( www.kimyaokulları.com adlı siteden alınmıştır.) M. Postan Cambridge Üniversitesi, Ekonomi Tarihi Profesörü OrtaçaÄŸların, klasik dönemin bilimsel birikimini daha sonraki dönemlerin kullanımı için koruduÄŸu genellikle kabul edilir. Bu yargı OrtaçaÄŸ uygarlığının, bilim yönünden hem baÅŸarısını hem de baÅŸarısızlığını dile getirir. BaÅŸarısı, dolaylı olması nedeniyle daha da büyüktür. OrtaçaÄŸ insanları yaÅŸadıkları Batı imparatorluÄŸunda, Arapların doÄŸu kesiminde buldukları ölçüde zengin bir bilim geleneÄŸine sahip deÄŸillerdi. Batı kesiminde bilim daha sonra. 12'nci ve 13'üncü yüzyıllarda Arap ve Yahudilerin etkisiyle baÅŸladı. O dönemde kendilerine o denli uzak ve yabancı insanlardan bilimsel bir kültürü almak ve özümsemek gerçekten küçümsenebilecek bir basarı deÄŸildir. Ama, sadece bu kadar, daha fazla deÄŸil. Bir kez aldıkları bilimi pek zenginleÅŸtirdikleri söylenemez. Nitekim bilime katkıları o denli azdı ki. bilim tarihçileri ortaçaÄŸları bir duraklama dönemi saymakta birleÅŸirler. Gerçi bu duraklamada hiçbir kıpırdama yoktu denemez. OrtaçaÄŸ insanları yüzyıllar boyunca bir ölçüde pratik el sanatlarını, biraz da doÄŸa bilgilerini geliÅŸtirmekten geri kalmadılar. Hatta 12'nci ve 13'ûncü yüzyıllardaki baÅŸarıları, bilimsel bir uyanma ya da rönesanstan söz etmemize olanak verecek derecede önemliydi. Bu uyanışın sonucu olarak bilimsel alanda daha önceki düzeyi çok aÅŸan bir bilgi birikimi oluÅŸtu. On birinci yüzyılın baÅŸlarında bile matematik bilgisi basit hesaplamalardan, Pythagoras öncesi geometriye ait birkaç önermeden, "abaküs" denen sayma çerçevesi ile ondalık kesirler bilgisinden ileri geçmiyordu.
Oysa, 13'üncü yüzyılın sonlarına gelindiÄŸinde durum deÄŸiÅŸmiÅŸtir Matematikçiler artık Pythagoras geometrisinin üst düzeydeki problemleriyle uÄŸraÅŸmakta, konilerin kesiÅŸmeleri yoluyla kübik denklemlerin çözümüne yaklaÅŸmakta, küresel trigonometriyi tartışmakta, hatta diferansiyel hesaplar yönteminin eÅŸiÄŸine adım atmış bulunmaktaydılar. Aynı, dönemde, astrologlar yalnız antik dünyaya ait Batlamyus (Ptolemy) astronomisini özümsemekle kalmamışlar, aynı zamanda, göklerin haritasını çıkarmayı, gezegen ve yıldızların geçiÅŸ yollarını da öÄŸrenerek Kopernik’in büyük devrimine yol açmışlardır. Gene o dönemde simyagerlerin, metal ve gazların özelliklerine iliÅŸkin kimi yeni bilgilere ulaÅŸtıklarını görüyoruz, öte yandan, iÅŸlenmiÅŸ büyülü ya da deÄŸerli taÅŸ listeleriyle yararlı bitki ve özellikle hayvanların huy ve özelliklerine, iliÅŸkin alegorik masal koleksiyonları, o dönemin daha sonra 16 ncı ve 17 nci yüzyıllarda botanik ve zoolojide giriÅŸilen büyük sınıflama çalışmalarına zemin hazırlayan etkinlikleriydi. Kimi araÅŸtırıcı ve meraklı kiÅŸiler daha da ileri gitmiÅŸlerdi. Pek çoÄŸumuz II. Frederick’in hayvanlar üzerindeki teÅŸrih (diseksiyon) çalışmalarını duymuÅŸuzdur, ama bu tür araÅŸtırmalara giriÅŸen bir tek o deÄŸildi. Gerçekten ortaçaÄŸların sonuna geldiÄŸimizde, büyük ölçüde anatomide, biraz da insan fizyolojisinde, önemli bir bilgi birikimiyle karşılaÅŸmaktayız. Hatta ilkel düzeyde de olsa, yer yer birtakım deneysel çalışmaların da yapıldığı gözden kaçmıyor. Daha pratik düzeyde de. kayda deÄŸer bazı teknik ilerlemelere tanık olmaktayız. ÖrneÄŸin, karanlık çaÄŸ dediÄŸimiz ortaçaÄŸların başında, çiftçiler o dönem için yepyeni bir sistem olan bir tarımsal tekniÄŸi icat edecek ya da hiç deÄŸilse, benimseyecek kadar atılım gücü göstermiÅŸlerdi. Ä°ki veya üç tarla düzeni ile ekin rotasyonuna dayanan bu sistem ağır tekerlekli pulluk, daha da önemlisi, hayvanları omuzlarından koÅŸumlamak gibi Romalılarca bilinmeyen, bilinse bile kullanılmayan, yenilikleri içeriyordu. Aynı dönemde, Avrupa'nın pek çok ülkesinde üstten vuruÅŸlu deÄŸirmen çarkı ve diÅŸli çarklı transmisyon ile donatılmış büyük su deÄŸirmenleri, Ä°rlanda ya da Norse tipi denen küçük yatay su deÄŸirmenlerinin yerini almıştır. Gene olasıdır ki, 10'uncu ve 11'inci yüzyıllarda Hollanda'da, 12'nci ve 13'üncü yüzyıllarda DoÄŸu Almanya'da denizden toprak kazanıldığı sıralarda köylüler daha düzenli yerleÅŸim biçimlerine, ileri bir kanalizasyon sistemine, hatta daha yoÄŸun bir tarıma geçmiÅŸ olsunlar. Dahası var: Madencilikte, savaÅŸ araçlarının yapımında, özellikle kuÅŸatma yöntemlerinde büyük teknik ilerlemelere tanık olmaktayız. OrtaçaÄŸ pratik sanatları içinde en önemli yeri tutan görkemli bina inÅŸaatındaki geliÅŸmeler ise göz kamaÅŸtırıcıdır. Denebilir ki, bina inÅŸaat tekniÄŸinde o dönemde saÄŸlanan geliÅŸme, o dönemi izleyen beÅŸ yüz yıllık sürede gözlemlediÄŸimiz Rönesans mimarisinden, hatta günümüzdeki betonarme inÅŸaat tekniÄŸinden daha ileri ve hızlı olmuÅŸtur. Görülüyor ki. ortaçaÄŸlar hem entelektüel, hem de teknik düzeylerde bazı geliÅŸmeler kaydetmiÅŸtir. Ne var ki, dönemin geniÅŸ yaÅŸam panoraması ya da, M.Ö. IV. yüzyıldaki Antik Yunan ve onu izleyen Helenistik çaÄŸ biliminin baÅŸarılarıyla karşılaÅŸtırıldığında bu geliÅŸmeler sönük kalmakta; 17'nci yüzyılın bilimsel etkinliÄŸi karşısında ise büsbütün önemsiz görünmektedir. Peki bu durgunluÄŸu nasıl açıklayabiliriz? Bu soruya deÄŸiÅŸik pek çok yanıt verilebilir, verilmiÅŸtir de. Fakat çoÄŸunda ortak nokta, ortaçaÄŸ yaÅŸamında "bilimsel özendirme" diye nitelemek istediÄŸim tutumun yokluÄŸu üzerinde toplanmaktadır. Bilimsel geliÅŸmeye yol açan temel etkenler konusunda bilim tarihçileri ve bilim felsefecileri çoÄŸu kez anlaÅŸmazlığa düÅŸerler. Kimine göre, temel etken kiÅŸilerin evreni anlama ya da gerçeÄŸi bulma tutkusudur. Kimi ise. bilimsel geliÅŸmeyi, insanların doÄŸaya egemen olma yolundaki çabalarının, üretim araç ve yöntemlerindeki ilerlemelerin bir sonucu sayar. Bu tartışmada ÅŸu ya da bu yanı tutmak niyetinde deÄŸilim; ancak ortaçaÄŸların ve entelektüel ilgi, ne de pratik kaygı yönünden yeterli bir düzeye eriÅŸtiÄŸi kolayca söylenemez. Ä°ki yönden de baÅŸarısız kalmıştır kanımca. Entelektüel baÅŸarısızlığı açıklamak daha kolay görünmektedir. OrtaçaÄŸlar, bir inanç dönemidir: Bu niteliÄŸi ile bilimsel düÅŸünmeye yönelik olması beklenemez. Gerçi, bilim yasaklanmış deÄŸildi. Bilim adamlarına suçlu gözüyle bakılmıyordu.. Bilimsel düÅŸüncelerinden ötürü kovuÅŸturmaya uÄŸrayan pek az kimse vardı. Daha fazla da olamazdı, çünkü bilimle uÄŸraÅŸanlar zaten parmakla sayılabilecek kadar azdı. Bu demek deÄŸildir, ki, "entelektüel dev" diye niteleyebileceÄŸimiz hiç kimse yoktu. KuÅŸkusuz vardı; ancak kendini inanca bırakmış bir dönemde üstün yetenekli kiÅŸiler de uÄŸraÅŸ ve ilgilerini inanç dünyasında bulmuÅŸlardı. Dinsel konuların açıklanması, dogmalar üzerindeki tartışmalar ve dinsel zaferler - iÅŸte herkes gibi onları da meÅŸgul eden sorunlar bunlardı. Kısacası, bilim gibi bir uÄŸraÅŸ için ne zamanları ne de ilgileri vardı. Üstelik bilim gibi bayağı ve sıradan bir iÅŸle uÄŸraÅŸmak için neden de yoktu. Dinsel dogmaların gücünü ve bütünlüÄŸünü sürdürdüÄŸü bir dönemde, entelektüel sorunlarla bilimsel yöntemlerin en azından önemsiz sayılması kaçınılmazdı. BilindiÄŸi gibi, bilimsel araÅŸtırmanın amacı bize evreni, evrenin iÅŸleyiÅŸ ve kökenini açıklayan kapsamlı bir kuram oluÅŸturmaktır. Oysa ortaçaÄŸlarda böyle bir araÅŸtırma ve açıklama çabasına gerek var mıydı? Ä°nsanlar, o zaman, dünyanın nasıl oluÅŸtuÄŸu, ne amaçla, hangi araçlarla ve nasıl yönetildiÄŸi konularında istedikleri açıklamaları, tümüyle, Tanrı kavramında, Ä°ncil'in Yaratılış'a iliÅŸkin öykülerinde ve her ÅŸeye egemen yüce Tanrısal istenç öÄŸretisinde bulmuyorlar mıydı? Tüm duygusal doyuruculuÄŸu ve bütünlüÄŸüyle, bir açıklama varken, yorucu ve sıkıntılı bir çalışmaya girip yeni bir kuram oluÅŸturma çekici olabilir miydi? Entelektüel özendirme yokluÄŸuna iliÅŸkin söylediklerimizi kesip, pratik alana bakalım. Aynı ilgisizliÄŸi burada da bulmaktayız. DoÄŸayı daha iyi anlama pratik alandaki geliÅŸmelerden beklenemezdi;, çünkü, teknik geliÅŸmeler zaten çok azdı. OrtaçaÄŸ meslekleri yüzyıllarca önemli bir deÄŸiÅŸikliÄŸe uÄŸramadan aynı yöntemlerle sürüp gitmiÅŸtir. 11'inci yüzyılın sonlarındaki büyük geliÅŸmeden sonra, Avrupa'nın büyük bir bölümünde tarım tam bir duraklama dönemine girmiÅŸtir. Demir iÅŸleme, dokuma ve çömlekçilik 'iÅŸlerinde zaman zaman kimi geliÅŸmelere rastlamak olasıdır; ne var ki, ortaçaÄŸlar bütünüyle göz önüne alındığında teknik geliÅŸmelerin son derece yavaÅŸ ve yetersiz bir düzeyde kaldığı gözden kaçmaz. Bu durumdan en baÅŸta o dönemin ekonomik düzenini sorumlu tutmak gerekir. Yüzyıllarca yaÅŸam, bu arada ekonomik etkinlikler, sıkı bürokratik kurallar ağı içinde sarılmıştı. Köylerde bu kurallar, yarıcıların toprak aÄŸasına karşı olan sorumluluklarını düzenlemek için gerekliydi. Ayrıca, köy topluluÄŸunu oluÅŸturan kiÅŸilerin hakları, ödev ve borçları da sıkı kurallarla belirlenmiÅŸti. Kentlerin pek çoÄŸunda da durum farklı deÄŸildi: Aşın kazançları önlemek, fiyat ve kalite denetimini saÄŸlamak, ücretleri belli bir düzeyde tutmak ve özelikle iÅŸ sahiplerini rekabete karşı korumak bir yığın yasa ve kuralların konmasına yol açmıştı. Ne var ki, ne amaçla olursa olsun, konan kurallar teknik geliÅŸmeleri tıkamıştı. Çünkü, yasa ve kurallar, eldeki teknik yöntemler çerçevesinde oluÅŸturulduÄŸundan, yeni buluÅŸ ve geliÅŸmelere olanak tanımıyordu. Üstelik denetim ve koruma eÄŸilimi o denli kök salmış, öylesine ileri gitmiÅŸti ki. her iÅŸkolunda teknik yöntemler tam bir gizlilik içinde tutuluyordu. OrtaçaÄŸ loncaları kendilerine "gizemli" bir görünüm vermeye özen gösterir, öyle kalmak isterlerdi. Bir örnek olsun diye Bolonya (Bologna) ipek endüstrisini ele alalım. Son derece zengin ve tüm Avrupa'da ünlü olan bu endüstri, baÅŸlangıçta yeniliklere açıktı; pek çok yeni araç ve süreçlerden yararlanabiliyordu. Ancak gizlilik burada da etkisini gösterdi; örneÄŸin, Bolonya'lı Borghesano'nun 1272'de icat ettiÄŸi ipek atma makinesi (ki, Bolonya ipek endüstrisinde ortaçaÄŸların sonlarına doÄŸru geniÅŸ ölçüde kullanılmıştır) 1538'e gelinceye dek gizli tutulmuÅŸ, Bolonya dışında bilinmemiÅŸtir. Makinenin yaygınlık kazanması, 17'nci yüzyılda bir Ä°ngiliz'in, gizli tutulan tasarımı hileyle ele geçirmesinden sonra olur. Bu sıkı gizlilik yerel sanatların pek çoÄŸunda vardı. Bilginin bir giz olarak saklanması, örneÄŸin madencilik ve kumaÅŸ dokumacılığı gibi ileri tekniÄŸe dayalı endüstrilerin belli merkezler dışına yayılmasını önlemiÅŸti. Bilgi alışveriÅŸine yalnızca göç ya da yeni yerleÅŸim durumlarında olanak vardı. Endüstri ve pratik sanat kollarında bin bir güçlükle oluÅŸturulan bilgilere, bu durumda bilim dünyasının yabancı kalması kaçınılmazdı, öte yandan bilim adamlarının ulaÅŸtıkları birtakım sonuçlar da gene bu yüzden endüstriyi etkilemekten uzak kalmıştı. Nitekim; demirin baÅŸlıca özellikleri, bu arada esnekliÄŸi, daha ortaçaÄŸların baÅŸlangıcında keÅŸfedilmiÅŸti; ne var ki, 15'inci yüzyıla gelinceye dek spiral yay'ın 17'nci yüzyıla gelinceye dek de yaprak yayın bilindiÄŸine iliÅŸkin ortada hiçbir belirti yoktur. Arap rakamlarının Avrupa'ya geçiÅŸinden yüzyıllar geçmesine, bu rakamların kullanışlığını açıklayan kitapların yayımlanmasından hiç deÄŸilse yüz elli yıl geçmesine karşın, ticaret ve devlet muhasebesinde hesapların kullanışsız Roma rakamlarıyla yapılması sürdürülmüÅŸtür, öte yandan, endüstride pompanın, özellikle basit şırınga tipi pompanın kullanılmasından yüzyıllar geçmesine karşın teorik mekanik, boÅŸluk kavramından yararlanamaması nedeniyle yanlışlıklar içinde bocalayıp duruyordu. BaÅŸta askeri alanda olmak üzere çeÅŸitli alanlarda su ve hava basıncı ya da ısıtılan hava ve buharın genleÅŸmesi gibi olgulardan yararlanılarak yapılan araç ve makinelere iliÅŸkin bilgi ve deneyimlerin hiçbiri, yerleÅŸik hidrostatik teoriyi, gazların genleÅŸmesi veya atmosfer basıncı teorisini etkileye-memiÅŸti. Gerçi çok eskiden beri kaldıraç kullanılmakta idiyse de, mekanik bilimi "kuvvet momenti" (tork) kavramına 13'üncü yüzyılın sonlarına gelinceye dek yabancı kalmıştır. OrtaçaÄŸ çiftçilerinin, hayvan besleyicilerinin pratik bilgileri de hiçbir ÅŸekilde biyolojik teoriyi etkileyememiÅŸtir. Boyacıların ve sabuncuların deneyimleri de aynı ÅŸekilde kimya bilimini etkilemekten uzak kalmıştır. OrtaçaÄŸlarda teknoloji ve bilim her biri kendi dünyasında ama. birbirinden uzak donuk bir yaÅŸam sürdürmüÅŸtür. Gerçekten bu genel durgunluÄŸu hiçbir ÅŸey, deÄŸindiÄŸim istisnalardan daha iyi örnekleyemez. OrtaçaÄŸların ilk sıralarında tarımda yer alan büyük yenilikler, nüfus hareketlerinin canlılığını koruduÄŸu, ekonomik örgütlenmenin henüz katı bir biçim almadığı bir zamana rastlar. Daha sonra, 12'nci ve 13'ûncû yüzyıllarda Hollanda ve Almanya'da gözlenen tarımsal atılım da gene nüfusun hareket canlılığı kazanması ve yeni yerleÅŸim yerlerinin ortaya çıkmasıyla olanak kazanır. Endüstriyel mesleklerdeki teknik buluÅŸların da endüstrinin yerel yönetimlerin buyruÄŸu dışında kalabildiÄŸi yer ve zamanlarda ortaya çıktığını görmekteyiz. SavaÅŸ teknolojisi prenslerin hizmetindeydi; prensler ise loncaların düzenlendiÄŸi ekonomik kurallara baÄŸlı deÄŸildi. 14'ûncü yüzyılda Ä°ngiliz kumaÅŸ endüstrisindeki büyük deÄŸiÅŸiklikler, endüstrinin kent yönetimlerinin yetki sınırı dışında kalan köylere kaçmasıyla ancak olanak kazanmıştır. Bina yapımındaki görkem de özgür masonların, yani kent yönetimlerinin denetim ve buyruÄŸu dışında serbestçe iÅŸ arayabilen ustaların eseridir. Salt entelektüel düzeyde 12'nci yüzyılın sonlarında baÅŸlayıp 13'uncü yüzyılda devam eden Ä°talyan Rönesansı da kimi yönlerden bir istisnadır. Bu uyanışı yalnızca çeviri salgınının bir ürünü saymak yanlıştır. Çeviri hareketinin bilimsel etkinliÄŸi açıklaması ÅŸöyle dursun, kendisi açıklanmaya muhtaç bir olgudur. Antik felsefe üzerindeki yorumlarıyla Araplar üç yüzyıldan beri ispanya'daydılar. Ve onlarla temas olanağı, 850 yıllarına göre 1250 yıllarında daha fazla deÄŸildi. Oysa ortaçaÄŸların ne baÅŸlangıç ne de kapanış dönemlerinde bu denli yoÄŸun ve bol bir çeviri etkinliÄŸine rastlamaktayız. O halde, 13'üncû yüzyıldaki uyanışı nasıl açıklayabiliriz? Herhalde gerçek neden, ne Ä°talyanların DoÄŸu Akdeniz'deki ticaretleri, ne de Haçlı Seferleriydi. Pek az çeviri DoÄŸu Akdeniz'den gelmiÅŸtir; Haçlı Seferlerini düzenleyenler ise, Ä°talyan tacirleri gibi, çeviri hareketinin tümüyle dışında kalmıştır. Daha temel ve entelektüel ilgiye doÄŸrudan iliÅŸkin bir neden olmalıdır. Çünkü, karanlık çaÄŸa özgü boÄŸucu hava yerini yepyeni bir esintiye bırakmıştı. Hatta artık dinsel inancın, insanların biricik ilgi odağı olmaktan çıktığı bile söylenebilir. Felsefe ve edebiyatın, tümüyle dinsel bir karakter taşıyan bir ortamda birdenbire boy vermesi ÅŸaşılacak bir olaydır. Din alanında bile deÄŸiÅŸik manastır düzenlerini de içine alan azınlık hareketleri yüzyıllarca bütünlüÄŸünü sürdüren düÅŸünce düzenini sarsıntılara itmiÅŸtir. OrtaçaÄŸ eÄŸitiminde anlaÅŸmazlıklara, dinsel dogmaları temelinden sarsan felsefi çatışmalara, hatta en masum fikir ayrılıklarının arkasında son derece derine inen kuÅŸkulara bu dönemde tanık olmaktayız. Fransız kültür tarihçisi Taine'in 13'üncü yüzyılı "kuÅŸku içinde kıvranan bir dönem" diye nitelemesi boÅŸuna deÄŸildir. Daha sonraki dönemlerde de gördüÄŸümüz gibi, bu kuÅŸku, entelektüel öÄŸrenme merakına, yasak soruları yeniden ortaya atma isteÄŸine, doÄŸru yanıtı bulma yolunda her kaynaÄŸa baÅŸvurma cesaretine yol açmıştır. Ä°ÅŸte antik felsefe ve bilim öÄŸretilerine yönelen ilginin, Grek'lerden ve Arap'lardan öÄŸrenme isteÄŸinin, nedeni bu kuÅŸkuda yatmaktadır. Çeviriler de bu öÄŸrenme merakının bir sonucudur. Böylece, "Ä°talyan Rönesansı" denilen bu dönem, ortaçaÄŸlar hakkındaki yargıyı tümüyle doÄŸrulamaktadır. Bilimsel ilgiden yoksun ortaçaÄŸ insanları elbette dinsel dogmaların ötesine geçemezlerdi. Pratik sanat kollarında ya da antik öÄŸrenimi koruma ve yayma yolunda ne gibi baÅŸarıları varsa, bunları, olduÄŸu kadarıyla, ortaçaÄŸ damgasını taşımayan kimliklerine borçludurlar. Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriÅŸ yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |