Hicret, zora kanırtılmış zamanı kendine bükmektir. Her ÅŸeyi yerli yerine koymak için boydan boya tarihi, zamanı, ufukları yürümektir. Hicret Kâbe'yi iÅŸaret taşı bilerek yeryüzüne açılmaktır. Hicret medeniyet atlasını alnımızdaki secde izleriyle yeniden ÅŸekillendirme kararlılığıdır. Hicreti anlamaksızın baÅŸkentlere yürüyüÅŸ olmaz. Kalbimize yönelmeyen yürüyüÅŸ yeryüzüne ulaÅŸmaz.
Hicret cesaret, güven, korkusuzluk ve olgunluktur. Hicret sadece esaretten kurtuluÅŸ deÄŸil hele kaçış hiç deÄŸil, esareti kuÅŸatmaya doÄŸru bir hamle, bir kalkışma, bir yürüyüÅŸtür. Hicret mazlum ve onurlu cesarettir. Hicret yitirdiklerimizi aramak ve bulmaya çabalamaktır. Bu gün tüm insanlık içinden ve dışından ÅŸeytanın açık, acımasız, kaba, küt kuÅŸatması altındaysa hicret kaçınılmaz demektir. Nereye gidilmeli, neyi/nereyi bulmalı? Neyimizi yitirdiÄŸimizi hatırlamaya çalışmak hicretin ilk hareketi olmalıdır.
Bir ÅŸeyi yitirdik ve bozuldu her ÅŸekil. Yeniden yeryüzünün asil konukları olmamız için bul(uÅŸ)mamız gereken nedir? O ÅŸeyi bulsak kendimizi, kendimizi bulsak o ÅŸeyi bulacağız. O ölçüde birbirimizi tamlayan, tanımlayan baÄŸlaşık bir hakikat bu. Demek ki, iç evrenimizi çoraklaÅŸtıran bu firak bir yönüyle kendimizden, yüreÄŸimizden ayrı düÅŸmemizin ölümcül hüznü. Onu içimizde yitirdiÄŸimiz için dışımızda aramanın sonuçsuz çabası yüzyıllardır sürüyor. Ä°çimizde yiteni dışımızda nasıl buluruz? Uzak içimizde, uzaklık içimizde. Yakın/yakınlık, güzel/güzellik, aÅŸk/aÅŸkınlık, kuÅŸatma/kuÅŸatılmışlık, esaret, özgürlük, Mekke, Medine hep içimizde. YitiÄŸimize uzaklığımızı, yakınlığımızı kendimize yaklaÅŸmakla anlayacağız. Ä°ç denizlerimizi, iç mekânlarımızı aÅŸar ya da yeniden kurarsak yine o asil, asude yaÅŸamlar yakınlaÅŸacak, yine aÅŸka, akla, ilme, hikmete dokunacağız. Öyleyse; gece varlığımızı tümüyle zindanına kapatmadan, tümüyle tıkanmadan ruhumuzun son menfezleri, son gündüzün solgun ışıklarını kalbimize katarak, huzmelerini çoÄŸalta çoÄŸalta, her adımda biraz daha canlanarak, güçlenerek, ışık donanarak yürümelidir.
Haydi ruhumuzu bedenimize, benliÄŸimizi ruhumuza katarak tez elden aramaya koyulalım. Hicret Ab-ı hayat'ı aramaktır.Bu kutlu, bu asil arayışın yoluna koyulalım yeniden. Mustazaf yanımız hüzünce, bol yanımızda zafer var. Bu günümüz iÅŸkence, yarınlar evlad-ı fatihana ÅŸölen hazırlığında. Öyleyse görünen bütün uzun, aşılmaz her surun arkası Çin. Her sonsuz denizlerin ötesi Amerika. Her eritici uzun çöllerin arkası Medine. En uzak ufuklar Kızıl Elma. Kapalı kapıları açmanın, nur ÅŸavkıyan ufuklara doÄŸru yeni bir yürüyüÅŸe çıkmanın vakti gelmiÅŸtir. Baksanıza ayın, yıldızların rengi soldu, güneÅŸ tutulmak üzere. AÅŸkı, gücü, cesareti azık niyetine heybemize katıp çıkmalı odamızdan, iç odalarımızdan. Bunalımlar, sancılar içindeki dünya senin doÄŸumunu bekliyor. Ä°nsanlığın yeni sesi, yeni soluÄŸu ve yeni sabahı Sen olmalısın, Sen olacaksın.
'Yer demir gök bakır'sa; ufku, yürek atlasımızı yeÅŸertecek suyu, bir yeni medeniyeti besleyecek pınarı bulmak için yürümek gerekmektedir. Gözlerimiz bilginin ve hikmetin aydınlık ufuklarını arşınladıktan sonra hiçbir yer bize uzak, hiçbir uzak ulaşılmaz deÄŸildir. Ülkesini yüreÄŸinde gezdirenler için tüm yeryüzü yitik ülkedir. Tüm yeryüzü arz-ı mevvud. Uygarlıklarını önce içlerinde kuramayanlara, olanca geniÅŸliÄŸine raÄŸmen yer yüzünün giriÅŸ çıkışları kapanacak zaman da mekân da onlara daralacaktır. Sıkıntımız, sıkılmamız bundandır. Allah inananlara sadece umut kapılarını aralamayacak ayrıca çıkışı da gösterecektir. At elindeki asanı Musa. Denizler yarılacak önünde göreceksin. Bu bakır gök açılacak vuracak ışıklarını. Yeter ki sen kurtuluÅŸa yürü, kurtuluÅŸu yürü. Yani bir eylem olarak yürümenin kendisi kurtuluÅŸ olsun. KurtuluÅŸ, kültür, uygarlık duranların, duraÄŸanların deÄŸil yürüyenlerin hakkıdır. ÖzgürlüÄŸe niyetlen. Yeter ki ufka aç adımlarını. Sen ardında inciler saçarak yürüyensin. Sen yürüdüÄŸünde daÄŸlar, nehirler, iklimler de seninle birlikte yürüyor. Önünde tarifsiz sıcaklığıyla insanı mum gibi eriten çöl. Geceleri mahÅŸer yalnızlığını eser fırtınalar. Deli, kudurgan. Zaman akmaz, ölümcül bir karanlık sarar kuÅŸatır benliÄŸini. Üstelik tüm zamanların zulmü salınmıştır peÅŸine. Bu çıkış niçin? Bir kaçış mı bu? Mekke'de kalanları çökertici tenhalıklarına bırakarak bu gidiÅŸ nereye? Yeter ki sen Muhammed ol. Ardından çaÄŸları ışıtan güneÅŸler, kokusu tükenmeyen çiçekleriyle baharlar bırakarak yürüyeceksin. Sedef ışıltısıyla bir dolunay çağını, gül çağını yürüyeceksin. Görünenleri her geçtiÄŸinde görünmezler parmak uçlarına kadar yakınlaÅŸacak. Sevgi, özveri, özgürlük, merhamet, iyilik,.. bunlar hep hayatın asal, içkin unsurları olarak dokunulur olacak. Saracak insanların düÅŸünü gerçeÄŸini. DoÄŸduÄŸun ÅŸehri terk ediÅŸine üzülme. YüreÄŸini Kâbe kanatır, yüreÄŸinde Kâbe kanar, doÄŸrudur. Üzülme, her adımda bir ÅŸehir geçerek geri döneceksin. Ülkeler, ÅŸehirler bayram sevinciyle Seni bekleyecek, Seni bekliyor. Çünkü geçtiÄŸin her yerde insanlık o mükemmel, o ÅŸerefli kiÅŸiliÄŸini yeniden kazanıyor. Sesinin soluÄŸunun ulaÅŸtığı her yerde iklim deÄŸiÅŸiyor; zemheriler bahar, geceler gündüz oluyor. O mübarek ayaklarını bastığın kurak topraklar bereket yeÅŸeriyor. Ä°manı, aÅŸkı, sabrı, takvayı yürüyeceksin Ey ay yüzlü sevgili.
Ey bizi terk edince baharımız hazana dönen, bizi boynu bükük ve öksüz bırakan Mekke'yi terk etmeseydin Medine'ye kavuÅŸamayacaktın. Bırakmasaydın bulamayacaktın belki. Oradan çıkmasaydın oraya giremeyecektin belki. Oradan çıkmasaydın kurtulur muydu Mekke ÅŸirkin ve zulmün iÅŸgalinden. Åžimdi ise tevhidin duyulduÄŸu, duyurulduÄŸu, yaÅŸandığı her yer Mekke. Dünyanın her yerinde Mekke var. Her muvahhidin kalbi Kâbe maketi.. Dünyanın her yerinde müminler Orayı özlüyor, düÅŸlüyor. Niyetlerde Hacc, zihinlerde tavaf var. O Sana bahÅŸedilen solukla geniÅŸledi müminler. Sana indirilenle yüceldi insanlık. Bir onurlu, bir kutlu, bir imanlı yürüyüÅŸ ki seni adım adım izlemeli sapmadan. Ä°ÅŸte onun için çıkmalı kapalı dünyamızdan. Mekke madem her yerde öyleyse Medine de hemen yanı başında. Mesafe ve meÅŸakkat ne kadar? Bizim kalbimize, içimize, içtenliÄŸimize uzaklığımız ya da yakınlığımız kadar. Hicret bir köklü deÄŸiÅŸim, tavizsiz karşı duruÅŸ, kararlı bir dönüÅŸümdür. Hicret gittiÄŸimiz yerde kendimizi bulmaktır. Kendilerini kaybetmiÅŸler ne hicretten anlarlar ne de ona muhtaçtırlar. Onların bulacakları bir deÄŸer de kalmamıştır. Yitirdiklerini, hatırlamayacak kadar zaaf içindedirler. Kimileyin zelil ve zavallıdırlar. Hicret her ÅŸeyi yakıp yıkan yangından önce benliÄŸimizi ve birlikte olduklarımızı kurtarmak demektir. Kötülüklerden iyiliklere, karan- lıklardan nura yönelmeksizin hicret olmaz.
Bir hicretin eÅŸiÄŸinde olmak çetin bir sınav üzre olmaktır. Yardım et Allah'ım. Yolumuzdaki sarp yokuÅŸları yumuÅŸat. Sen istersen güneÅŸ bile, insanı naylon gibi eriten çöle serinlik saçar. Sen istersen Ä°brahim'e ateÅŸler selâmet olur. Çiçek çaÄŸlayanına dönüÅŸür Nemrut'un kor ateÅŸleri. Sen zorlukları kolaylaÅŸtıransın.
Hicret bir bırakıp gitmeyse, bir terk edip gitmeyse, bir çekip gitmeyse; bırakıp, terk edip, çekip gitmelidir geç olmadan. Bir bakıma ölüm dünyadan ahirete zorunlu hicretimiz olmayacak mı? Öyleyse imkânlar azalmadan, yollar tümüyle tutulmadan, hava kararmadan gitmelidir. MutsuzluÄŸu, güvensizliÄŸi, inançsızlığı bırakıp gitmelidir. AceleciliÄŸi, tembelliÄŸi, kaygıları, korkuları, vurdumduymazlığı, yüreksizliÄŸi terk edip gitmelidir. Alçaklığı, ihaneti, vefasızlığı, yolda bırakmayı, erdemsizliÄŸi, ahlâksızlığı, düÅŸmanlığı, içten pazarlığı tepeleyip gitmelidir. Böyle gidilmeyen yol ne Medine'ye, ne de baÅŸka bir ÅŸehrin kapısına varmazdı. Böyle gidilmeyen yol, böyle yapılmayan yürüyüÅŸ 'hicret' olmazdı. DeÄŸilse hayırlı, kutlu amaçlar için yola çıkmış olmayız, belki yoldan çıkmış oluruz. Yolda olmanın ilkesi ayet ayet, sure sure yürümektir. Yolda olmak, Sireti seyrimize kılavuz bilip yürümektir. Sadece görünür engelleri, sıkıntıları deÄŸil iklimleri, zamanları, mekânları aÅŸan bir yürüyüÅŸ bu. Tüm sözleri, tüm kavramları yerinden oynatan, anlamlarını onaran, insanı, hayatı, tarihi, kültürü, medeniyeti, düÅŸünceyi yeniden canlandıran, yeniden tanımlayan ayaÄŸa kaldıran bir yürüyüÅŸ. Ä°mana, aÅŸka, doÄŸruluÄŸa, güzelliÄŸe, iyiliÄŸe, tevhide, nura, ÅŸehre, ÅŸehirler kurmaya, esenliÄŸe, müjdeye, yeni ufuklara, kurtuluÅŸa bir yürüyüÅŸ. Zulmetten nura, darlıktan bolluÄŸa bir yürüyüÅŸ..Ä°lme, hikmete, rahmete, tek kelimeyle Allah'a yürüyüÅŸ. Siz daÄŸlara, tepelere, uzaÄŸa, yakına takılıp kalmayın, asıl gidilecek menzil insanın kendi içindedir. Yeryüzünü adımlarken bile içimizde bir yürüyüÅŸe çıkmışızdır aslında. Bir yönüyle gitmek, vasıl olmak, bulmak istediÄŸimiz de yine kendimizdir. Biz kendimizde olmadıktan sonra nerede olursak olalım bir kıymeti yoktur. Kendini bilmeyenler, kendini bulmayanlar ve kendinde olmayanların fiziki olarak bulundukları yerle kazanacakları ne bir hakikat, ne bir güzellik ne de bir deÄŸer olabilir. Gürül gürül akan pınarlar da, kavurucu çoraklıklar da kendi içimizdedir. Son tahlilde biz iÅŸte o pınara gitmeyi, o pınarın serinletici sularında kanmayı amaç ediniriz, edinmeliyiz. Öyleyse kalkın içimize yönelmeye, içimize yürümeye, içimize koÅŸmaya baÅŸlatalım.
Ä°çlerinde bir koÅŸuya çıkmayanların dış dünyada çıkacakları bir yolculuk yoktur. Bizim yolculuÄŸumuz aslında iç ülkeye, öz ülkeye doÄŸru bir yolculuktur. Ä°ÅŸgal ya da istila edeceÄŸimiz bir yer yoktur. Ama kendimizi bulmak, kendimizi kurmak içinse bu yürüyüÅŸ önce kendi surlarımızın kapılarını zorlamalıyız. Ä°ç dünyaları dar olanları hiçbir geniÅŸlik sıkıntıdan kurtaramaz. Ä°çi kapalı olanlar hiçbir açıklıkta aydınlanamaz. Ä°çinde yoksul düÅŸenlerin kazanacakları hiçbir zenginlik yoktur. Ä°çlerinde sığ olanlar hiçbir derinlik kazanamazlar. Kendileriyle barışık, kendileriyle dost olamayanlar baÅŸkalarıyla barışık ve dost olamazlar. Vakti KuÅŸanmak adlı kitabında Atasoy MüftüoÄŸlu'nun dediÄŸi gibi gerçek anlamda katlanamayanlar katamazlar, katılamazlar. Ä°çlerinde aÅŸkı büyütmeyen, sevdayı çoÄŸaltmayanlar dışlarında ancak aÅŸk ve sevdayla ulaşılacak mertebelere ulaÅŸamazlar. Bu kiÅŸiler makamlarını gönül tahtına kurmuÅŸ olanlardır. ÖzgürlüÄŸü, özveriyi, vazgeçmeyi, sabrı, tahammülü bilmeyenler gönül dünyasından, gönül tahtından uzak kalanlardır. YürüyüÅŸümüzün kendimize, iç evrenimize, iç menzilimize olması demek ruhumuzun harap yanlarını ayet ayet hadis hadis onarmak demektir. Kendimizi yeniden kurmak, kendimizi yeniden gözden geçirmek bize kalan som insan yanımızla Rabbimize olan kulluÄŸumuzun gerçek bir silkiniÅŸle gerçek bir kendinden geçiÅŸle bilincine varmak demektir. Hem kendinden geçiÅŸ hem bilinç!.. Bir paradoks mu bu? Evet ama tenakuz deÄŸil. Kendi mesafemizi aÅŸan menzile yani kulluÄŸa giden yolda zorunlu uÄŸrak. Necip fazıl ne güzel diyordu: 'Yum gözünü kalbinin içine yokluÄŸu üfür/ Kendini aÅŸmak iman kendinde olmak küfür.'
Bu konu sosyal, siyasal, kültürel açılımıyla bir medeniyet perspektifinin içine yerleÅŸtirilerek ayrıca araÅŸtırılmalı düÅŸünülmelidir. Ben ÅŸimdilik sadece ayrılık acısıyla sancıyan gönlümde hicret yankısını paylaÅŸmak istedim... Hicretiniz kutlu olsun.
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |