Neo-Osmanlılık ve Neo-Osmanlıcılık Yağmur ATSIZ, Star-7.01.2011
Hasan Bülent Kahraman “Sabah”daki sütûnuda Osmanlıcanın yeniden öÄŸretilmesine dâir iki yazı yayınladı. Konu tâ yirmili yaÅŸlarımdan beri beni de ÅŸiddetle ilgilendirdiÄŸi için bir iki husûsa da ben deÄŸinmek istiyorum.
Bu erken ilginin basit iki sebebi var: Birincisi âile çevrem ve dostlarımızın dile çok büyük ehemmiyet atfetmeleri, ikincisiyse benim bir tesâdüf sâikıyle 19 yaşında Almanya’ya savrulup bu son derece zengin ve iÅŸlenmiÅŸ dille yakından tanışma ve bu dili konuÅŸtuÄŸumuz Türkçenin sefâletiyle mukaayese fırsatını bulmam. Böylece
meselâ hücum, taarruz, tecâvüz, tasallut, sûikasd, akın, baskın, atak için artık sâdece SALDIRI; merhale, kademe, safha, hamle, pâye, rütbe, mertebe için AÅžAMA; gurur, iftihar, haysiyet, ÅŸeref, izzet-i nefis için ONUR; teklif, tavsiye, telkıyn için ÖNERÄ°; alenî, bâriz, âÅŸikâr, ayan, bedîhî, vâzıh, sarih, müstehcen, münhâl, üryan, meftuf, berrak ve defisiter için AÇIK “sözcük”leriye yetinmek zorunda kaldığımız kafama dank etdi! Türkolog Prof. Otto Jastrow ÅŸu tesbit de bulunuyor:
“Bu yüzden Türk Dili kültürel çokkatlılığını ve nüans zenginliÄŸini geniÅŸ ölçüde kaybederek yeniden ilk çıkdığı tek boyutlu bozkır diline yaklaşıyor.”
Aynı baÄŸlamda Babam da derdi ki “Yakında artık karanlıkda konuÅŸamayacağız. Çünki el kol iÅŸâreti yapmaksızın merâmımızı anlatabilme imkânını kaybediyoruz.”
Hazır Babamdan açılmışken: Ä°lkokulu bitirdiÄŸim yaz beni bir kenara çekerek “Annene bir sürpriz yapalım.” dedi ve kütübhânede hergün Annem evin baÅŸka bir yerinde meÅŸgûlken onar dakıykalık seanslar hâlinde bana iki haftada eski harfleri öÄŸretdi. Sonra bir sabah Annemi çağırarak ona sürpriz yapdık. Annem önce Babamın bana belirli bir yeri ezberletdiÄŸini sandı ama kendi seçdiÄŸi yerleri de okuyunca uÄŸradığı ÅŸaÅŸkınlığı unutamam. Onbir yaşındaydım. Yâni at deÄŸil deve deÄŸil! Dedelerimizin, büyükannelerimizin mezar taÅŸlarını okuyamıyoruz! Onun için de Orhan Veli’yi “sâdeleÅŸtiriyoruz”. Mâzîsiyle kavgalı, târihiyle mahkemelik, benliÄŸinden nefret eden psikopatlarız!
Bakınız Arnavut asıllı büyük Osmanlı münevveri Åžemseddin Sâmi Bey (1850-1904) daha 116 yıl önce ne yazmış: “Osmanlı Lisânı üç dilden, Yâni Arabca, Farsça ve Türkçeden mürekkebdir demek âdet olmuÅŸdur. (./.) Ne kadar yanlış! Üçdilden mürekkeb bir dil dünyâda görülmemiÅŸ ÅŸey! (./.) Bizim söylediÄŸimiz lisan Tûran Dilleri Zümresi’ne mensub TÜRK LÄ°SÂNIdır! Buna birinci derecede Arabî’den, ikinci derecede Fârisî’den bâzı kelime ve tâbirler girmiÅŸdir. Lâkin bu kelimeler ne kadar çok olsa lisânın esâsını deÄŸiÅŸtirmez. Meselâ Ä°spanyolca ve Portekizce’de o kadar çok Arabca kelime vardır ki bunların mecmûu büyük bir cild teÅŸkil etmiÅŸdir. Ama mezkû lisanlar Arabî ile falan dilden mürekkebdir denilmeyip Latin Zümresi’ne mensub müstakîl lisanlar addolunur.”
Mümtaz Soysal bile daha 1981’de “Milliyet”deki sütûnunda “Artık okullara Osmanlıca dersi konulmalıdır.” diye yazmışdı!
NOT: DoÄŸu Kilisesi mensûbu okuyucularımın Noel Yortusu’nu kutlarım.
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |