Serik, üstü gibi altı da sırlarla dolu..
Yerin üstü ayrı, altı ayrı güzel..
Antalya’nın Serik’in üstünde, deniz, güneÅŸ yeÅŸil, kuÅŸ ve çeÅŸit çeÅŸit hayvan türleri.. Tarihi yapı ve mekanların; insanı hayretler içinde bırakan yapım tekniÄŸi, mükemmelliÄŸi ve güzelliÄŸi yanında yer altında gizli sırları ile insanı hayretten hayrete sevk eden sürprizleri ile karşılaÅŸmak mümkün. Serik için güzelliÄŸin bütünü dense az.
Çok güzel, güneÅŸli bir kış günü. Åžubatın 9’unda.. Serik Kaymakamı Selami Altınok’un tavsiyesiyle Serik’e 8 km mesafedeki Zeytintaşı MaÄŸarası’nı görmek üzere Serik’ten çıkıyoruz..
Yanımızda bölgeyi çok iyi bilen, yıllarını bölgenin tanıtımına ve insanların hizmetine vermiÅŸ deÄŸerli mihmandarımız var..
Önce yolumuz Köprüçay’a köprüsüne düÅŸüyor.
225 metre uzunluÄŸundaki Belkıs Köprüsü, eskiden Eurymedon olarak bilinen Antik çaÄŸdan kalma temeller üzerine Selçuklu dönemi el emeÄŸi göz nuru ile Türk tamamen mührü vurulan bir köprü..Yeni restore edilmiÅŸ.. Ziyarete gelenler için çevresine kurulmuÅŸ seyyar tezgah ve çadırlarda insanlar turistik eÅŸya satıyorlar..
Biz, bu ziyareti yaptığımızda tam muharremin 10’u..
Yani AÅŸure günü.
Güler yüzlü ve Anadolu kültür deÄŸerlerine baÄŸlı esnaf, AÅŸure çorbası yapmış.
Selçuklu köprüsünü ziyarete gelenlere ikram ediyorlar. Bizde payımıza düÅŸeni alıyoruz..
Sanki gök çökercesine ÅŸimÅŸeklerle yıldırımlarla ÅŸakır ÅŸakır yaÄŸan ve birkaç gündür süren yoÄŸun yaÄŸmurdan sonra ilk defa yüzünü gösteren güneÅŸin altında Köprüçay’ın hala bulanık akan suyunun oluÅŸturduÄŸu ırmağın, başı kardan taçlarla süslü, bulutlardan gerdanlık takmış Toros daÄŸları ile bütünleÅŸerek Aspendos’a karşı oluÅŸturduÄŸu görüntüsü muhteÅŸem.
Yunan efsanesine göre, Truva Savaşı’ndan sonra Pamphylia’ya gelen kahraman Mopsos liderliÄŸindeki Argive kolonicileri tarafından kurulan ve bölgede kendi adına madeni para bastıran ilk ÅŸehirlerden biri olarak bilinen Aspendos ÅŸehri kalıntıları, Köprü çaydan bakılınca ayrı bir anlam ifade ediyor.
Zira, ÅŸehrin doÄŸu eteÄŸine kurulan Aspendos tiyatrosunun hemen üstünde ÅŸehrin en tepesindeki kilise kalıntısı
Sanki, “Ey zalimler.. Zulmünüzle yerlere battınız” dercesine imanın ve inancın zaferini haykırıyor.Ve bunu yaÅŸadığı sürece insanların gözlerine sokuyor..
BilindiÄŸi gibi her ne kadar Aspendos ÅŸehri Milattan önceki dördüncü-beÅŸinci yüzyıllara tarihlense de Aspendos tiyatrosu olarak bilinen harika yapı Ä°mparator Antonius Pius (138-164) döneminde, o ÅŸehrin mimarları Xenon ve iki erkek kardeÅŸi Curtius Chrispinus and Curtius Auspicatus tarafından inÅŸaa edilmiÅŸ. Kimi kayıtlarda da Tiyatronu, imparator Marcus Aurelius’un hüküm sürdüÄŸü dönemde(M.S. 161-180) Theodorus’un oÄŸlu mimar Zeno tarafından yapılarak ülkenin tanrılarına ve imparatorluk evine hediye edildiÄŸi belirtiliyor. Ve döneminin süper gücü ve çok koyu bir Allah’sızlık inancına baÄŸlı, çok tanrılı dinlerini korumak için her türlü insanlık dışı zulümlerden çekinmeyen Roma’ya baÄŸlı site krallarının kontrolündeki bölgede Hz Pavlos (Aziz Paulos ) ve Barnabas gibi iman abidelerinin, tevhid erlerinin irÅŸadı ile imana gelen Hıristiyan müminlerin dinlerinden dönmeleri, “Allah bir” dememeleri içinde zulme uÄŸradıkları alanın simgesi olmuÅŸ.
Tevhit inancına sahip ve her ÅŸart altında “Allah “diyen müminleri, aç aslanlara atatarak keyf içinde halkı ile seyreden kafir Romalı krallar, zulümlerine zulüm katarlar ve siyasal emellerini sürdürebilmek üzere çürük inançlarını muhafaza , baÅŸka insanların iman nuru ile aydınlanmamı için; ne kadar iman sahibini vahÅŸice parçalatırlarsa o kadar zevk alırlarmış.Ancak o iman sahipleri müminler dinlerinden dönmek , Romalıların iÅŸe yaramaz tanrılarına secde etmek ÅŸöyle dursun, canlarını seve seve verir, vücutlarını asanlara yem yaparak ÅŸahadet ÅŸerbetlerini içerlermiÅŸ.
Öyle ki, zaman gelmiÅŸ Romalı kafirlerin zulümleri, müminlerin kanlarında boÄŸulmuÅŸ, tevhit güneÅŸi tüm Roma’ya doÄŸunca Hıristiyanlar, eski dönemin adalet, ve yönetim alanı olarak kullandıkları binayı imanlarının simgesi anlamındaki kiliseye çevirerek zülüm gördükleri mekanların en zirvelerine kondurmuÅŸlar.
Artık, aç aslanların pençe ve diÅŸleri arasında parçalanan o müminlerin can havli ile çıkardıkları seslerle inleyen mekan, tevhidi haykıran ilahilerin söylendiÄŸi alan oluvermiÅŸ.
Evet, Köprü Çay’dan, Belkıs Köyünden bakınca ortaya çıkan manzara size bunu çok iyi hissettiriyor.
Hissettirmiyor, adeta haykırıyor..
Köprüçay, kenarında Belkıs Köyünde bulunan lokantadan yenilen leziz yemeklerden sonra, yeÅŸillikler, güneÅŸ ve görkemli Toros daÄŸları manzarası eÅŸliÄŸinde bir zamanlar Yunan ve Roma gemilerinin yüzdüÄŸü, Pers savaÅŸçılarının serinlediÄŸi, büyük Ä°skender’in verimli ovalarında at sürdüÄŸü, Selçuklunun üzerine bu gün bile insanı etkileyen mimarlık örneÄŸi ile dantel gibi iÅŸleyerek kurduÄŸu köprülerden sel olup Anadolu’ya aktığı, günümüzde rafting tutkunları için ideal bir parkur oluÅŸturan Köprü çay nehrini takiple Aspendos’a, akustik düzeniyle ilgi çeken tarihi tiyatroya geliyoruz..
Tiyatronun hemen giriÅŸinde, ana kapı üzerindeki kemer sizi Selçuklu ile kuÅŸaklaÅŸtırıyor.
Tiyatroyu kucaklayan bu kemer sanki, “ben olmasam yıkılır giderdin” dercesine binayı tutuyor..
Her ne kadar tarih kültürü ÅŸöyle dursun, bilgi hatta izan ve insaftan yoksun kimi turist teberleri gelenlere Selçuklu’nun eski Yunanca yazan levhayı bu kemerle kapattıkları yalanını söyleyebiliyorlarsa da, tiyatro binasını bozma ÅŸöyle dursun özellikle I. Alaeddin Keykubat’ın hükümdarlığı sırasında tamamen restore edilen tiyatro, Selçuklu tarzında zarif çinilerle süslenmiÅŸ. Kervan saray olarak kullanan Selçuklu, Osmanlı’nın Ayasofya’ya minarelerle payanda vurduÄŸu gibi binanın yıkılmaması için gereken önemi vermiÅŸ ve kemerlerle destekleyerek tiyatronun direncini artırmış... Ayasofya’dan Müslüman Türk’ün mührünü silmek için uzanan hoyrat eller, buradan da Müslüman Türkün mührünü silmeye gayreti içine girerek o güzelim çinileri sökerek altından köhne Bizans’ı hortlatmaya kalksalar da, tiyatro “yıkılır” endiÅŸesiyle Selçuklu kuÅŸağı ÅŸeklinde binayı sararak kucaklayan kemeri sökmeyi göze alamamışlar.
Durumu böyle özetleyince bir turist rehberi “Ha öyle .. Olabilir “ diye aklı başına geliyor..
Gerçekten etkileyici ve muhteÅŸem binada, kimi yabancı turistlerin “Atalarının ruhu ile irtibata geçercesine düÅŸünceye daldıklarına ÅŸahit oluyoruz Biz görmedik ancak anlatılan o ki kimi yabancılar binanın çeÅŸitli yerlerine yatarak atalarının ruhunu dinlemek üzere saatlerce derin metafizik translara giriyorlarmış. Onlar ne düÅŸünür bilmeyiz ama biz, söylenen aryalardan daha çok, aç aslanlara yem edilen müminleri, ÅŸehitleri düÅŸündük ve zalimlere mazlumları galip getiren Allah’a ÅŸükrettik..
Mihmandarımız, tiyatro ile ilgili bilgi verirken sahne arkasındaki duvardaki delikleri ve duvara oyulmuÅŸ bölümleri göstererek, “ Bu davardaki oyuklarda Romalıların taptıkları tanrı figürleri, heykelleri mevcutmuÅŸ, delikler de yaÅŸayan tanrılar tiyatrodaki gösteriyi izlermiÅŸ.”Ama tanrı heykelleri ve kabartmaları, artık yok” diyor.
“EÄŸer buralarda kimi heykeller yok ise bunların sorumlusu Ä°slam deÄŸildir.Koyu bir küfür döneminden Hıristiyanlığa geçen Roma, pagan dönemi yaÅŸadı .O dönemde kendi inancına ters gelen ne varsa hepsini yok etti ya da eskiye benzemez ÅŸekle soktu.Bu tanrı figürleri de o kıyımda nasibini almıştır.”deyince çok bilmiÅŸ rehberlerden biri biz onu öyle bilmiyor ve özelikle Selçuklu -Osmanlı dönemlerinde zarar gördüklerine inanıyorduk demez mi?
Tiyatroda güçlü bir ses düzeni, yanında koyu bir protokol uygulamasını da görebiliyorsunuz.
Krallarının, ileri gelenlerini, saray kadınlarının ve halkın kademe kademe sosyal seviyesine göre oturma düzeni belirlenmiÅŸ.Adeta taÅŸa nakÅŸedilmiÅŸ. Ve siz burada döneminin taÅŸa kazınmış ÅŸekli ile taÅŸlardan mermerlerden yontma, sözde tanrılar, onların adına iÅŸ gören insan ÅŸekline büründürülmüÅŸ canlı tanrılar, her ÅŸeyi kendilerine mubah gören kralları, yargıçları, komutanları ile sivil ve askeri bürokrasisini görüyorsunuz.
Hatta imparatorlara en yakın alanda özel localarına yerleÅŸmiÅŸ kendilerini Roma’nın yürek tanrısı Vesta’ya adamış kutsal bakireleri düÅŸünerek günümüzdeki yaÅŸayan Hıristiyanlığın rahibeleri, kardinalleri, konsülleri ile, kutsal kralların hemen yanına, taht merkezlerine oturtulan papaları, patrikleri ile Hıristiyanlığın bu gün geldiÄŸi hali, yani ilahi bir dinin emperyalist Roma dini haline nasıl dönüÅŸtürüldüÄŸünü, adeta yaşıyorsunuz. Kaldırın tiyatrodaki taÅŸlarla anıtlaÅŸtırılan yerlerinden kafir Roma’nın ritüellerini, kurum ve kuruluÅŸlarının temsilcilerini getirip bu günkü Hıristiyanlığın temsilcilerini oturtun o günün Roma’sının kurumlarının Hıristiyanlığa giydirilerek ne hale getirildiÄŸini, ilahi çizgiden hangi kaidelere oturtularak ne kadar uzaklaÅŸtırıldığını görecek ve “Allah, indinde tek din” olan Ä°slam’ın Hz.Muhammed ile yer yüzünü yeniden aydınlatma gereÄŸini anlayacaksınız.
Yolumuz uzun ve gideceÄŸimiz menzil var..
Biz tarihi tiyatroda “son aryacı” olarak yanık türküler söylerken gördüÄŸümüz ve kendisinin Diyarbakır’ın Çermik ilçesinden Ä°lhan Aslan olduÄŸunu söyleyen gençle birkaç turisti, oturma kapasitesini kesin olarak belirlenemeyen ancak 10.000 – 15.000 kiÅŸilik oturma kapasitesine sahip olduÄŸu söylenen ve son yıllarda düzenlenen Antalya Film ve Sanat Festivali kapsamında verilen konserlerde 20.000 seyircinin alınabildiÄŸi tiyatro ile baÅŸ baÅŸa bırakıp , Aspendos ÅŸehri eteklerine kurulan Pazar yerini seyrediyoruz.
Yukarda da Bazilika denilen tarihi kilise kalıntısı tüm haÅŸmetiyle duruyor.
Bölge Ä°slamlaşınca, Müslüman milletler, Seçuklu ve Osmanlı tarihi dokuya dokunmamış kendine yeni yerleÅŸim alanı kurarak, “Batıl’ı “ kendi haline terk etmiÅŸ..
Fakat hala o muhteÅŸem antik tiyatro duruyorsa bütün dünya milletleri, baÅŸta Selçuklu olmak üzere Ä°slam anlayışına ne kadar teÅŸekkür etse azdır.
Zira bu gün “Batı “diye bildiÄŸimiz sözde medeni milletler, kendilerinden olmayanların eserlerinin kaçta kaçını ayakta tutmuÅŸlar ve korumuÅŸlar!..
Eski ÅŸehri solumuza alarak yolumuza devam ediyoruz
Tarihi su kemerleri karşılıyor, bizi.
Hala görüntüleri muhteÅŸem. Dönemine göre çok iyi bir mimari yapıları var..
Kalın duvarlar üzerine yerleÅŸtirilmiÅŸ su arkları ile 14-15 km uzaktan Aspendos’a su taşınmış.. Zira biz Zeytintaşı MaÄŸarası’na giderken dere boyunda kilometrelerce uzakta bu su kemerlerinin kalıntılarına rastladık. Dolaysısıyla ÅŸehre gelen su, kilometrelerce öteden, esas su kaynağından itibaren kemerlerle taşınmış..
GÄ°ZLÄ° HAZÄ°NE, ZEYTÄ°NTAÅžI MAÄžARASI
Evlerimizde iÅŸ yerlerimizde süs bitkisi olarak saksılarda yetiÅŸtirdiÄŸimiz “Kaynana dili”nin bahçe kıyılarında çit olarak dikildiÄŸi köy yerleÅŸimlerini geçerek Toroslar’ın eteÄŸindeki ormana dalıyoruz
Tertemiz hava. Bol oksijen..
Ve arabamız Toroslar’a tırmanıyor. AkbaÅŸ Köyü, Gökçeler mahallesinde kendini daÄŸa dayamış bir kocaman düz yüzeyli yekpare bir kütle ÅŸeklinde duran beyaz kayanın önünde park ediyor arabamız.
Demir kapı ile kapatılmış kaya aÄŸzında “Zeytintaşı MaÄŸarası” yazıyor.
Bizi güler yüzlü ve iÅŸi kendilerine zevk bilmiÅŸ görevliler ile maÄŸra aÄŸzında kurulmuÅŸ konaklama tesislerini iÅŸleten köyün(AkbaÅŸ Köyü) muhtarı Mehmet Cansız karşılıyor.
MaÄŸaraya giriyoruz.
MAÄžRA YENÄ° BULNMUÅž..
1997 de Yol inÅŸaatına çakıl, mıcır yapmak üzere bölgedeki kayalarda lağım atarak üretim yapan müteahhit ve iÅŸçiler yine iÅŸ başındadır.
Kayada lağım atmak için çeÅŸitli yerlere dinamit lokumu koymak üzere yuva açarlar. Dinamiti yerleÅŸtirip kendilerini güvende olacak alana çekilirler.
Dinamit büyük bir gürültü ile patlar
Kayada, dinamitin tesiri ile fırlayan parçalarla önemli bir oyuk açılır.
Ä°ÅŸçiler kopan parçaları arabalara yüklemek üzere koÅŸarlar.
Oluşan molozlar toplanır.
Birde ne görseler?
Dinamit patlatılmak suretiyle oluşturulan kaya kovuğundan ileri ye yol var.
Ama bildik yol deÄŸil
Ä°lginç oluÅŸumlarla kaplı bir yol. Kupkuru kaya ve ovuÄŸuna inat, içerde çağıldayarak akan sular, damlalar damlalar..Farklı ÅŸekiller..
Ä°lgililere haber verilir..
Gelir bakarlar, yüzyıllarca dededen babaya intikal ederek bölgede yaÅŸayan köylüler ve tarih, tabiat bilgisi herkesten yüksek bilginler ÅŸaşırır kalırlar
Buralarda böyle bir ÅŸey yoktur ve iç duyulmamış tarihler yazmamıştır, efsanelerde geçmemiÅŸtir.
Binlerce yılık yerleÅŸim yerlerini baÄŸrında barındıran Antalya, Serik böyle bir ÅŸey ne duymuÅŸ ne de görmüÅŸ.Üzerinde binlerce yıldır yaÅŸayarak bilgi birikimlerini bir birlerine aktaran medeniyet sahipleri insanlar, hiç böyle bir ÅŸeyden haberdar olmamışlardır.
Evet binlerce yılın oluÅŸumu tabiat harikası gizli hazine, böylece bir güzel tesadüfle yün yüzüne çıkar.
Ortada çok önemli hem de iki kat bir maÄŸara vardır. Ä°lgiller devreyi girer. Anıtlar Yüksek Kurulundan, köy ihtiyar heyetine. Kim varsa sahip çıkar.
DüÄŸüm çözülemez.
Bir sürü hukuki giriÅŸimlerden sonra Ä°l Özel Ä°daresi ve köy tüzel kiÅŸiliÄŸi maÄŸarayı insanlığın hizmetine sunar.
Bölgenin adının Zeytintaşı kayalığı olması dolayısıyla maÄŸaraya Zeytintaşı MaÄŸarası ismi uygun görülür.
Hem bu şekilde hikayesini dinliyoruz hem de şırıl şırıl suların aktığı, oluşumun devam ettiği mağarayı inceliyoruz.
Aman Allah’ım! Sen nelere kadirsin..
Anlatılması imkansız, yaÅŸanılması, görülmesi gereken oluÅŸumlar oluÅŸumlar.
Sanki Kapadokya’daki peri bacaları.. Pamakkale’de ki yapı...
Anadolu’da ne varsa maÄŸara içinde bir benzeri bulmak mümkün.
Tül tül perdeler..
Yıldız yıldız danteller.
AÅŸk odalarını andıran bölümler.
Belli bölüme vardığınızda sizi alt kattaki- henüz hizmete girmemiÅŸ olan -güzelliklere buyur eden geçit..
Ä°nsanı ötelerden ötelere taşıyan bembayez çubuklarla bezenmiÅŸ birbirinden ötekine geçen kubbeler..
Göz nuru , el emeÄŸi iÅŸlenmiÅŸ bohçalara benzer oluÅŸumlar
Şıkır şıkır akan suyun birikmeden nerden gelip nerden gittiÄŸi belli olmayan kanallara yön bulması..
ÇeÅŸitli hayvan figürleri, hele hele çikolataya banmış fil ve filcikler..
Kaleler..Surlar.
İnce nakışlarla işlenmiş sutunlar, sutunlar..
Hatta Noel babaya benzetilen temsili heykelcikler.. BaÅŸka maÄŸaralarda oluÅŸan sarkıtların üzerinden süzülen sular oluÅŸum yaparken
burada kalem gibi ince ve nazlı üstleri kupkuru sarkıtların içinden hep aynı
ahenkle sular akıyor.
ÅŸka maÄŸaralarda oluÅŸan sarkıtların üzerinden süzülen sular oluÅŸum yaparken burada kalem gibi ince ve nazlı üstleri kupkuru sarkıtların içinden hep aynı
Ve tabi bir çok yerde de yüzey üzerinden akan sular, sürekli yeni oluÅŸumlar yapmakta, yaralarını her an tamir etmekte..
MaÄŸara içinde sadece oluÅŸumları deÄŸil, deÄŸiÅŸen havayı, bir merdiven basamağı çıkınca deÄŸiÅŸen ısı farkını da hissediyorsunuz.
Ya çaÄŸlayan sular, belki milyonlarca çubuktan damlayan suların oluÅŸturduÄŸu müzik?
Evet, vakit tamam olmuÅŸ. Milyonlarca yıl saklanan gizli hazine; hava, deniz, güneÅŸ tarih ve ormanından oluÅŸan güzelliÄŸine güzellik katmak üzere, Serik’e yeni bir lütuf olarak tıpkı 1948 yılında vapur iskelesi inÅŸaatında kullanılmak üzere taÅŸ ocağı olarak tespit olunan bugünkü yerinde, bir dinamit ateÅŸlenmesi sonucu bulunan DamlataÅŸ MaÄŸarası gibi birbirinden güzel binlerce sarkıt ve dikitlerle süslü ZEYTÄ°NTAÅžI MAÄžARASI sır perdelerini aralamış.
Ä°sterseniz karşı daÄŸdan yöre aÄŸzı ile bir “mınar”ın (pınarın) kaynağından bin bir güçlük ile ama azimle getirtilen suda demlenen mis gibi çayı yudumlayarak çam ormanı içinde bol bol oksijen depolamakla kalmayıp, yer yüzünde Aspendos’un insan eliyle oluÅŸturulan tarifsiz inceliklerini ve de Zeytintaşı MaÄŸarası’nda milyonlarca yılın ürünü, her an durmadan dinlenmeden devam eden oluÅŸumların güzelliÄŸini, binlerce yılık insanlık tarihi içinde gidenlere gizli ama artık size ayan harikuladeliÄŸini düÅŸünebilirsiniz..
Ne dersiniz Manavgat -Antalya yolundan Aspendos’a
Ya da Belek’ten.. Kadriye’den …Serik’ten uzanıp, benzeri az görülen karakteristik özelliklere sahip, iki katman arası 14 metre derinlikte, oluÅŸumu devam eden Zeytintaşı MaÄŸrası’nda sadece gözünüzü deÄŸil ruhunuzu dinlendirmeye var mısınız ?
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |