EÄžTÄ°M- MAÄžRÄ°F ve Ä°RFAN
Necati Çavdar-serbest gazeteci
Hanım lokalleri, aile ve gençlik merkezleri, belediyelerin yaptığı sosyal çalışmaların başında gelen iÅŸler oldu. Zira belediyeler; halktan aldıklarını ilk defa doÄŸrudan halka veriyorlar. Böylece daralan, bunalan ÅŸehir halkının sosyalleÅŸmesinde önemli katkı saÄŸlıyorlar. Biz her zaman ki gibi Ankara BüyükÅŸehir Belediyesi’nin “Aile Merkezi”, ‘ihtiyarlar’ bölümünde bilgisayar başındayız:
Kimler yok ki Ev hanımları.. Ä°ÅŸçiler.. Çiftçiler Memur emeklileri Kimi üst düzey görev yapmış bürokratlar. Profesöründen ilkokul öÄŸretmenliÄŸine kadar öÄŸretim ordusunun çeÅŸitli kademelerinde görev almış insanlar. Ve diÄŸer meslek erbaplarından, çoÄŸu emekli 50 yaÅŸ üstü amcalar, teyzeler.. Aile merkezinde BüyükÅŸehir Belediyesinin sunduÄŸu, müzik, resim, spor, diksiyon, bilgisayar, oyun gibi çok çeÅŸitli aktivitelere katılıp, kimi boÅŸ zaman deÄŸerlendiriyor kimi zamanında ulaÅŸamadıkları bilgi –becerileri ediniyorlar. Burası, çocuk,engelli, yetiÅŸkin ve ihtiyarlar bölümleri ile tam bir rehabilitasyon merkezi.. Ancak konum o deÄŸil. 26 Nisan 2009 günü “Aile Merkezi”nde “23 Nisan haftası” nedeni ile miniklerin sergileyecekleri çeÅŸitli etkinlikler oldu. DeÄŸiÅŸik okullardan çocuklar hazırlandıkları konulardaki becerilerini izleyenlere sundular. Guruplardan biri, sunum öncesi beklemek için “Ä°htiyarların” bilgisayar bölümüne daldılar. Aman ne gürültü.. Arkasından bir hanım geldi. Sesler azaldı. O hanımın sesi ile derhal sesizlik baÅŸladı. Ve – konuÅŸması- hareketleri ile öÄŸretmenleri olduÄŸunu kesine yakın kanaat sahibi kılan – hanımın “Bilgisayarlara kesinlikle el sürmeyeceksiniz” talimatı geldi. El sürülse ne olacak ise? O, çekti gitti. Çocuklar, yine baÅŸladı konuÅŸmaya, kaynaÅŸmaya. Bir birini duymak adına çıkardıkları sesler gürültü kapsamı içinde.. Hocaları geldiÄŸinde, “çıt” yok. Ve hocalarının bet sesi yine yankılandı: “ Ben bilgisayarlara el sürmeyeceksiniz dedim. Siz ÅŸifresini bile açmışsınız!” Bir kere hocaları, çocuklara neden bilgisayarlara dokunmamaları gerektiÄŸini izah bile etmedi. O, bazı çocukların bilgisayarlara ulaÅŸmak için ne zahmet çektiklerini unutarak sadece kendi isteÄŸini “dikte” edip, çekip gitti Ve zannediyordu ki bilgisayarlar, ÅŸifreli..O, kilidi bilmeyen kullanamaz.Oysa internetle istenilen yere rahatça eriÅŸebilinecek kamuya açık bilgisayarlardı.. … Çocukların kendi aralarındaki koÅŸturma ve konuÅŸmalarına baksanız sanki hep kendileri var. Oysa hemen hepsi önlerindeki ekrana kilitli, hem de bırakın babalarını dedeleri- ebeleri yaÅŸlarında en az 10 kiÅŸi oturuyordu. Biraz önce hocaları gelince susan çocuklar için çeÅŸitli meslek guruplarından saçları aklaÅŸmış hemen hepsi 50 yaÅŸ üstü insanlar sanki “yok”. Kimsenin umurunda deÄŸil. Hepside kuÅŸlar gibi özgür, cıvıl cıvıl. Özgürlüklerini bütün serbestliÄŸi ile kana kana yaÅŸamak adına çırpınıyorlar. Biraz sonra birileri bir top balon ile geldi. Balona hücum eden çocuklar; elinde balon yumağı olanın çevresine toplanıp hep bir ağızdan aynı isteÄŸi avazları çıktığınca dile getirerek balon almak için çaba harcıyorlar. Çocuklardan bir kaçına,”Hangi okuldan geldiniz. Ne yapacaksınız ?” ÅŸeklinde soru sordum. Bağırıp çağırarak birbirleri ile iletiÅŸim kuran, top alabilmek için topluca ses çıkaranlar sanki kendilerine sorulmamış gibi suskunlar.. Bazılarının yüzü kızarıyor.. Ama sesizler. Biraz önce ve sonra hep birlikte bağıran, çağıran onlar deÄŸil sanki Toplu istek ve davranışta hep beraber hareket edenler, tek tek iliÅŸkide yoklar Tek baÅŸlarına davranışta sanki dilerini yutmuÅŸlar. KonuÅŸabilenlerde kem küm..Ve suçlu gibi.. Yani toplu tepki ve eylemde; birlikte varlar. Ancak ferdi iÅŸlerde; yoklar. Topluluk içinde kaybolurken, bireysellikte, farklı olmak da sıfır çekiyorlar. Bu tavırları, ilginç geldi. Onların kimilerine göre gürültüsüne aldırış etmeyen, anlayışla karşılayan.. Ya da “Neme lazım?” tarzından ses çıkarmayanlar olduÄŸu gibi müdahale edende olamadı deÄŸil. KilitlendiÄŸi bilgisayar ekranına sırtını dönen Mustafa Hoca; —Susun. Bu kadar da olmaz. Bak insanlar var” diye parladı. Aldıran kim.. Çocuklar çocukça eylemlerine devam ettiler. Daha da sinirlendiÄŸi yüzünün rengine vuran Mustafa Hoca’nın, -“Biliyor musunuz?..Bende öÄŸretmenim” demesi, çocukların çoÄŸunun susamasına hatta yönlerini Mustafa hocaya çevirerek dikkat kesilmelerine yetti.. Mustafa hoca, ancak bu ÅŸekilde söyleyebileceklerini söyleyebildi. Ve dahi “Bir zamanlar öÄŸretmen olduÄŸunu” onlara anlattı.. Bilgisayarlara kilitlenerek çevreyle ilgisini kesen ve kesmiÅŸ gibi olanlara, kendisini tanımayanlara eski bir “eÄŸitimci olduÄŸunu” bi hakkın öÄŸretti. Ve de “Ben iÅŸte bunun için emekli oldum. Çünkü kimseyi dinlemiyorlar” “Bırakın çocukları.. Orada sus. Burada sus. Burada sus diyorlar.. Bakın soru soruyoruz cevap bile veremiyorlar. Korkutmayın..Birazda rahat olsunlar” dememiz üzerine; “Bunlar eÄŸitimsiz.EÄŸitmek lazım“ demez mi? ………. Mustafa hocanın “eÄŸitilmemiÅŸler” sözüne itiraz ederek,”eÄŸitim” insana deÄŸil hayvana yakışır. “Ä°nsan bilgilendirilir. EÄŸitilen robotlaşır. Bu yönü ile de hayvana, eÄŸitim verirsiz” dedik. Ve Abdulkadir hocanın iki tarafı iÅŸtahlandırmasıyla tartışma sürdü.. Mustafa hoca, hala “insanın eÄŸitilmesi gerektiÄŸini” söylüyor..… ….. Peki bu eÄŸitim ne idi? Hocaları gelince toptan susulan.. Otorite –hoca- gidince toptan farklılaşılan bir yapı neyin eseri? .. Biz yıllarca sözde “eÄŸitim “ veriyoruz.. Ä°ÅŸte manzara ortada.. Bence insan eÄŸitilmemeli. Çünkü o bir nesne deÄŸil. O, duyguları, aklı, muhakeme gücü,seziÅŸleri olan diÄŸer yaratıklardan farklı olan insan.Ve deÄŸiÅŸmez, deÄŸiÅŸtirilemez tabi kanun ve irade ile ortaya konduÄŸu gibi “eÅŸrefi mahluk” Yaratılmışların en üstünü, ÅŸereflisi. Ä°nsana bilgi verirsiniz. ÖÄŸretirsiniz. Kullanma, kabullenme, öÄŸrendiklerini hayata geçirme kendine kalmış. O, teklif edilmeye deÄŸer bir varlık. Dikte edilmeye deÄŸer deÄŸil. EÄŸitimde, belirli yönlendirme yapılarak eÄŸitenin belirlediÄŸi bir kalıba sokma anlayışı vardır.Dikte etme-edilme vardır. Ä°nansın tek tipleÅŸtirilmesi. Aynı düÅŸünmesi. Aynı hareket etmesi. Aynı giymesi Aynı ÅŸeyleri tüketmesi. EÄŸitenin amacına hizmet eder hale gelmesi. Yani makine yada robotlaÅŸması söz konusu. Akıl yok. Mukayese yok..Ä°tiraz ve eleÅŸtiri yok. EÄŸitimcisinin insafına kalmış..Ne yöne salarsa salar. Zira eÄŸitim; en basit anlamıyla davranışları deÄŸiÅŸtirme sanatı. Yani bireyde eÄŸitenin istendiÄŸi davranışların yerleÅŸmesi, eÄŸitimcisince olumsuz davranışların sonlandırılması amacıyla sürdürülen sistematik bir program. EÄŸitim; kiÅŸiyi aklı, duyguları ve davranışlarıyla bir bütün olarak ele alarak bir oluÅŸturma ve yönlendirme sürecine tabi tutar. ÖÄŸretme, bilgi verme eÄŸitimle aynı deÄŸil ki Onda teklif var. Orada baÅŸtan kabul yok. EÄŸitme bu anlamda insana deÄŸil ancak hayvana yakışır bir uygulama.. Ya da diktatoryalar da kalabalıkları ÅŸeflerin istediÄŸi kalıba sokma ameliyesi. Tıpkı bir zamanların deÄŸiÅŸmez, hatta “ebedi “sayılan ÅŸeflerin; Hitlerin, Musoloni’n, Lenin ve Stalin metodu ..Ve onlardan ÅŸöyle böyle etkilenen diÄŸer çaÄŸdaÅŸları diktatörlerin denemeleri, kimi kuruntularının tecrübe edilmesi..Ve de sömürge ülkelerinin her türlü varlığını patronlarına peÅŸkeÅŸ çekmenin baÅŸka bir efsunlu adı “eÄŸitim”.. Ne eÄŸitilene ne de eÄŸitene faydası olmayan zorlamalar. Ama milletlere, insanlara çok ÅŸeyler kaybettiren sıkıntılar.. Demokrasi ve çoÄŸulculuk.. Hele hele insanı “en kamil” yaratık gören anlayış, eÄŸitmeyi, eÄŸitilmeyi kabullenemez. EÄŸitim, az geliÅŸmiÅŸ ülkelerin ve diktatoryaların efendileri adına halklarına giydirdikleri deli gömlekleri.. Ve yer yer zulme varan uygulama aracı.. Ülkemizde maarif bakanlığının eÄŸitim bakanlığı ÅŸekline getirilmesi bile ilginç.. Zira eÄŸitim, insanları belli amaç için yönlendirmek adına istenen kalıba sokma iÅŸi. Oysa “marif “, “eÄŸtimle”eÅŸ anlamlı bile deÄŸil. Maarif: Tahsil ile elde edilen ilim, malûmat, bilgi. Bu bilgilerle elde edilen kiÅŸinin isteÄŸine, kabiliyetine göre ÅŸekillenen “Maharet. Üstatlık. Hüner. Kültür” anlamına geliyor. Bununla da iÅŸ bitmiyor. Ä°nsanın irfan sahibi de olması hoÅŸ. Ä°rfan sahibi olmak içinde illa tahsil gerekmiyor. Çünkü Ä°rfan; Bilme, anlama,kültür, üterim, tecrübe ve zekadan ileri gelen zihni bir olgunluk, doygunluk.. Tasavvuf ve felsefe de ise evrenin sırlarını bilme gücü. Ä°nsanı eÄŸitebilir, öÄŸrettir, bilgi sahibi yapmak için yılarca tahsil hayatlarında çürütebilirsiniz, ancak o irfan sahibi olmayabilir. Çünkü sosyoloji, psikoloji, biyoloji ve sosyal antropoloji ilimlerinin tespitleri ile sabittir ki insan yalnız fizyolojik yapıdan ibaret deÄŸildir. Hiç tahsil hayatı yaÅŸamamış biri de pek ala irfan sahibi olabilir. Ä°limde “bilmek” olmaz ise olmaz ÅŸart iken irfan da insanın kendi ÅŸart ve kabiliyetleri ile düÅŸünüp, inceleyerek kazandığı bilmedir. Ä°rfan sahipleri çok kere birbirinden, beslendikleri kaynaklarda bile habersiz oldukları halde insanlığı bir bütün olarak algılayıp insanlık deÄŸerlerine nerede olursa olsun duyarlı olmakla ortak tavırlar gösterirler. Ariflerin irfanı marifet olarak meyvesini verir.Onlar eserden eser sahibine ulaÅŸmak için mücadele ederler. Kimi sosyal olaylar “bilimsellik” ya da “eÄŸtim” kılıfı içinde üstü kapatılıyor. EÄŸitimde; bilmek, farkına varmak yoktur. Verileni kabul esastır. Bilmek de idrak olmazsa olmaz ÅŸarttır. Varlıkları ve oluÅŸları bilmekle ilim olur. Bazıları iÅŸin tekniÄŸine, ÅŸekil ÅŸartının yerine getirilmesine bile bilim ve ilim desede bu yeter mi? Ä°ÅŸte ABD’den dünyaya dalga dalga yayılan ekonomik kriz.. ABD de ve diÄŸer ülkelerde bunca ilim-bilim adamı. TeÅŸkilatları.. Bilseler, önceden tedbir almazlar mı? Muhasebe kayıtlarının nasıl yapılacağını yani hesap ÅŸartlarını bilim-ilim sananlar elbette yaÅŸanan ekonomik krizi bilemezler. Çünkü sosyal olayların çoÄŸu bilimle- ilimle olmaz. Onlar yön ve ÅŸekil veremezler. Olsa olsa kudretle olabilir. Ä°limle ancak malum olan, var olan, olabilecekler açıklanabilir. Olmayan mümkün deÄŸil.. ÇoÄŸu da malumat ile bilgiyi eÅŸ koÅŸar. Oda ayrı bir ÅŸey.. Bilgide tenkit etme ve hükümler verme kabiliyetini inkiÅŸaf – geliÅŸtirme –ettirme esas iken eÄŸitimde bu yoktur. EÄŸitimde sadece “kabu”l esastır. Bu anlamı ile aslında aklın askıya alınması yani insanın uyutma ve uyuÅŸturma iÅŸidir. Çok kere bilgi ve kültürü de aynı sayarız. Ä°rfan yerine,”kültür” deriz.. Malumat kırıntılarını kültür zannederiz. Oysa Fransızca bir kelime olan kültür; her hangi bir konuda kazanılan sistemli ve geniÅŸ bilgi demektir. Ä°lim ve irfan, dolayısıyla kültür en anlamlı ifadesini bu kelimede bulur. Ä°rfan da; bilmek ve anlamak manaları olmakla birlikte, eÄŸitim ve öÄŸretimle elde edilemeyen gerçeÄŸi, sezerek idrak etme gücü de söz konusudur. Kültürde böyle bir durum yoktur.
Bu noktada Ömer Seyfettin'in öÄŸretmen arkadaÅŸlarıyla giriÅŸtiÄŸi “alim-arif “ tartışmasını hatırlamakta fayda var. Ömer Seyfettin; Ä°kinci Dünya Harbi yıllarında öÄŸretmendir. Bir ara öÄŸretmenler odasında otururken,
— ArkadaÅŸlar, der, bu millet âlim deÄŸildir ama âriftir. Bu irfanı sayesinde pek çok ÅŸeyi okumuÅŸlardan daha iyi sezer, fark eder ve bilir.
Arkadaşları itirazı basar:
— Olur mu öyle ÅŸey! Ä°lmi olmayanın irfânı mı olurmuÅŸ?., derler.
Harp yılları olduÄŸu için de, iktisadî ve ticarî hayat durgun, yokluk ve sıkıntı had safhadadır. Åžekersizlikten çaylar bile kuru üzümle, pekmezle içilmektedir. Bu durumu deÄŸerlendiren Ömer Seyfettin,
— Müjde arkadaÅŸlar! der. Almanya'dan bilmem kaç ton ÅŸeker geliyormuÅŸ, çayları kuru üzümle içmekten kurtuluyoruz!
Bunu duyan öÄŸretmenler, sevinçten yerlerinden fırlar ve bu haberi avuçlarını patlatırcasına alkışlarlar!..
Ama o da ne? Tam bu esnada kapı önünde bulunan hademe de en ufak bir reaksiyon görülmemekte. Ömer Seyfettin bu defa hademeye döner ve;
— Sen niye sevinmiyorsun, ÅŸekere ihtiyacın yok mu? diye sorar.
Hademenin verdiÄŸi cevap arifanedir:
— BoÅŸ versene Bey'im, der, kel merhemi bulsa kendi başına sürecek! Almanya harp ediyor, düÅŸünsene... Åžekeri nerden bulup da bize gönderecek!?
Bu cevap üzerine Ömer Seyfettin, irfandan mahrum olan arkadaÅŸlarına dönerek,
— Ä°ÅŸte der, beyler, âlimle ârifin, ilimle irfânın farkı... ***
Ayrıca irfan’ın, tasavvufî yönü de vardır; Ä°lâhî bir feyiz olarak yada belli alanlarda o konuya yoÄŸunlaÅŸarak; kâinata, hayat ve varlıklara ait birtakım sırlara vâkıf olup, bilme hasletidir..
Nasıl ki her sistematik programın olmazsa olmazları varsa elbette ki eÄŸitim sisteminin de olmazsa olmazları var; disiplin bunun başında gelir. Sonuç olarak insan duyarlılığının “özgür, kendisini ifade edebilen, kendini tanıyan, sorumluluk sahibi olan, görev bilinci geliÅŸmiÅŸ, özgüveni yüksek, özsaygılı bireyler yetiÅŸtirmek için” eÄŸitime deÄŸil bilgiye ihtiyacı vardır. Ä°stenilen davranışa sevk edecek bilgiyi yükleyerek insanı robotlaÅŸtırmak bir milleti toplu davranışa itmek içinde mutlaka eÄŸitilmesi gerek. Hakim kültürler; birer zulüm kültürü haline gelmiÅŸ ve insanı insanlık dışı bir kültüre doÄŸru itmektedir. Geri kalmış ülkelerin emrine girdikleri yada onlara ÅŸirin görünme sevdası ile azat kabul etmez yöneticileri, insanlarını onlara göre yetiÅŸtirmek için eÄŸitmektedirler. Sömürge ya da yarı sömürgelere bakın. Efendileri gitse bile onlar efendilerinin izinde Onlara göre eÄŸitiliyorlar Hatta birçok millet kendi dilinde deÄŸil efendilerinin dilinde resmi konuÅŸmaları yaparak insanlarını o dilde eÄŸitiyor. Fakat eÄŸitilenler nedense bir türlü efendilerinin seviyelerine çıkamıyor. Ne Hint kıtası Ä°ngiltere seviyesinde.Ne de Cezayir, Raunda; o kadar eÄŸitilmelerine raÄŸmen Fransa seviyesine çıkabildi.. Türkiye, kendisine sınır dikte edenlerin arzularına göre yazısını, dilini, deÄŸerler sistemini deÄŸiÅŸtirdi, “Cumhuriyet projesi” yutturmacası ile insanımızı “batılı”ya uygun “eÄŸitime” tabi tuttu. GeldiÄŸimiz nokta ortada.. Siyasal yapılar da öyle. Sömürgeciler, iÅŸgalciler, çekilirken, sözde “huzur bulmaları için” bir ev ödevi veriyor. Ä°lla “anayasa yapacaksınız. Yapın da görelim.. Ve bu ÅŸartlarda ülkenizden çekilelim” diye.. Åžimdi Irak’a getirilen “özgürlük ve demokrasi” gibi model dayatıyorlar. Efendilerine göre hazırlanan anayasalar o milletlere, devletçiklere bir türlü huzur getirmiyor. Oysa, mesela Ä°ngiltere’ye,; “Bize anayasa dayatıyorsunuz. Neden sizde anayasa yok. Bize illa seçimle gelen cumhuriyet diyorsunuz. Sizde mutlakıyete yakın meÅŸrutiyet neden Eski sömürgeler, bu tür soruları Belçika’ya, Hollanda’ya, Ä°sveç’e.. sormuyor.Akıl bile edemiyor. Onların istediÄŸi gibi seçim turları atıyoruz, onlar gibi demokratikleÅŸmeyip “anayasal” bariyerlere çarpıyoruz. Halk “hâkimiyeti” deÄŸil, birilerinin iradesi galip geliyor. Halkın seçtikleri “hakimlerin iradesine” tabi oluyor. Yoksa ”anayasal “engele takılarak iktidara layık bulunmuyor.. … Oysa her milletin milli hüviyeti,sosyal yapısı farklı olduÄŸu gibi her insanda farklı yapıdadır.Farklı anlayıştadır. Mesele; farkı, kabul ederek farklılığı faydaya çevirmektir. Milli EÄŸitim, maarif kelimesinin yanında çok cılız kalıyor Sadece kanun zoruna dayanan tedbirlerle yapılan eÄŸitim milletin hayrına sonuç vermiyor. Milletin irfanına, mili kültürüne saygılı müspet ilimlerin iÅŸtirakiyle yürüyen bir maarif sisteminin varlığı ne kadarda gerekli.. Eski Yunan, görkemli medeniyetine raÄŸmen “Site” dışındakileri insan saymıyordu. Ä°nsanını “Köleler ve efendileri” diye ona göre eÄŸitiyordu. Romalılar buna benzer bir prensibi hukuk kaidesi olarak ortaya koymuÅŸlardı. Güçlünün haklılığı prensibi.. Hrıstiyanlığın “tabiatı” inkâra kadar giden görüÅŸüne tepki olarak doÄŸan Rönesans’ta insanları zevk ve madde düÅŸkünü olmaktan öteye götüremedi. Aristokrasi yıkıldıysa da insanı yücelttiÄŸini sanan “Hümanizm” insanlığı hüsrana götürdü. Ä°nsanı, eÅŸyayı tüm varlıkları amacına uygun “eÄŸitmeye” kalkan “Marksist-Leninist- Maocu” sistemin hali ortada.. Mesela, Hikmet Sami Türk’e saldıran geç kız.?.. Veya Bostancı’da onca teÅŸkilatlı kuvvetlere karşı Ä°stanbul’u savaÅŸ alanı haline getiren.. Tam “eÄŸitimli” deÄŸil mi? EÄŸitim, insana insani deÄŸerler katmaz belki de “eÄŸiten” sahibinin –amacına hizmet adına- uzatacağı yaÄŸlı kemiÄŸe kendini feda etme pahasına hayvanlaÅŸtırır.Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriÅŸ yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |