RUHÇULARIN CÄ°NLİĞİ Halit Özdüzen Spiritüalizm / “ruhçuluk” kavramı, 19.yy. Hıristiyan dünyasında ortaya çıkmıştır. ÇeÅŸitli ülkelerde dinsel, mistik ve felsefi akım, ekol ve gruplar kendilerine spiritüalist adını vermek--teyse de aralarında ilke, görüÅŸ ve kavram bakımından önemli farklar bulunmaktadır. Grupların üzerinde birleÅŸtikleri temel nokta, kendilerince “ ruh” dedikleri görünmeyen bedensiz var-lıkları kabul etmeleridir. Bunlardan bazı gruplar “ ruh”un sürekli olarak tekrar bedenlendiÄŸini ileri sürerek Reenkarnasyonu savunmaktadır.
Türkçede tinselcilik olarak da adlandırılan Spiritüalizm kavramı Latince ruh anlamına gelen “spiritus” sözcüÄŸünden türemiÅŸ olup, bazı çevrelerde ruhçuluk anlamında kulla-nılmaktadır. Buradaki “ruh” kavramını Kur’an’da geçen ve Ademe üflenen emir aleminden olan “ Ruh”la karıştırılmaması gerekir. Spiritüalistlerin bedensiz varlıklar, veya “kutsal” varlıklar olarak adlandırdıkları can veya üç harfli varlıklardan baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir. Bu yazımızda onların bahsettiÄŸi “ruh”u tırnak içinde gösterirken, Kur’an’da geçen emir aleminden olan Ruh’u diÄŸerinden ayırmak için kalın karakterle yazmayı uygun gördük.
Bu konuların bir bölümüne ve reenkarnasyon kavramına “ Reenkarnasyona DeÄŸiÅŸik Bir Bakış” isimli denememizde deÄŸinilmiÅŸti. ÇeÅŸitli yazılı basında yer alan “deneme” , halen bir çok internet sitesinde yayınlanmaya devam etmektedir. Konunun yaÅŸadığımız kültürde iyice anlaşılabilmesi için, bu yazımızda bir çok aydın düÅŸünür ve entelektüelin kafasını karıştıran bazı konularla; Neo-spiritüalizm yanlılarınca kabul edilen can veya “ruh” düÅŸüncesinin, Ä°slam inancındaki Ruh arasındaki farkı ortaya koymaya çalışacağız. TÜRKÄ°YE’DE RUHÇULUK
Yukarıda da deÄŸindiÄŸimiz gibi “spiritüalist” sözcüÄŸünü kullanan her akım, ekol ve grubun tenasüh/ reenkarnasyonu kabul etmediÄŸi bilinmekle beraber, ülkemizdeki gruplardan vakıf ve dernekler vasıtasıyla örgütlenen topluluk mensuplarının bazıları, bu kavrama sıcak baktığı bilinmektedir.. Tenasüh Arapça nasaha kelimesinden türetilmiÅŸ olup, bu kavramın “bedenin yok olmasından sonra ruh veya canın yeni bir bedene intikal etmesi ve o bedende yaÅŸamını devam ettirmesi” olarak tarif edildiÄŸi bilinmektedir. Arapçası Tenasüh, Latincesi Reenkarnasyondur.
Türkiye’deki “ruhçuların üstatları “Bedri Ruhselman’ın yayın organları olan “Ruh ve Madde” dergisinin 50. Yıl özel sayısında daha önce yayımlanan ” “Ruh ve Kainat” isimli kitabından alınan “28 maddeden oluÅŸan doktrininde”: “Tekrar doÄŸuÅŸ sürecinde izlenen amaç; ruhların dünyadaki herhangi bir madde oluÅŸumuna ait gereklerde fiilen yaÅŸadıktan sonra, daha yüksek düzendeki madde gereklerinde de yaÅŸamaya kendilerini hazırlamalarıdır.” (Md.,22) diyerek yeniden doÄŸuÅŸa deÄŸinmiÅŸtir. Ayrıca uzaylı varlıklara çanak tutan: “Dünyamızın içinde bulunduÄŸu tekamül grubu öteki dünyalar arasındaki oldukça geri bir aÅŸamayı oluÅŸturur.”(Md. 20) ÅŸeklindeki görüÅŸleri de üzerinde düÅŸünülmesi gereken bir baÅŸka konudur!... Ruhselman kendine has özel bir inancı bulunmaktadır: Yeni “ruhçuluk” doktrininde Peygamber ve Kutsal kitap kavramına pek deÄŸinilmez! Her ne kadar fazlaca dillendirmeden kapalı geçmeye çalışılmışsa da, batılı yandaÅŸları bu konudaki düÅŸüncelerini açıkça dillen-dirmekten çekinmemiÅŸlerdir! Alexandre Bellemare: “Ruhçu ve Hıristiyan” (Spirite et Chrétien ) isimli kitabında :“Eski yasanın peygamberlerini medyumlara indirgiyoruz; haksız yere yükseltilmiÅŸ olanı indiriyoruz; doÄŸasından saptırılmış olanı tekrar düzeltiyoruz. Ve yine, bir seçme yapmamız gerekirse, önceliÄŸi –Eski Ahit’in medyumlarınca yazılmış olanlara deÄŸil- ÅŸimdiki medyumların ilettiklerine kulak vermekteyiz.” diyerek, temsil ettiÄŸi misyonunun temel felsefesini açıklamıştır! Hıristiyan ve Yahudilerin kutsal saydığı metinleri medyum-ların yazdırdığını söyleyecek kadar ileri giden bu insanlar paralelinde Ä°slam coÄŸrafyasında faaliyet gösteren misyonerlerin Peygamberler ve Kutsal kitaplar hakkında farklı düÅŸündük-lerini söylemek biraz “saflık” olur. Ruhselman “DoÄŸru yolu bulmak, iyi insan olmak, tecrübelerimizi dünyada baÅŸarıyla bitirmek; özetle, tekamül etmek için, hiçbir ahlak hocasına gerek yoktur… Ä°nsanın ahlak hocası dışında deÄŸil, kendi içindedir. O ne büyük bir saadettir ve ne büyük bir kazançtır ki, her insanın rehberi ve kurtarıcısı kendisinden asla ayrılmayan ve ebediyet içinde kendisine eÅŸlik eden en yakın ve en emin bir yerdedir. yani kendisindedir.”( Ruhselman ilkeleri Md. 28) derken, vicdana iÅŸaret etmektedir. Ancak bizzat kendisinin uyguladığı "Åžihap", "Akın", "Kemal Yolcusu" gibi ruh celselerinde kendince kutsal saydığı bazı varlıklarla iliÅŸki kurarak gizli ilimler diye adlandırdığı bilgileri almaya devam ederek “tekamülünü” tamamlamıştır(!) Burada özellikle bilerek ya da bilmeyerek göz ardı edilen iki husus bulunmaktadır: 1-Ahlak ilkeleri gönderilen semavi “Kutsal kitaplarla” vazedilmiÅŸtir 2-Ahlak ilkelerini bizzat Peygamberler yaÅŸayarak toplumlarına öÄŸretmiÅŸlerdir
Vicdanı meselesine gelince: Vicdan evrensel Ä°slam’ın “ahlak” öÄŸretisinin özümsenip içselleÅŸtirmesi sonucu oluÅŸur.. Bu gün için inançsızların “etik ilkeler” dedikleri ahlak ilkelerinin ilk kaynağı da yine eski peygamber ve semavi kitaplardır.
HÄ°KÂYE SEVERMÄ°SÄ°NÄ°Z? Yukarıdaki soruyu olumlu cevaplandırdıysanız buyurun o çevrelerde anlatılan bir hikâyeye: YaÅŸamında bir kaç kitap yazmış bulunan Ruhselman, ölümünden bir iki yıl önce 1960´larda yeni bir kitap yazmaya baÅŸlar, daha doÄŸrusu bilindiÄŸi kadarıyla , kendince çok özel addettiÄŸi bir “ruh”sal varlıktan veya o literatürün tanımıyla “ruh”sal bir plandan, bir medyum aracılığı ile gelen bilgileri derleyerek yazdığını belirtmiÅŸtir! Olay çok gizli tutulur, sadece kendine yakın gördüÄŸü birkaç kiÅŸiyi iÅŸin içine katar. Yakınlarının anlatımına göre, o dönemdeki Ruhselman, çok farklı bir kiÅŸiliÄŸe bürünmüÅŸtür. Sinirli, kavgacı, huzursuz ve içe kapanıktır. Bir süre sonra o çevrelere kitabın bittiÄŸini söyler; herkes merakla beklemektedir. Ancak tüm öÄŸrencilerinin beklentilerin suya düÅŸürüp kitabın yayınını yasaklar. Kitap “varlıktan” alınan emre göre gelecekte yayınlanacaktı ve yayın ancak kurallar yerine geldikten sonra mümkün olacaktır. Öncelikle bir tür vakıf kurulacak, görevi ise, yayın-landığında gelirinden biriken fonların kullanılıp kitab birçok dünya diline çevrilecekti. Bu iÅŸler için ve kitabın korunması amacıyla Ruhselman iÅŸin içindeki Metin, Hüsrev ve Atilla adlı üç kiÅŸiyi "emanetçi" olarak görevlendirir. Emanetçiler talimatları alırlar; içlerinden birisi eÄŸer ancak kendilerinin bildiÄŸi özel bir iÅŸaret alacak olursa kitap açılacaktı. Bu vasiyet, adeta kutsal bir ahide dönüÅŸür. Ölüm halinde ise, son kalan kiÅŸi Kitabı açabilecektir. Bunun dışındaki her ÅŸey yasaktı, ne olursa olsun Kitap açılmayacak ve Kitabın içeriÄŸini bilen bu üç kiÅŸi asla konuÅŸmayacaklardır. Kitap açılacağı günü beklemek üzere Ä°stanbul Karaköy’deki bir notere emanet edilir ve bilenlerin anlatımına göre de hala oradadır!.. GeçtiÄŸimiz yıllarda, bazı çabalarla birileri kitaba ulaÅŸmaya çalışırsa da, sonuç alınamadığı söylenir. Bu arada da, ema-netçilerden Hüsrev Bey´de yaÅŸamını yitirir, geriye iki kiÅŸi kalmıştır; yani talimata göre bir kiÅŸinin daha ölümü halinde artık “Kitap” açılabilecektir. (Kitap henüz açıklanmadığına göre o iki kiÅŸinin yaÅŸadığı sanılmaktadır.) Ä°ster inanın ,ister inanmayın hikaye aynen böyle !...Åžimdi de hikayeyi aktaran sempa-tizanlarının “Kitap"la ilgili düÅŸüncelerini öÄŸrenelim :”Ruhselman yaÅŸamaı boyu süren önceki çalışmalarında Ruhçuluk ve ötesiyle ilgili hemen her ÅŸeyi yazmıştı. Öyleyse daha ne olabilir bu kitabın içinde? Anlatılanlara göre Ruhselman son dönemlerinde küskün ve yorgundu ve hatta bazılarına göre ölümden korkuyordu. Acaba yaÅŸamını ölümün sırrına adayan her araÅŸtırmacı veya bilgede olduÄŸu gibi o da mı ölüm korkusuna uÄŸramıştı? Bir diÄŸer görüÅŸ ise, Ruhselman´Ä±n o güne kadar yazdığı ve öÄŸrettiÄŸi bilgilerin veya öÄŸretinin yanlış olduÄŸu sonucuna vardığıdır. Buna bir kanıt da onun yayınlanmış kitaplarına ölümünden sonra basım yasağı koymuÅŸ olduÄŸu söylencesidir. Neden , yoksa piÅŸman mı olmuÅŸtu veya yanıldı-ğını mı anlamıştı?”
Sempzitanları bu sorulara cevap araya dursun, bize göre kitap hiçbir zaman normal ÅŸartlarda yayınlanmayacaktır.. Ruhselman grup içerisinde kendisi kadar güçlü ve toparlayıcı birinin olmadığının düÅŸüncesindeydi. Hatta saÄŸlığında dahi kendi düÅŸüncelerine karşı çıkıp eleÅŸtiren gerek yandaÅŸlarından gerekse aynı yolun yolcusu olduÄŸunu vurgulayan deÄŸiÅŸik düÅŸünce sahipleri vardı. “Bunca gayretten sonra oluÅŸturduÄŸu ekol, ölümünden sonra yok olup gidecekti”; bu endiÅŸelerini bertaraf etmek için bir mit yaratmak istedi ve gurubun en genç üyelerinden üç kiÅŸiyi seçerek son yazdığı kitaptan her birine bir nüshasını verip,ölümden sonra kendisinden iÅŸaret beklemelerini istedi ve bu üç kiÅŸiden açıklamayacaklarına dair de yemin aldı!…. Bu güne kadar geçen elli yıllık bir zaman sürecinde o çevrelerde kitap “ beklenen kurtarıcıya” dönüÅŸerek artçılarının ümitlerini hep sıcak tutmayı baÅŸardı…
Bize göre Noterlik yasası çerçevesinde çalışan noterler içeriÄŸini bilmediÄŸi herhangi bir emaneti ne alır, ne de muhafaza ederler! Çünkü her türlü iÅŸlemleri C. Savcılarının ve Adalet Bakanlığı müfettiÅŸlerinin denetimine tabidir. Bu evraklar da mutlaka denetimden geçmiÅŸtir. Böylece “ sır” olarak saklanan “Kitap” üç kiÅŸinin dışındaki kamu görevlileri tarafından da bi-linmektedir. “Sır, mahiyet itibariyle açıklanamayan demektir”.Üç kiÅŸinin ve onlardan baÅŸka kamu görevlilerin bildiÄŸi bir konu sır olmaktan çıkar…
YandaÅŸlarının Dünyada devrim yaratacağına inandırıldığı “Kitab”ı açıklayarak ülkemize yeni bir Nobel ödülü gelmesini kim istemez ? KeÅŸke söylentiler doÄŸru olsaydı !... Merak-lılarını bu konuyla baÅŸ baÅŸa bırakıp, biz daha ilginç bir konuya ÅŸair Enis Behiç Koryürek olayına yöneleceÄŸiz ENÄ°S BEHÄ°Ç KORYÜREK OLAYI Enis Behiç ( D. Ä°st. 1892 V. Ank.1949) EÄŸitimini Ä°stanbul, Selanik ve Üsküp’te alıp, sonra Mülkiyeyi bitirerek. DışiÅŸleri’nde çeÅŸitli görevlerde bulunup Çalışma Bakanlığı’nda müsteÅŸarlık ve daha sonra da öÄŸretmenlik yapar. Türk ÅŸiirinin "BeÅŸ Hececiler" akımının en özgün ÅŸairlerinden aynı zamanda Ruhselman’ın yakın dostudur. 1946 yılının bir ekim günü Dr. Bedri Ruhselman’ın evine misafir olur. Ev sahibi beÅŸ kiÅŸilik misafirlerine "hoÅŸ geldiniz" deyip, hal hatır sorduktan sonra bazı ikramlarda bulunur. Arkasından gramofona Paganini’nin "Åžeytan Trilleri" taÅŸ plağını koyar. Sonra; 12 yaşındayken okuduÄŸu ve hayatını deÄŸiÅŸtirdiÄŸini belirttiÄŸi Mösyö Garbis’in "Cinlerle Muhabere" (HaberleÅŸme) kitabından bazı pasajlar okumaya baÅŸlar.Vakit gece yarısını bullunca .perdeler sıkıca kapatılarak , yanan ampuller sön-dürülüp küçük bir mum yakılarak altı kiÅŸilik yuvarlak masanın etrafında toplanırlar. Mum, masanın üzerindeki içinde harfler ve bazı kelimelerin yazılı olduÄŸu kadife altıgen kutu ile büyük bir fincanı aydınlatmaya ancak yetmektedir Ä°ddiaya göre o toplantıda yapılan celsede Enis Behiç, uzun yıllar önce vefat etmiÅŸ bulunan “Çedikçi Süleyman Çelebinin ruhuyla tanışır(!) Bahse konu zat Haliç’in donduÄŸu kış hastalanmış ve iki yıl sonra da memleketi olan Trabzon’da vefat etmiÅŸtir.
Enis Behiç Koryürek’in ,o günden sonra -vefatına kadar olan üç yıl boyunca- Çedikçi Süleyman Çelebi ile iliÅŸkisini kesmediÄŸi belirtilir. Åžair ve hariciyeci arkadaÅŸlarının, ‘çalışmaktan çok yorulduÄŸu, bir hastanede biraz dinlenmesi gerektiÄŸi’ ÅŸeklindeki önerilerini kızarak olumsuz yanıtlar. Zamanla eski çevresiyle iliÅŸkileri kopar . Artık o mistik ÅŸiirler yazmaya baÅŸlamıştır..Åžiirlerini "Varidat-ı Süleyman" adlı kitabında toplar. Kitabın kapağında, "Çedikçi Süleyman Çelebi Ruhundan Ä°lhamlar" yazılarak baskıya verilir.
Enis Behiç Koryürek’in ,o günden sonra -vefatına kadar olan üç yıl boyunca-Çedikçi Süleyman Çelebiile iliÅŸkisini kesmediÄŸi belirtilir. Åžair ve hariciyeci arkadaÅŸlarının, ‘çalışmaktan çok yorulduÄŸu, bir hastanede biraz dinlenmesi gerektiÄŸi’ ÅŸeklindeki önerilerini kızarak olumsuz yanıtlar. Zamanla eski çevresiyle iliÅŸkileri kopar . Artık o mistik ÅŸiirler yazmaya baÅŸlamıştır..Åžiirlerini Varidat-ı Süleyman" adlı kitabında toplar. Kitabın kapağında, Çedikçi Süleyman Çelebi Ruhundan Ä°lhamlar" yazılarak baskıya verilir. Önsözünde ÅŸöyle demektedir "O sözler edası, musikisi, manası benim tarzımdan bam-baÅŸka olan, fakat bu baÅŸkalıkla beraber gene benden bir koku, bir gölge taşıyan o sözler, ömrümde hiç düÅŸünmediÄŸim ve söylemesini aklımdan hiç geçirmediÄŸim o sözler, içimden, benim içerimin daha içerisinden birdenbire fışkırıp çaÄŸlayan bir su gibi, emeksiz, engelsiz akıyor, akıyordu. “
Türkiye Ruhçuları “Ruhlarla” temas kurduklarını kanıtlamak için Enis Behiç olayını ustaca kullanmışlardır. Türkçede bu konuda güzel bir söz vardır “Bozacının ÅŸahidi şıracı “diye! Tasavvuf açısından bakıldığında “Varidat-ı Süleyman” iyiden iyiye kurgulanmış bir görüntü sunmaktadır. Fakat Åžairin yüksek prestiji ve sevenlerinin çokluÄŸu bu konuda kalem oynatmayı engellemiÅŸtir.Bütün anlatımlarda “Çedikçi Süleyman Çelebi” ermiÅŸ bir Mevlevi derviÅŸi olduÄŸunu göstermektedir. Bu seviyede bir zatla temas kurabilmek için tasavvuf yolunda çok seccade ve tespih eskitmiÅŸ olmak gereklidir… Bu olaydan sonra birçok edebi-yatçı,ı yazar ve sanatçı “ruh” çağırma celselerine yöneldiÄŸi ve bu yöneliÅŸlerin halen devam ettiÄŸi bilindiÄŸine göre, bu iÅŸten kimin kazançlı çıktığı ortadadır!...
Olayın benzeri günümüzde de yaÅŸanmıştır. Hz. Mevlana’yı bir, iki sefer rüyasında gören bir hanım “Mevlana’yla sürekli temas kurduÄŸunu” iddia ederek basında hayli yer edinmiÅŸti, sonrası boÅŸ çıktı !…
Olayın benzeri günümüzde de yaÅŸanmıştır. Hz. Mevlana’yı bir, iki sefer rüyasında gören bir hanım “Mevlana’yla sürekli temas kurduÄŸunu” iddia ederek basında hayli yer edinmiÅŸti, sonrası boÅŸ çıktı !… Ä°steyenin istediÄŸi görüÅŸ düÅŸünce ve inancı kabul etmesi veya reddetmesine kimsenin bir diyeceÄŸi yok. Ancak bir önceki olayda olduÄŸu gibi bu olayın üzerinde de önemli ÅŸüphe bulutları dolaÅŸmaktadır! Tasavvuf konusunda birçok kitap karıştırdığı anlaşılan ÅŸairimizin bir manevi esinlenme ve gönlündeki ateÅŸle bu eseri yazdığını düÅŸünebiliriz. Bundan ötesini iddia etmek, Tasavvufunun “Üveysilik” kuralları ile de uyuÅŸmaz Günümüzde “Çedikçi Süleyman Çelebi” kitabı hakkında Mevlevi ve Tasavvuf uzmanı edebiyatçılarının yapacağı ilmi kritik bizleri daha doÄŸru bir yargıya vardıracaktır. Öyle ya da böyle Enis Behiç Koryürek “Varidat” gibi ilerde klasikler arasında yer alacak önemli bir eseri edebiyatımıza kazandırarak ismini tarihe yazdırmıştır.
Ä°SLAMÄ° KAYNAKLARA GÖRE RUHLAR Ä°slami terminolojide Ruh ve Nefis kavramının Kur’an’da ve Peygamber Efendimizin hadis-lerinde yer aldığı gibi, geçmiÅŸ peygamberlere inen semavi kitaplarda geçtiÄŸi de bilinmektedir. Kur’an-ı Kerim’de Ruh hakkında ayrıntılı bilgi verilmemiÅŸ olduÄŸundan, kelam alimleri ve felsefeciler mahiyeti konusunda akıl yürütürken, gönlü ilhama açık ve hikmet bilgisine sahip zatların bir kısmı bu konuyu sır olarak saklayıp, çok yakın gördükleri hikmet ehliyle paylaÅŸmış-lardır.
Kur’an’da Ruh hakkında , “er-rûh”, “rûhî”, “rûhenâ”, “ruhun minh”, gibi tabirler kulla-nılmaktadır. Ruhun “ er-ruhu min emrina” olarak geçtiÄŸi ayetin meali ÅŸöyledir: “Sana ruh hakkında sorarlar. De ki: ”Ruh, Rabbimin emrindendir. Size onun ilminden ancak az bir bilgi verilmiÅŸtir.“ "(Ä°sra 17/85) Ayet-i Kerimede geçen “ er-ruhun min emrina” / “Ruh, Rabbimin emrindendir.” Tanımlamasıyla onun emir alemine ait olduÄŸu vurgulanmaktadır. Yine Kur’an’da yaratılış evrelerinin anlatıldığı (Araf 7/54 ) ayette ise “ Haberiniz olsun halk da emir de O’nundur (Allah’ındır) denilerek, Hak ve Emir Alemi ayrı ayrı zikredilmektedir. Halk Alemi kozmik varlıklar olarak cinler ve maddi bedenden meydana gelen insanlar ve onların yaÅŸadığı alemler olup, Emir Alemi ise, melek ve ruhların yaÅŸadığı alemler olarak bilinmektedir. Kadir Gecesinin anlatıldığı ”( O gece ) Melekler ve Ruh, Rablerinin izniyle her türlü iÅŸ için iner de iner.”( Kadir 97/4) ayetinde, melekler ve ruhun yaÅŸadığı emir aleminden halk alemine (yeryüzüne) iniÅŸi anlatılmaktadır. Bazı alim ve yorumcular, o ayette geçen “Ruh” sözcüÄŸü ile Cebrail ( A.S.)’ın kastedildiÄŸini belirtmektedir. Bir baÅŸka ayette ise Cebrail’in bin yıllık yoldan geldiÄŸi bildirilerek o mesafenin bize göre ne kadar uzakta olduÄŸu vurgulanmıştır.
Ruhlar aleminde Ruhlar Yüce Allah (C.C.)’la kullar arasında geçen ve genel ismiyle “ Elestü biatı” olarak adlandırılan akit, Kur’an-ı Kerimde ÅŸöyle anlatılır : ”Hani (ezelde) Rabbin Adem oÄŸullarının, bellerinden zürriyetlerini alıp onları öz benliklerine ÅŸahitler tutarak sormuÅŸtu ‘ Rabbiniz deÄŸil miyim ?’ Onlar: Rabbimizsin buna tanıklık ederiz’ demiÅŸlerdi. Kıyamet günü biz bundan habersizdik dememeniz içindir.” (Â’raf 7/ 172) Bir diÄŸer ayette de peygamberlerin ruhundan diÄŸer peygamberler için alınan sözden bahsedilmektedir “Allah peygamberlerden ÅŸöyle söz almıştı. ‘Bakın size kitap ve hikmet verdim. Ä°mdi yanınızda bulunanı doÄŸrulayıcı bir peygamber geldiÄŸinde ona muhakkak inanacak ve ona mutlaka yardım edeceksiniz demiÅŸtik. ‘Kabul ettik’ dediler. O halde ÅŸahit olun, ben de sizinle beraber ÅŸahit olanlardanım.’ dedi. Artık kim biatından sonra dönerse, onlar fasıklardır.” (Âl-i Ä°mrân 3/ 8l, 82)
Ä°nsanın yaradılışını Kur’an’da anlatılırken: “ Ki O, yarattığı her ÅŸeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya bir çamurdan baÅŸlayandır. Sonra onun soyunu bir öz sudan, deÄŸersiz bir sudan yarattı. Sonra onu, düzeltip bir biçime soktu ve ona ruhundan üfledi” (Secde 32/7-9) Hani Rabbin meleklere demiÅŸti ki: "Ben çamurdan bir insan yaratmaktayım." "Onu tesviye edip, düzeltip de ona ruhumdan üfledim mi derhal ona secdeye kapanın." (Sad 38/71,72) Ayette geçen “ Ruhundan üfledi” sözüyle Rebbü’l Aleminin, Adem’e ve onun soyuna iletilen Ruhun kendi Ruhu olduÄŸu belirtilmektedir.Nitekim melekler, kendisine iletilen ulvi ruhu taşıyan Adem’e tazim secdesi yaparak onun yüceliÄŸini kabul etmiÅŸlerdir. Çünkü Adem’in Ruhu, Rebbü’l Aleminin zat ve sıfatlarının tümünden yaratılırken, melekler bir veya birkaç sıfatının nurundan yaratılışlardır. Ademin soyundan gelenler Yüce Allah’ın Ruhunu taşımaktadır!... O nedenle Adem (A.S.) Rabbinin öÄŸretisiyle isimlerinin tamamını sayabilmiÅŸtir. Yine insanın ana rahminde yaratılışının ayrıntılı olarak anlatıldığı Mümin’un Suresinin 14. Ayetinde biyolojik yaratışı takiben“ Sonra bir baÅŸka yaratılışla onu inÅŸa ettik.” denilerek, insanın ruhi yaratılışına deÄŸinilmiÅŸtir. CÄ°NLER Cinler gözle görülmeyen varlıklardır..Kur’an-ı Kerim’de Cinlerin dumansız ateÅŸten yaratıldığını, içlerinde inkarcılar olduÄŸu gibi, inananların da bulunduÄŸu belirtilir. Çağımızda bazı tefsir alimleri, dumansız ateÅŸi “ Radyasyon” olarak nitelemektedirler; evrende radyasyonun dışında bazı kozmik ışın ve ÅŸuaların da bulunduÄŸu göz ardı edilmemelidir.
Kur’an’da “Cin Suresi” bulunmakta olup, orada bazı cinlerin Hz. Peygambere ( S.A.V.) gelip Kur’an dinleyerek Müslüman oldukları anlatılır.(Cin 72/4-7,11-15) Yine Kur’an’da Ä°blis(ÅŸeytan) ’in cinlerden olduÄŸu belirtilmektedir. Cinlerin akıl ve sorumlulukları vardır, ancak insan taşıdığı Ruh ve “Allah’ın Halifesi” olma gibi önemli özellikleriyle Cin ve Meleklerden üstündür. Allah(C.C.) Cinleri de Ä°nsanlar gibi kendisine itaat edip,Ä°slam fıtratında yaÅŸamaları için yaratmıştır.(Tûr 52’/56) Fakat Kur’an’ın anlatımıyla onlardan da insanlarda olduÄŸu gibi, Salihler, orta yolda olanlar ve fasıklarının bulunduÄŸu anlaşılmaktadır ( Cin 72/11)
MEDYUMLAR VE SÖZDE RUH ÇAÄžIRMA Zaman ,zaman bir kısım magazin medyasında yer alan ve bazı saf insanların da inandığı anlaşılan: cinler vasıtasıyla olaÄŸanüstü ÅŸeyler saÄŸlandığı, örneÄŸin: ”Futbol takımlarının ÅŸam-piyon yaptırıldığı”, “medyumun gaipten haber verdiÄŸi”, “ülkenin falına baktığı” v.s ÅŸeklinde haberler çıkmaktadır. Maalesef bu tarz haberlere, toplumun bazı saygın zevatlarının ya da eÅŸlerinin isimleri karışmakta, bazen de olayı inandırıcı kılmak için özellikle karıştırıl-maktadır! Åžu noktanın altını kesinlikle çizmekte yarar var dinimizde falcılık, büyücülük, gibi insan aklına zararlı iÅŸler kesinlikle yasaklanmıştır! Güç ve kuvvet Allah’ın elinde olduÄŸu gibi, gaybi de Allah’tan baÅŸka kimse bilemez. O’nun bildirdikleri zatlar da bildiklerini ulu orta söylemezler !..
Çalışmaları için emrine verildiÄŸi cinler, Hz. Süleyman (A.S.)’ın ayakta sopasına dayanmış durumda vefat edip, uzun süre bu durumda kalmış olmasına raÄŸmen, o sırada önünde çalışan cinler, vefatını anlayamamışlardı: ta ki bir aÄŸaç kurdu asayı içinden kemirip yiyerek, asa kırılıncaya kadar…” EÄŸer cinler gaybi bilselerdi, o alçaltıcı azap içinde bekleyip (çalışıp) durmazlardı.” (Sebe 34/14) O halde cinlerle ilgili iddiaların büyük bir bölümü ÅŸarlatanlıktan baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir.
Cinleri gaybi bilmedikleri, insan aklından daha az akla sahip oldukları halde, bazı ruh çağırma seanslarında, kendilerini çaÄŸrılan ÅŸahsın ruhunun yerine koyarak ,orada bulunanları yanılttıkları,bu oturumlara katılan dürüst medyum ve izleyenler tarafından anlatılmaktadır! Yine bazı medyumların cinlerin kafirleri ile temas kurup, insanlara sihir ve büyü yaptığı biline gelmiÅŸtir. Bu medyumlar bazen de kendilerine hoca yahut ÅŸeyh süsü vererek insanları daha kolay aldatmaktadırlar Ziya PaÅŸanın güzel bir sözü vardır: “Lanet olsun o paraya ki, kazancına ya din olmuÅŸtur alet, ya namus!” Allah izin vermediÄŸi sürece Mümin’lere zarar veremezler; onların zararı sadece inançsız ve kalbinde ikilem olan, başıboÅŸ insanlara doku-nabilir. Ayrıca abdest ve Kur-an’daki Ayete’l Kürsi , Nas , Felak Sureleri de mümine iyi bir kalkan oluÅŸturmaktadır..
Kur’ân-ı Kerîm’de ölümden sonra geri dönüÅŸ kesin bir ÅŸekilde reddedilmiÅŸtir. Allah Mü’minûn Sûresinde “Nihâyet onlardan (müÅŸriklerden) birine ölüm gelip çattığında: “Rabbim! der, beni geri gönder;”, “Ta ki boÅŸa geçirdiÄŸim dünyada iyi iÅŸ (ve hareketler) yapayım.” Hayır! Onun söylediÄŸi bu söz (boÅŸ) laftan ibarettir. Onların gerisinde ise, yeniden dirilecekleri güne kadar bir berzah(aşılması çok zor mesafe/,engel)vardır.” (Mü’minûn 23/99,100). buyurmaktadır. Ölümden sonra yeniden dirilme günü olan kıyamete kadar insan artık bir daha dünyaya geri dönemeyeceÄŸi ifâde edilmektedir.
Öyleyse nasıl olurda Ruhlar berzahtan kurtularak yer yüzüne gelip medyumlarla temas kurar. Ancak yaÅŸayan insanın Ä°man Ä°hlas,Ä°badet, taat ve sadakat sonunda ulaÅŸacağı aÅŸkla, o berzahı aÅŸarak ruhlar ve melekler alemini ziyareti mümkün olabilir. O zatlarda gelip ulu orta yerlerde medyumluk veya celse operatörlüÄŸü yapıp üç harfli varlıklarla temas kurmazlar.!...
SON SÖZ YERÄ°NE Avrupa‘da Spiritüalizm ile yaklaşık aynı tarihlerde ortaya çıkan diyalektik materyalizm, pozitivizm, ve evrimci dünya görüÅŸü üst üste konularak deÄŸerlendirildiÄŸinde, bu sistemlerin temelde ne kadar birbirine yakın ve iç içe olduÄŸu görülecektir Spiritüalizmin kurucularının özellikle pozitivistler ve materyalistler olduÄŸu göz önüne alınarak incelendiÄŸinde Spiritü-alistlerin insanlar avlamak için adeta yapay bir “din” oluÅŸturulduÄŸu görülecektir.
Ortaya konan “ilkelerde” bazen evrensel semavi dinlerin sistematiÄŸi alınıp, eksenle-rinden saptırılarak kullanılırken;.bazen de dünyevi- yerel- din anlayışları ve ritüelleri ilk de-fa keÅŸfedilmiÅŸler gibi ortaya konmaktadır. DoÄŸu kültüründeki özelikle binlerce yıllık Hint ve Çin felsefesi spiritüalizm öÄŸretisinin esasını oluÅŸtururken, Marks ve Engels’in bilimsel materyalist anlayışları ile Darwin’in “Evrim Teorisi” birleÅŸtirilip, bazı “bilimsel”(!) kalıp-larla süslenerek batı kültürüne enjekte edilmiÅŸtir. Bununla da kalmamış, “ruh”lardan alındığı söylenen bilgi ve öÄŸretiler kendilerince yeni bir dünya düzeninin gerçek ve hakikatleriymiÅŸ gibi ilan edilmiÅŸtir !
Ä°slam coÄŸrafyasındaki misyonerler de oradan aldıkları bilgileri Müslüman’ların tepkisini çekmemek için, bu kültürdeki tartışmalı bazı uç düÅŸüncelerle destekleyip, Batini ve Huru-filik inanç ve sembolleriyle ambalajlayarak, bilimsel olarak lanse edilen bazı kalıplarla yay-maya çalışmış ve halen de çalışmaktadırlar!
Türkiye’de bulunan gruplardan çoÄŸu Allah(C.C.) inancı taşıdığını ve Ä°slam’ın Ahlak kurallarına uygun yaÅŸadığını ifade etmektedir! Söylentilerin aksine ,Avrupa’dakiler gibi yeni bir din inÅŸası planlanmıyorsa düÅŸüncelerini deÄŸiÅŸik platformlarda ifade ederek üzerlerindeki ÅŸüpheleri kaldırabilirler. Bunun en kestirme yolu neo-spiritüalizm (yeni ruhçuluk) inanç ve ilkelerini bir toplantıda tartışmaya açmalarıdır.. Ülkemizde bir bölümü doktorasını yurt dı-şında yapmış bulunan yetkin ilahiyatçılar ve Tasavvuf kürsüsü hocalarının da davet edile-ceÄŸi geniÅŸ katılımla düzenleyecekleri bir sempozyumla, fikir ve düÅŸüncelerinin test edilmesi kamu oyunun bilgilendirilmesi açısından yararlı olacaktır. Ülkemizde Neo-spiritüalizm düÅŸüncelerinden etkilenmiÅŸ, fakat Ruh gerçeÄŸinin ne olduÄŸunu merak edip Ä°slam’daki mahiyeti öÄŸrenmek isteyen araÅŸtırmacılar için Ä°bni Arabi, Mevlana ve Sadretdin-i Konevi gibi zatların eserleri iyi birer referans olabilir. Bizim de “ Ruh ve Vahdet-i Vücud” konularında yaptığımız kapsamlı çalışma inÅŸaallah ilerleyen yıllarda okurcuyla buluÅŸacaktır Benzer konuda bir süre önce kaleme aldığımız Ruhla ilgili, “ Ruh ,Nefisler ve Can ” isimli denenmemiz, pek çok Ä°nternet sitesinde yayınlanmaya devam etmektedir.O denemenin de okunup, incelenmesi yararlı olacaktır.. Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriÅŸ yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |