileri açısından sona erecektir. Bunun için öncelikle batılı yaÅŸam tarzı benimsenmelidir. Nedir batılı yaÅŸam tarzı kadın için? Önce çalışmak, iÅŸ bulup ekonomik özgürlük kazanmak, daha sonra da anne olmadan vücudunun ihtiyaçlarını serbestçe karşılayabilmek. Bunun önündeki en büyük engel törelerdir. Bu tarz bir yaÅŸamı töreler, örf ve adet kabullenmez. Töreler, kadını bir anne, bir dost, evin sultanı, cennetin ayaklarının altına verildiÄŸi yüce bir deÄŸer olarak kabullenir. Bu ise batı tarzının önüne en büyük set teÅŸkil eder.

   Bu nedenle bizim basın, töre cinayetlerini çok önemser. Her ÅŸeyi affeder, töre cinayeti iÅŸleyeni affetmez. Olaya sebep olan, masum bir insanı kirleten saldırganı neredeyse görmeden geçerken, neticede bir saldırıya muhatap olup, çözümsüzlük içinde kader kurbanı olmuÅŸ insanlara yüklenir (neticede onlar da olayın maÄŸdurudur. Ä°steyerek bu olaya bulaÅŸmamışlardır. Kim durduk yerde kendi kanından bir insanın canına kıyıp yıllarca dam altında çürümeyi tercih eder?). Yeryüzünün en aÅŸağılık iÅŸini onlar yapmış gibi diÅŸ bileyip, kin kusar. Bu olaya sebep olan saldırganın beslendiÄŸi kültür hiç söz konusu edilmez. Gazetelerinde töre cinayetlerine kan kusarken, hemen bitiÅŸiÄŸinde sergiledikleri çıplak kadın vücutlarıyla yeni saldırganlıkları beslediklerini görmezden gelirler.

  Beklide ben çok komplocu düÅŸünüyorumdur. Belki de Ä°ngilizler gerçekten insanlık dostu olarak buradaki kadınların sorunlarıyla ilgileniyorlardır. Zülfü de, sırf cinayet iÅŸlenmesine çok bozuluyordur. O zaman niçin baÅŸ örtülü kadınların sorunlarıyla da ilgilenmiyorlar diye sormayınız. Öyle ya onlar batının düÅŸündüÄŸü yaÅŸam tarzına yönelmiyorlar mı? Okul okuyup, meslek kazanmak ve çalışmak.. Ancak onlar, bütün bunları yaparken, iffetlerini  bırakmayıp, yanlarında taşıyorlar. Hala anne olmayı evde kedi-köpek beslemeye tercih ediyorlar.

   Ne dersiniz? Sizce duyarlı Ä°ngilizler baÅŸörtüsü maÄŸdurları için de, gerekli hukuksal  mekanizmaları kavrasınlar ve ilgili yerlere baÅŸ vurup haklarını arasınlar diye de bir kılavuz kitapçık yayınlarlar mı? Yada Zülfü, gencecik kızların okuma hakkını elinden alıyorlar diye de içinde bulunduÄŸu toplumun mensubu olmaktan bir kez bile utandığını deklare eder mi?