kocakarı ile ÖMER Yok ya, Abbas'ı bilmeyen, kimdi O sahabeyi dinleyin ÅŸimdi:
“Bir karanlık geceydi, pek de ayaz... Ä°bni Hattab'ı görmek üzere biraz Çıktım evden ki yollar ıpıssız Yolcu bir benmiÅŸim meÄŸer yalnız!
Aradan geçmemiÅŸti çok da zaman, Az ilerden yavaÅŸça oldu iyan, Zulmetin sinesinde ukde gibi Ansızın bir mü heykel arabi! Bembeyaz bir rida içinde garib, Geliyor muttasıl mehib mehib. Ben sokuldum, o geldi yaklaÅŸtık Durmadan karşıdan selamlaÅŸtık DüÅŸünürken selam alan sesini O heyula uzandı tuttu beni: Bir de baktım Ömer deÄŸil mi imiÅŸ!
-Ya Ömer! böyle geç zaman ne böyle iÅŸ? -Åžu mahallatı devre çıkmıştım... Gel beraber benimle, üç beÅŸ adım.
Ne sada var, ne bir yürür bidar; Uhrevi bir sükun içinde civar. Ömer olmuÅŸ gezer siyaneti Hak... Åžu yatan beldenin huzuruna bak! O semalar kadar yücelmiÅŸ alın Çakarak sinesinden afakın Bir zaman sönmeyen nigahiyle Necmi sahilde sanki bir hale Duruyor her evin önünde Ömer, Dinliyor, bi-haber içeridekiler. Geçmedik en harap bir yapıyı Yokladık saÄŸlı sollu her kapıyı Geldik artık Medine haricine Bir çadır gördü durdu kaldı yine. Ocak başında oturmuÅŸ ihtiyarca bir kadın Açız açız diye feryat eden çocuklarının Karıştırıp duruyorken piÅŸen nevalesini Çıkardı yuttuÄŸu yaÅŸlarla çırpınan sesini... -Durundu yavrularım, iÅŸte ÅŸimdi piÅŸecek...
Fakat ne hal ise bir türlü piÅŸmiyordu yemek Çocukların yeniden baÅŸlamıştı naleleri Selamı verdi Ömer, daldı akibet içeri Selamı aldı kadın pek beÅŸuÅŸ bir yüzle...
-Bu yavrular niçin, ey teyze, aÄŸlıyor, söyle -Bugün ikinci gün, aç kaldılar.. -O halde neden biraz yemek koymuyorsun? -Yemek mi, çömleÄŸi sen tirit mi zannediyorsun? Ä°çinde sade su var; çakıl taşıyla beraber bütün zaman kaynar! Ne çare! belki susarlar dedim, ayıplamayın. -Peki senin kocan, oÄŸlun, ya kardeÅŸin, ya dayın... Tek erkeÄŸin de mi yok? -Hepsi öldü kimsem yok. -Senin midir bu küçükler? - torunlarım, - ne de çok... Adam gidip emire söylemez mi halini -Ah! Emire öyle mi kahretsin angarib Allah! Yakında rayeti ikbali ser-nugun olsun Ömer belasını dünyada isterim bulsun! -Ne yaptı teyze, Ömer böyle inkisar edecek -Ya ben yetim avuturken emir uyur mu gerek Raiyetiz ona bizler vediatullahız Gelip de bir aramak yok mu? -Haklısın, yalnız, Zavallının iÅŸi pek çok, Zaman bulup gelemez Gidip de söylememiÅŸsen ne haldesin bilemez. -Niçin hilafeti vaktiyle eylemiÅŸti kabul Sonunda böyle çürük özrü kim sayar makbul Zavallının iÅŸi çokmuÅŸ nedir muharebe mi Ä°ÅŸitme sen de civarında inleyen elemi, Medine halkını üryan bırak Mısır'da dolaÅŸ Gaza! Gaza! diye git soy cihanı, gel paylaÅŸ
Çocukların bu sefer yükselince feryadı Kadın tevehhürü artık cünuna vardırdı
-Åžu nevhalarki çıkar ta bulutların içine Ömer savaiki tel’in olur iner tepene Yetimin ahını yaÄŸmur duası zannetme O sayha ra’d-ı kazadır ki gönderir ademe! “Açız açız bize bir lokma olsun ekmek ver” “Susundu yavrularım, iÅŸte oldu, ÅŸimdi piÅŸer” Gidip de söyleyeyim ha?.. Dilencilik yapamam, Ömer de kim; benim ondan kerim adamdı babam. Ölür de yüzsuyu dökmem sizin halifenize...
Ömer vuruldu bu son sözle...
-Haklısın teyze! Avut çocukları ben ÅŸimdicik gider gelirim.
Halife önde bitik, suçlu, münfail nadim: Ben arkasında periÅŸan çadırdan ayrıldık Sabaha karşı biraz baÅŸlamıştı aydınlık Köyün köpekleri ejder misali saldırıyor, Bırakmıyor bizi yoldan, fakat kim aldırıyor! Medine'nin dalarak münhani sokaklarına Dönüp dönüp hele geldik zahire ambarına Halife girdi açıp, ben de girdim emriyle. Arandı her yeri bir mum yakıp alel acele:
-Åžu tek çuval unu gördün ya! Haydi yükle bana Bu testi yaÄŸ doludur, elverir o yük de sana.”
Çuval halifede yaÄŸ bende çıktık ambardan Kilitleyip geri döndük deminki yollardan Mesafe baktım uzun, yük yaman, Ömer yaralı: Dedim ki, -ben götüreyim verirmisin çuvalı -Hayır; yorulsa deÄŸil ölse yardım etme sakın Vebali kendine aittir Ä°bn-i Hattab'ın... Kadın ne söyledi, Abbas, iÅŸitmedin mi demin? Yarın huzur-i ilahide, kimseler, Ömer’in Åžerik-i haybeti olmaz, bugünlük olsa bile; Evet, hilafeti yüklenmiyeydi vaktiyle. Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu, Gelir de adl-i ilahi sorar Ömer’den onu! Bir ihtiyar karı bi-kes kalır, Ömer mes’ül! Yetimi, girye-i hüsran alır, Ömer mes’ül! Bir aÅŸiyan-ı sefalet bakılmayıp göçse: Ömer kalır yine altında, hiç deÄŸil kimse! Zemine gadr ile bir damla kan dökünce biri: O damla koca girdab olur boÄŸar Ömer’i! Ömer duyulmada her kalbin inkisarından; Ömer koÄŸulmada her matemin civarından! Ömer Halife iken baÅŸka kim çıkar mes’ül? Ömer ne yapsın, ilahi, beÅŸer zalüm ü cehül! Ömer’den isteniyor beklenen Muhammed’den… Ömer! Ömer! Nasıl aldın bu barı sırtına sen? —Sen almasan acaba kim gelip de senden iyi, Ä°dare eyliyecek düÅŸtüÄŸün bu ma’rekeyi? Evet, adaleti”mutlak”hayal edersen eÄŸer, Ömer deÄŸil ya ne olsan bırak ki hepsi heder! BeÅŸer, adaleti”mutlak”tahayyül eylerse, Görür ümidini mahkûm her zaman ye’se. Sen ey Ömer, ne meleksin. ne bir emir-i zalum… Fakat elinde ne var? Fıtraten beÅŸer mazlum! Görür büruc-i semanın bütün Sitareleri, Zalam içinde, yük altında inleyen Ömer’i! Huzur-i Hakk’a çıkarken bu unlu cebhenle, DeÄŸil zemini, getir ÅŸahid asumanı bile! —Uzak mı yol? Daha çok var mı? —Ancak üç beÅŸ adım.
Mecali kalmamış artık zavallının… Baktım: Olanca azmini cebr eyleyip, nefes nefese; YavaÅŸ yavaÅŸ yürüyor. Geldin bin bela ne ise! Sokuldu haymeye, indirdi arkasından unu:
—Bırak da testiyi yerleÅŸtirin kenara ÅŸunu.
Hemen çakılları çömlekten indirip attı, Uzandı testiye, yaÄŸ koydu, sonra un kattı. Oturmak istedi, lakin belaya bak ki: Ocak Hemen sönüp gidecek… —Teyze, yok mu hiç yakacak? Kadın getirdi beÅŸ on parça yaÅŸ diken Ömer’e; Ömer de yakmak için büsbütün serildi yere. Ocak tüter, Ömer üfler zefir-i harıyle; Zemini lihye-i Beyza yı tarumariyle, Secud tavr-ı huÅŸu’unda, muttasıl süpürür; Ä°çinde ruhu yanar, cebhesinde ter köpürür! Döner muhıt-i nigahında tude tude duman; Bulut geçer gibi nemcin hıyat-ı nurundan! Ocak tutuÅŸtu, yemek piÅŸti; —Var mı teyze kabın? Getir de indirelim… —Var büyükçe bir kap, alın.
Yemek sıcaktı, fakat kim durup da bekliyecek! Ömer çocuklara bir bir yedirdi üfliyerek! Kesildi haymede matem, uyandı ruh-ı sürur; Çocuklar oynaşıyorlar, kadın ferih ü fahür. Ömer bu âlemi gördükçe gaÅŸy içindeydi… Dedim:
—Sabah oluyor kalkalım… —Evet haydi! Yarın Emaret’e gel teyze, öÄŸleyin beni bul; Emir’e söyleriz elbette hayr olur me’mul. Yüzü gülmüÅŸtü teyzenin, baktık, Biz de çıktık veda edip artık. Hiç görünmeksizin gelip geçene, DoÄŸru indik Halife’nin evine.
“Åžimdi neredeyse gün doÄŸar, kalıver.” Diye, koyvermiyordu, çünki, Ömer. Etti az sonra subh-i velveledar Uyuyan ÅŸehri kâmilen bidar ÖÄŸle geçmiÅŸti, çıktı geldi kadın. —Galiba, teyze, uykusuz kaldın! Ä°ÅŸte baÄŸlanmak üzeredir nafakan, Alacaksın her ay gelip buradan. Åžimdi affeyledin deÄŸil mi beni? -Böyle göster fakat adaletini. (*) Daktilo edip sitemize gönderen: Hatice Kübra Çekmegil
|
Safahattan Ders Çalışmak Yazar bilal sürgeç açık 2008-12-30 21:56:30 Bu sene mahalle Camimizin İmam Hatibi Rasim Hoca ileSafahatın Osmanlıcasından okuduk. Bütün kardeşlere tavsiye ediyorum bu müslüman şairi okumayı |
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |