Horlanan, Horlar! Ramazan TOPRAKLI Ä°nsanlık hali iÅŸte, Bizim Hatunu kızdırdığım bazı zamanlarda bana, ‘ne olacak kaba Türk’, demesinden KaraaÄŸaç yerlilerinin veya baÅŸka bir ifadeyle, kendilerini ÅŸehirli kabul edenlerin, köylülere ‘Türk’ dediklerini anlıyorum. Bizim köyde de ‘ baÄŸa eriÄŸi, eve YörüÄŸü sokmayacaksın’ ÅŸeklinde söylenen söz de aynı kapıya çıkıyor olmalı. Ülke çapında da durum bundan pek farklı deÄŸildir. Bu vatan için, bu topraklar için en önemli varlığını, canını, cananını ortaya koyan insanlara, sırf baÅŸları örtülü olduÄŸu için yapılan muamele de
aynı ÅŸey olup benzer haleti ruh-iyeden olmalıydı. Bizim toplumda herkes, neredeyse kendine hizmet eden, kendine yardım edenleri horluyor. Köylü olmazsa ÅŸehirli ne yiyip ne içecekti? Köylü ÅŸehirlinin veli-i nimeti sayılırdı. Yukarıdaki ifadelerden anlaşılan, köylüler de, ÅŸehirliler tarafından horlandıklarının farkında olmalılar ki köylüler de Yörükleri horlamaya çalışıyordu. Aynı olmasa da benzer bir olay da ÅŸudur. Kendilerinin Türkler tarafından asimile edildiÄŸinden dem vuran Kürtlerin, Zazalar için yaptıklarına, ya ne demeli! Arzu edenler, Sayın NiÅŸanyan’ın Taraf Gazetesinde çıkan 27- 28 Mayıs ve 1 Haziran tarihli “Zaza” yazılarına bakabilirler. Yeri gelmiÅŸken ÅŸu iki hususun iyi bilinmesi lazım! Kim ki birileri tarafından horlanarak büyüdü ise o da baÅŸkalarını horluyor veya horlamaya çalışıyor bu bir. Gücünü dışarıya karşı kullanması gereken veya kendisini dışa karşı güçsüz hisseden birisi de gücünü kendinden daha zayıf olanlara veyahut emri altında olanlara karşı kullanıyor bu iki. Burada Sevan NiÅŸanyan’dan aÅŸağıdaki alıntıyı yapıyorum: “Osmanlı’nın genel kullanımında “Türk” ve “Türki” tabirleri Anadolu köylüsünün dilini, tarzını, kültürünü ifade eder. Etnik bir nitelemeden çok SINIFSAL bir tanımdır. Epeyce aÅŸağılama (ama biraz da nostalji ve takdir) içerir. Ä°stanbullu’nun, ya da okumuÅŸ ve yönetici zümreden birinin 19. yüzyıl ortalarından evvel kendine “Türk” dediÄŸine hiç tanık olmadım. Åžu aralar 1720 tarihli Vehbî Surnamesini okuyorum. Oradaki “Türk” tiplemesini bugün yaz, alimallah 301’den hüküm giyersin. Kafa karıştıran bir mevzu, biliyorum. Daha net olsun diye ÅŸunlara da deÄŸineyim. Bir, devleti kuran hanedanın ATALARININ Türk olduÄŸunu bilirler ve söylerler. Ama mesela Kanuni Sultan Süleyman’a “Türk” demeye cüret eden kimse çıktığını sanmıyorum, yabancı Frenkler dışında. Ä°ki, egemen sınıfın ortak konuÅŸma dili ÅŸüphesiz Türkçedir. Ä°stanbul sarayı ile Ä°stanbul sokaklarının hâkim dili de Türkçedir. Hem bugün bildiÄŸimiz Türkçeden pek farklı olmayan, gayet renkli ve bol deyimli bir Türkçedir. Ama bu dil asla yazılmaz. Bir kimlik unsuru olarak öne çıkarılmaz. Osmanlı okuryazar zümresi Türkçe yazmaz: Arapça ile Farsça ve Türkçenin karışımı olan olaÄŸanüstü sun’i ve rafine bir dili yazarlar. Üstelik bu dilin –hayrettir- bir adı yoktur, “elsinei selase” (üç diller) diye geçer. Bir dilden ziyade bir tür emperyal üsluptur, edebi bir janrdır. Mecbur kalınca “lisanımız” derler, ama isim vermekten özenle kaçınırlar. “Osmanlıca” da demezler, çünkü o deyim de ilk 1850’lerde icat edilmiÅŸtir ÇaÄŸdaÅŸ önyargıları geçmiÅŸe yansıtmaktan vazgeçip “tam olarak nasıl olmuÅŸ”u açık zihinle anlamaya çalışırsak belki bugünü de daha iyi anlayacağız, öyle sanıyorum.” SaÄŸlıklı bir cemiyet ve saÄŸlıklı bir millet istiyorsak eÄŸer lütfen Allahın kullarını horlamayalım. Allahın özene bezene yarattığı varlıklarına karşı güzellikle muamelede bulunanım. “Yaratandan ötürü, yaratılanı sevelim.” Bunun içinde sakın ha, kendi yaptığımız yasa ve tüzükleri bahane ederek kendimizi sorumlu mevkiden uzakta tutmayalım. 2 Haziran 2009 Ramazan Topraklı
|
Tek Tip Yazar bilal sürgeç açık 2009-06-06 19:07:15 Ramazan Bey, çok güzel bir makale yazmış. Tenkitim ona deÄŸil. Ä°slam anlayışı ile küresel anlayışın ne kadar farklı olduÄŸunu belirtmek istiyorum. Ä°slam bize ayrı kavimlerin varlığı tanışıp kaynaÅŸmaları için olduÄŸunu öğütler, küresel güçler ise “ayrı ayrı kavimsiniz varlık sebebiniz çatışma!”der. Halbuki ne Türklüğün, ne Kürtlüğün ne Araplığın ne ErmeniliÄŸin amentüsü yok. Dil anlaÅŸtırır ancak farklı dil insanı cennete sokmaz. Ayette “Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir diÅŸiden yarattık ve birbirinizle tanışasınız diye, sizi milletlere, kabilelere ayırdık. Haberiniz olsun ki, Allah katında en ÅŸerefliniz, en takvalınızdır. Muhakkak ki, Allah, bilendir, her ÅŸeyden haberdardır.” (Hucurat 13) Kavimler ÅŸeklinde yaratılışın gayesi insanların tanışması,kaynaÅŸması içindir. Hayatın güzelliÄŸi içindir. Yeryüzünde çeÅŸitli renklerden meydana gelen çiçekler ne kadar büyük bir servetse farklı diller de o kadar büyük bir servettir...Tek tür çiçeÄŸin varlığı ne Tek dil tek düzeysizliktir. Sıkıcılıktır. Ä°limsizliktir. |
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |