DEVLET DESTEKLERÄ° EKONOMÄ°YÄ° KATLEDÄ°YOR Raci Durcan
Bundan on yıl önce ne anlama geldiÄŸini kimsenin bilmediÄŸi Ar-Ge kısaltmasının toplumsal hayatı bu kadar derinden etkileyeceÄŸini kimse tahmin edemezdi. Devletin Ä°nnovasyon (yenilik) ve Ar-Ge çalışmalarına sunduÄŸu destekleri anlatan bir seminere katılmasaydım, konuya ilgim kulaktan dolma bilgilerle kalacaktı. Devletlerin bazı faaliyetlerini teÅŸvik maksadıyla özel firmaların iÅŸlerini kolaylaÅŸtırdığı, gerektiÄŸinde maddi kaynak aktardığı eskiden beri bilinen bir konudur. Bu tür desteklerin arkasında koÅŸanlar ülkemizde genellikle büyük firmalar olmuÅŸtur. Türkiye’de yapısal bir deÄŸiÅŸikliÄŸin olduÄŸu
her alanda kendini gösteriyor. Küçük üretim firmalarının ayağında giderek onları devlet desteÄŸi almaya özendirmek ve yöntemini öÄŸretmek ÅŸimdiye kadar görmeye alışkın olmadığımız bir durumdur. Toplantıya katıldığımda herhangi bir önyargım yoktu. Genel ve teknik bilgiler almaya çalışırken olayın benim düÅŸündüÄŸümden çok farklı bir boyutu olduÄŸu ortaya çıktı. Bir defa bu konunun bu düzeyde gündeme geliÅŸinin ve yaygınlaÅŸtırılmak istenmesinin, Türk hükümetinin kendi başına bir kararı olmadığını anladım. MeÄŸer Avrupa BirliÄŸi 2000 yılında Lizbon’da yaptığı toplantıda, geliÅŸme stratejisini Ar-Ge ve Ä°nnavasyon (yenilik) un yaygınlaÅŸması üzerine kurmuÅŸ. Tüm firmaların Ar-Ge için sermaye ayırması, kendilerini yenilemesi ve buna baÄŸlı olarak yeni teknolojilere uyum saÄŸlamasını hedeflemiÅŸler. Asıl amaç sanayi kesimini bilinçlendirerek üretimi ve ona baÄŸlı olarak istihdamı artırmakmış.
Çizilen hedef ve yapılanlara baktığınızda olumsuz bir nokta görmek mümkün deÄŸil. Fakat toplantı boyunca zihnime takılan onlarca sorunun cevabını bulamadım. Toplantı sonunda oluÅŸturduÄŸum ÅŸablonum konuyu kendi içinde çeliÅŸkiye düÅŸmeden çözüyordu. GiriÅŸ bölümünde ülkelerin rekabetçilik sıralamasındaki yerleri tabloda görüntülendi. Listenin zirvesindeki A.B.D.’ den hocamız gıptayla bahsetti. Türkiye 46. sırada görünüyordu. Bu dahi hocamıza göre abartılıyda, daha aÅŸağılarda olmalıydık! Firmaların rekabetçi olmaları, en önemli stratejik hedef olarak önümüze konulmuÅŸtu. Hocamız Türkiye’deki ihracatın ithalatı karşılama oranının sadece %57 olduÄŸundan bahisle durumun vahametini gözler önüne serdi. Söz alarak normal bir iÅŸletmenin böyle bir duruma ancak 2-3 yıl dayanabileceÄŸini, ülkemizin nasıl ayakta kaldığını sordum. Öyle ya! Gideriniz gelirinizin yarısı kadarsa ve hala ayakta kalıyorsanız bunun bir açıklaması olmalıydı. Fark, Turizm vs. gelirlerinden karşılanıyormuÅŸ. Turizmden bu kadar gelir elde edildiÄŸini bilmiyordum. Vesaire gelirlerin ne anlama geldiÄŸini, ülkelerin ticaret ve turizm dışında baÅŸka nereden para kazanabildiklerini sormadım. Açıklanması gereken diÄŸer nokta; rekabetçilikte birinci sırada bulunan A.B.D.’nin dış borç sıralamasında da birinci sırada olmasıydı. Bize rekabetçi olmamız tavsiye edilirken örnek gösterilen A.B.D. bunu baÅŸardığı halde en borçlu ülke oluyordu. Böylece niçin rekabetçi olmak gerektiÄŸi konusu havada kalıyordu. Bu çeliÅŸkiyi sorduÄŸumda A.B.D.’nin dünyanın en büyük ordusuna sahip olduÄŸu, bastırdığı dolarları herkesin talep etmek zorunda olduÄŸu anlatıldı. Öyleyse dersin geri kalanı anlamsızlaşıyordu. Sözünüzü geçirebilmek için rekabetçi olmanız deÄŸil; aksine rekabet edilemeyecek kadar güçlü olmanız gerekiyordu. Üstelik bunun yolu sanayiden geçiyorsa bile bu bizim ilgilendiÄŸimiz sanayi dalı deÄŸil; silah sanayi olmalıydı.
Önümüzdeki dönemde devletlerin iÅŸ piyasaları üzerinde daha dominant olacakları, istedikleri alanları destekleyip istemediklerini alaÅŸağı edecekleri anlaşılıyor. Kime destek verirseniz o büyüyecek, diÄŸerleri güdük kalacaktır. Devletlerin parası yoktur. Bu destekleri halktan topladıkları vergilerle saÄŸlamaktadırlar. Vergi veren kiÅŸi ayakta ve iÅŸini yürüten kiÅŸidir. Ä°ÅŸini bilen ve yürüten birisinden para alıp, ne yapacağı belli olmayan kiÅŸi ve kuruluÅŸlara aktarmak ne kadar insaflıdır? Destek vermek için onca kurum ve karmaşık prosedür inÅŸa edileceÄŸine daha basit bir çözüm bulunamaz mı? Mesele istihdam artışı ise, vergi veren kuruluÅŸlar bunu zaten yapıyorlar. Onlardan daha az vergi alarak devlet teÅŸvik saÄŸlasa, bu konu daha basit ve adaletli çözülmüÅŸ olmaz mı? Kime teÅŸvik verilmesi gerektiÄŸi bir muamma olarak ortada kalmaktadır. Var olan kayırma ve usulsüzlük ÅŸikâyetleri bu uygulamalardan sonra artacaktır. Verilen birkaç örnekte, bazı kurumlarda milyonlarca liranın biriktiÄŸi halde desteklenmeye deÄŸer proje olmaması nedeniyle devlet kasasında paranın bekletildiÄŸi, faize yatırıldığı söylendi. Hatta bir kuruluÅŸ kendilerine bu paralarla muhteÅŸem bir bina yaptırmış. Adı adaletle baÅŸlayan bir partinin mensubu olarak hükümettekiler böylesi durumları ön göremiyor mu? Yoksa Avrupa’nın Lizbon’da almış olduÄŸu piyasaları kontrol stratejisine katılım yapmak zorunda mı kalmaktadırlar? DeÄŸilse bu basiretsizlik nedir? Bu uygulamalar ülkemizin ekonomik yapısını kökten deÄŸiÅŸtirecek, özel ÅŸirketleri dahi devlete baÄŸlı ve bağımlı hale getirecektir.
Ar_Ge ve innavasyon çalışmalarındaki kritik noktalardan biri, bu desteÄŸi almanız için ne yapacağınızı en ince ayrıntılarına kadar açıklamak zorunda kalmanızdır. Tüm bilgileri uzmanlar önünde açıklamazsanız destek alamıyorsunuz. Açıkladığınız bu bilgilerin baÅŸkalarının eline geçmemesinden sizi emin kılacak bir yöntem göremedim. Ä°lgililere güvenmemiz gerekiyormuÅŸ. Coca-Cola’nın yetkilileri niye güvenmiyorlar, formüllerini saklama gereÄŸi duyuyorlar diye düÅŸündüÄŸümde mantıklı bir açıklama duyamadım. Önemli bir ÅŸey bulan hiç kimse bunu baÅŸkasıyla paylaÅŸmayı tercih etmez. Dünyadaki patent enstitülerinin, büyük devletlere bilgi saÄŸlamak amacıyla hareket ettiÄŸini yetkili ve konuyu bilen bir ağızdan duymuÅŸtum. BuluÅŸunuzu korumak için patent enstitüsüne vereceksiniz. Peki oradan nasıl korunacaksınız?
Sanayi devrimiyle birlikte güç, uluslararası ÅŸirketlerin eline geçti. GeliÅŸtirdikleri her mamulle çok büyük zenginlikler elde ettiler. Tabii olarak bunu yönetimler üzerinde söz sahibi olarak kullandılar. Dünya üzerinde on binlerce yıldır yönetici sınıf olarak askerlik kurumu vardır. Onlara bazen din ve bilim adamlarının katıldığı olmuÅŸtur. Fakat ilk defa sanayi devrimiyle tüccar kesimin yönetimler üzerinde bu kadar etkin olduÄŸunu gördük. Åžimdi tersine bir hareketle tüccar sınıfın bu etkisinin kırılacağı; bilgiyi sınırsızca kullanıp istediklerini üreterek güç sahibi olmalarının önüne geçileceÄŸi anlaşılıyor. Aslında devletlerin bu türden mekanizmaları zaten vardı. Åžirketlerin gelir vergisi oranlarıyla oynayarak üzerlerinde kontrol saÄŸlayabiliyordu. Ya da uyguladıkları vergi sitemiyle ayakta kalmak isteyen herkesi usulsüzlük yapma mecburiyetinde bırakıyorlardı. Kendi malını devletten çalmak zorunda kalan ÅŸirket de kanunlar önünde boyunları kıldan ince oluyordu. Lizbon kararlarıyla bu tedbirlerin daha öteye götürüleceÄŸi, kontrol alanının geniÅŸletileceÄŸi anlaşılıyor.
GeliÅŸmeler, insanlığın geleceÄŸini etkileyecek çok önemli bilimsel buluÅŸların kapımızda olduÄŸunu düÅŸündürüyor. Ä°nsanoÄŸlu bu zorlukları da yenecek, bilimin insanlığa hizmeti sınırlandırılamayacaktır. Avrupa birliÄŸini tam kontrolünde tutan Büyük Britanya imparatorluÄŸunun olaÄŸanüstü gücüne raÄŸmen!
Karar mevkiinde olanların tersi yönde hareket ederek insanlığın önünü açmalarını tercih ederdik. Medeniyetler buluÅŸması derken bunun lafta kalmadığını, içinin doldurularak farklı bir medeniyet peÅŸinde olduklarını göstermeleri gerekirdi. Piyasaları devlete bağımlı hale getirme stratejinin bilinçli bir tercihten çok; mecburiyet ya da basiretsizlikten kaynaklanmış olmasını diliyoruz. Tersi bir durumda ülkemiz bu badireyi zor atlatır.
|
Yazar admin açık 2010-11-26 10:32:41 Daha önce yayınladığımız ve fakat Bilmediğimiz teknik bir atak sonucu silinmiş olan bu yazıyı yeniden sunuyoruz. Yazardan ve izleyicilerimizden özür dileriz... kriter |
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |