Nazım Yağmur ATSIZ-Star gazetesi,03.06.20011
20. Yüzyıl, Türk ÅŸiiri bakımından adamakıllı bereketli bir zaman dilimidir. Åžöyle geliÅŸigüzel hatırlarsak Yahyâ Kemâl, Ahmed HâÅŸim, Mehmed Âkif, Attilâ Ä°lhan, yâhut Necib Fâzıl bu birinci sınıf ÅŸâirlerden sâdece birkaçı olarak çıkarlar karşımıza.
Ama yine onlar ayarında olan Nâzım Hikmet (20 Kasım 1901 - 03 Hazîran 1963) Türkiye dışında en tanınmışıdır ve bugün onun 48. Ölüm Yıldönümü.
Nâzım’ın neden yurd dışında en tanınmış Türk ÅŸâiri olduÄŸunu îzâh etmeden önce onun neden önemli olduÄŸuna kısaca deÄŸinmek istiyorum:
Sebebi bence aslında bütün önemli ÅŸâirleri önemli kılan sebeb, onlardan hiçbir farkı yok. Nâzım Hikmet Türk ÅŸiirine yeni bir “üslûb ve âheng” getiren adamdır. Netîceten bütün büyük ÅŸâirlerin yapdığı da kısaca budur.
Onun bu bir yanıyla uzak gece trenlerinde bir yanıyla yabancı limanlarda ve yine bir baÅŸka yanıyla hemen ileriki köÅŸebaşında bizleri bekleyen ÅŸiirini Sovyet ÅŸiirinden etkilenerek yaratdığı söylenir. Muhtemelen öyledir de. Ama bundan kime ne? Yahyâ Kemâl klasik ÅŸiirimizden, Ahmed HâÅŸim Sembolistlerden, ne bileyim Attilâ Ä°lhan “poètes maudits” (lânetli ÅŸâirler) denilen söz ustalarından yararlanmıyorlar mıydı ki?
Nâzım zindanlarda ve sürgünlerde geçen nisbeten kısa ömrüne pek çok ÅŸâheser sığdırmış bir sanatçıdır. Ä°steyen hepsine kolayca ulaÅŸabilir.
Onun için ben anlatmadan önce Türkiye’de kimsenin bilmediÄŸi bir hikâ yeyle devâm edeyim: Ressam Âbidin Dino (1913-1993) Nâzım’ın yakın arkadaÅŸlarındandı. “Sen mutluluÄŸun resmini yapabilir misin, Âbidin?” mısraı da meÅŸhurdur. Ama “mutluluÄŸun resmi” derken ne kasdetdiÄŸi bilinmez. Sanat târihçilerinin “Son Empresyonist” olarak kabûl etdikleri Pierre Bonnard’ın (1867-1947) “Peindre le Bonheur” (mutluluÄŸun resmini yapmak/mutluluÄŸu resmetmek) adlı bir tablosu vardır ki Åžâir ona îmâda bulunuyor. Bu bilgi de müessesemizin ücretsiz ikrâmıdır. Resim meraklısıymış numarası yapan kızlara anlatıp puan kazanabilirsiniz. Bu arada Pierre Bonnard’ı da sanki çok iyi bilirmiÅŸsiniz gibi yapın ki karşınızda ezik duruma düÅŸsünler. Kızlarla baÅŸka türlü baÅŸedemezsiniz.
Bu arada biraz da kendimi öveyim ki içimde kalmasın:
Almanya ve Almanca konuÅŸulan bütün ülkelerde Nâzım Hikmet’e dâir ilk tv filmini ben yapdım. 1983 Yılı’ydı, ölümünün 20. Yıldönümü. Malzeme toplarken ise ilginç bir ÅŸey keÅŸfetdim. Ünlü Åžarkıcı Yves Montand (1921-1991) Nâzım’ın bâzı ÅŸiirlerini chanson olarak okumuÅŸdu. Besteciyi maalesef hatırlamıyorum ama ÅŸiirler arasında “Akreb gibisin, KardeÅŸim” ve “YaÅŸamak bir aÄŸaç gibi tek ve hür” de vardı. O belgesel, benim televizyonculuk hayâtımda “Ä°yi ki yapmışım!” dediÄŸim iÅŸlerden biridir.
Neden yurd dışında en tanınan Türk ÅŸâiri olduÄŸuna gelince:
Komünistdi de ondan!
Evet, onu meÅŸhur edenler bunu yoldaÅŸlık gayretiyle yapmışlardır. Nâzım hakkında övgü dolu yazan pek çok meÅŸhur, Pablo Neruda gibi, tek kelime Türkçe bilmiyordu.
Peki, Nâzım bu övgülere lâyık deÄŸil miydi?
Elbet lâyıkdı!
Ama yukarıki öbür isimler de lâyıkdı.
Bana sorarsanız!
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |