BU SITE Selami ÇEKMEG?L’in Yegenleri: Melike TANBERK ve Fatih ZEYVELI'nin beyaz.net ekibi ile birlikte M.Said ÇEKMEGIL an?sina ARMAGANIDIR!
Anasayfa
Anasayfa
Russia, China and India are now setting the global capitalist agenda
Yazar Edmond Warner
10-01-2007
From: Ahmet Cetinbudaklar
To the point: Russia, China and India are now setting the global capitalist agenda
By Edmond Warner
Last Updated: 10:43pm GMT 27/12/2006
Emerging markets often seem like Peter Pan, financial children destined never to grow up. Just when they seem to reach maturity, a shock, a scandal or a crisis blows up like the temper tantrum that is the indelible mark of infancy. Some, though, are now coming of age, and with all the swagger of young adults.
As is typical in a global bull market, the strongest performing stock markets in 2006 have been in the secondary and tertiary financial centres. Robust economic growth and low interest rates around the world have encouraged a surge of investment capital into markets in Latin America, Asia and eastern Europe.
Such investment is, of course, replete with risks. It is the nature of a bull market, though, that these risks are swept into a darkened corner. The frenzied beating of hearts prevents cool reflection as surely as a neighbour's New Year rave.
advertisement
The past year has been framed by reminders of the dangers of immature financial systems. In January, Iceland's markets plummeted as investors awoke to the risks of overheating in this heavily indebted, tiny economy. Mysteriously, Icelandic businesses had found the wherewithal to make very substantial acquisitions overseas, notably in Britain.
“Dirgen Ali” tarihi roman türünde bir kitap denilebilir. Zira Dirgen Ali, KahramanmaraÅŸ AfÅŸin’in (eski adıyla NorÅŸun) yeni adıyla Altunelma Kasabasında yaÅŸamış ve ölmüÅŸ bir kiÅŸi. Dirgen Ali’nin yaÅŸadığı dönem; Osmanlı’nın son yılları, 1. Dünya Savaşı, KurtuluÅŸ Savaşı, Cumhuriyet’in ilanı ve 1960’lı yıllar. Demir romanında, o dönemlerden kesitler sunmakta.
Dirgen Ali, Aşık Mahzun-i Åžerif’in türkülerine konu olmuÅŸ, destanlaÅŸmış bir kahramanlık öyküsüdür. Dirgen Ali, her zaman mazlumdan yana, garibandan yana yiÄŸit bir kiÅŸidir. Ben Dirgen Ali’nin adını çok duymuÅŸtum ancak, detaylı bir bilgiye sahip deÄŸildim. Zira kahramanlar, menkıbeleÅŸir, destanlaÅŸtırılır, baÅŸka-baÅŸka anlatılır. Dirgen Ali hakkında tek yazılı eser, Sıddık Hoca’nın kitabı olmuÅŸtur. Kendisini ayrıca kutlamak gerekir.
Bilgiyi taşıyan en önemli vasıta yazıdır, arÅŸivdir, koleksiyondur. kaset kayıdıdır.
Otuz yıllık bir videom var. Evdeki en eski yararlı eÅŸyamdır. Onu yirmi defa tamir ettiÄŸimi biliyorum. Ondan ayrılmayı hiçbir zaman düÅŸünmedim.
Televizyonun olumsuzluklarından bahsedilir Televizyonlarda düÅŸündürücü yararlı programlar da yapılır.Bu yapımlardan bazıları binbir zahmete katlanarak çekilir. EÄŸer bu programlar kaydedilmiyorsa etkisi birkaç gün sonra kaybolup gider. Onca zahmet onca masraf boÅŸa akar. Ä°nsanın buna bakıp üzülmemesi elde mi? Bir bilgiyi öÄŸrenmenin, hafıza da tutmanın en güzel yolu tekrar etmekten geçiyor.
Åžuanda Malatya’da bir depoda günlük aldığım gazeteler paketlenmiÅŸ hali ile duruyor; onları atmaya kıyamıyorum. Bazen gidip rasgele birini çekiyorum. Nefis bir edebiyat yazısı karşıma çıkıyor. BaÅŸlıyorum düÅŸünmeye Acaba bu yazı kitaplaÅŸmış mı? birileri bu yazıyı tekrar okuyacak mı? Bu makalenin yazarı bu yazıyı kimbilir ne büyük enerjiler harcayarak yazmış. GeçmiÅŸteki birikimlerini tecrübelerini yazıya aktarmış. Bu yazınının unutulmaması kitaplaÅŸması lazım.
Hani ÅŸu Rızgarlı Osman AÄŸa hikâyesi var ya; Osman AÄŸa'nın üç oÄŸlu vardır. Her bir savaÅŸ için padiÅŸahın selamıyla bir oÄŸlunu asker verir. Ne yazık ki akabinde çocuklarının ÅŸahadet haberini alır. Yine öyle bir savaÅŸ için üçüncü oÄŸlunu askere almaya gelenlere; "Söyleyin padiÅŸaha benim sülmüme güvenerek ona buna savaÅŸ açmasın, çünkü gayri verecek evlat kalmadı."der.
Fahrettin PaÅŸa'nın Yemen müdafaasını bilmeyen yoktur. Ä°mparatorluÄŸun kolu_kanadı budanırken, direnenlerden biri de bu paÅŸadır. Devletin 30 Ekim 1918 tarihi itibariyle yenik sayıldığı, dolayısıyla ordularının terhis edildiÄŸi talihsiz bir dönemde dahi 1916 dan 1919 yılına kadar, merkezi otoritenin emrine karşı bile direnerek Medine'yi savunduÄŸu bilinmektedir. Denilir ki, silah bırakıp teslim olun emrini getiren bir subayı gözaltına aldırarak haberin yayılmasını engellemiÅŸtir. Emrindeki subayların olayı öÄŸrenerek kendisine baÅŸkaldırması üzerine, silahını ve sancağını Ravza-ı mutahhara’da ancak Resul'üne teslim etmiÅŸtir. Böylece tam 400 yıldır kutsal bölgelerin hâkimi olan Türk hakimiyetine, Lavrens'lerin ve iÅŸbirlikçi Åžerif Hüseyin'lerin karşı çalışmalarıyla hâkimiyetine son vermiÅŸtir.
Hukuk fakültesinde profesörlük yapmış, yani ilmi kariyerini belgelemiÅŸ birisi, insanlığın geçmiÅŸinin tam olarak tarihini verir, Ademden bu yana 7.600 yıl geçmiÅŸtir diye kesin ifade kullanırsa ne olur?(*)
Cevabını ben vereyim; hiçbirÅŸey olmaz. Yani okurundan ‘sen bunu nereden biliyorsun?’ diye tepki gelmez. Meraklılar başına üÅŸüÅŸüp, yüzyıllardır araÅŸtırılan birÅŸeyi nasıl ortaya çıkardığını anlamak için profesörün etrafını kuÅŸatmaz. Gazete editörleri, ‘vay canına! bunu nasıl keÅŸfettiniz, ilmi dayanağı var mı?’ diye önemli bir problemi çözmüÅŸ olmanın heyacanını duyarak çevresinde birikmezler. En hafifi bunun gibi birçok iddia dillendirilir, dinleyici ve okur da bulur. Mesele inanıp inanmama noktasında kalır. Birbirinden farklı inançları edinenler birbiriyle çatışırlar; harpler çıkar. Bu iÅŸler de böyle sürüp gider. ‘Bunun bir çözüm yolu olmalı!’ diyen küçük azınlığın sesi hiç duyulmadan...
Ünlü romancı Dostoyevski’nin asıl mesleÄŸinin Mühendislik olduÄŸunu öÄŸrendiÄŸimde hem ÅŸaşırmış, hem sevinmiÅŸtim. Romanlarını beÄŸeniyle okuduÄŸum bu ünlü yazarla meslektaÅŸ olmak, yazma konusundaki tereddütlerimi gidererek cesaretlendirmiÅŸti. Ä°nsanların kendi alanlarının dışındaki konularda da hayli; hatta daha baÅŸarılı olabildiklerini sonradan öÄŸrenecektim. Mesela dünyaca ünlü bir spor ayakkabı üreticisinin yüksek satış rakamlarına ulaÅŸmasındaki en önemli etken, kendine özgü taban profili geliÅŸtirmesinden kaynaklanıyordu. Bu; evinde kullandığı tost makinasından esinlenen firma sahibinin eÅŸinin fikriydi.
Sait Abi ile bir zamanlar Malatya'da yayın yapan Sena TV adına söyleÅŸi yaptık. Yaptığım en doÄŸru hareket bu söyleÅŸilerin kayıtlarını saklı tutmamdır. Bu çalışmalarımı televizyonun stüdyosunda veya evindeki kütüphanesinde yaptık. Mahalli radyo ve TV'lerin yaygınlaÅŸması iyi oldu. Çünkü Sait Abi kamuoyunun bileceÄŸi hususlardaki suallere mutlaka yazılı cevap verirdi. Bu da onun halk tarafından yeterince tanınmamasına neden olurdu.
1994 yılının bir ekim günü yaptığım söyleÅŸide onu bir fikir iÅŸçisi olarak tanıtmışım. HekimoÄŸlu Ä°smail'in onun hakkındaki yazısını kütüphanedeki görüntüleri vererek okumuÅŸum. VerdiÄŸi cevaplar hala güncelliÄŸini koruyor:
Nükleer çember: ABD Ä°ran’a 6 ülke ile cevap veriyor!
Artık ABD, Ä°ran’ı vurmakla tehdit etmeyebilir. Çünkü Washington yönetimi Ä°ran'ı nükleer çembere alıyor. Tahran'ın nükleer çalışmalarını önleyemeyen ABD, 6 Arap ülkesini nükleer programa itiyor.
Amerika’nın Sesi sitesinde verilen habere göre Körfez Ä°ÅŸbirliÄŸi Konseyi üyesi altı Arap devleti, barışçı amaçlı ortak nükleer program geliÅŸtirmeyi planladıklarını açıkladı. Altı devleti temsilen yapılan Konsey açıklamasında, bölgenin uluslararası standartlar çerçevesinde nükleer teknoloji edinme hakkına sahip olduÄŸu vurgulandı. Konseyin Suudi Arabistan’da iki gün süren toplantısının sonunda, ortak nükleer enerji programı geliÅŸtirilmesi konusunda çalışma baÅŸlatma kararı da aldı. Suudi Arabistan DışiÅŸleri Bakanı Prens Suud el Faysal, programın bir tehdit içermediÄŸini ve geliÅŸtirme çalışmalarının herkese açık ÅŸekilde yürütüleceÄŸini bildirdi. Bu arada Körfez Ä°ÅŸbirliÄŸi Konseyi üyesi ülkeler, Ä°ran’ın nükleer krizinin barışçı yollardan çözülmesi ve Ä°srail’in de, nükleer tesisleri konusunda uluslararası örgütlerle iÅŸbirliÄŸine gitmesi çaÄŸrısında bulundu. 1981 yılında kurulan Körfez Ä°ÅŸbirliÄŸi Konseyi, Suudi Arabistan, Kuveyt, Bahran, Katar, Umman ve BirleÅŸik Arap Emirlikleri’nden oluÅŸuyor. Arap ülkelerin nükleer program çalışması baÅŸlatacak olması ABD’nin Ä°ran’a karşı aldığı “diplomatik bir önlem” olarak deÄŸerlendiriliyor. Ä°ran’ın nükleer programına karşı çıkan ABD’nin geçtiÄŸimiz ay Hindistan ile yaptığı nükleer anlaÅŸma hatırlandığında bu pek de olasılık dışı deÄŸil. Peki, bölgede nükleer gücü olan tek ülke olarak kabul edilen Ä°srail, Arap ülkelerinin bu kararını nasıl karşılacayak? ABD’nin en büyük ikileminin bu olduÄŸu belirtiliyor. DiÄŸer yandan, bölgede nükleer teknolojinin yayılmasının Türkiye’nin arayışlarını hızlandıracağı ifade ediliyor. 11 Aralık 2006
DoÄŸu - Batı ayırımı ve Batı’dan gözlemler konusunda Selami Çekmegil’in sohbetinden fazlasıyla istifade ettim. Kendisine yazıyla teÅŸekkür etmeyi daha doÄŸru buluyorum. Ä°nÅŸallah bu yazıyı okuyan her okuyucu Selami beyin fikirlerinden istifade eder ve doÄŸu- batı mukayesesini doÄŸru yapar.
Dededen ve babadan birikimli Selami bey; Selçuklu Vakfının baÅŸkanı sayın Turan Güven’in yenilerde yayınladığı “Ä°nsan Gelecekte YaÅŸar” kitabının başında yer alan “ÖzgürlüÄŸümün Sınırları Allah’ın Ölçüleridir” ifadesinden yola çıkarak Batıda olsun DoÄŸuda olsun insana yakışanın kendini bir baÅŸka insanla tanımlamak yerine fikriyatını tüm insanlığı kapsayan gücün sahibi Allah’a irca etmesi olacağını belirterek baÅŸladı söze.
NAYLONDAN KÄ°MLÄ°KLER Necmettin EVCÄ° Ä°zah edilebilir, sahici kimliklerin mi sahibiyiz? Yoksa; siyasi hesaplar, hesaplaÅŸmalar içinde kimlik yanılsaması mı yaÅŸandı, yaÅŸanıyor? KimliÄŸimizi korumak, deÄŸiÅŸime kapalı olmayı mı gerekli kılar? YaÅŸanan geliÅŸmeler bu ve benzer soruları düÅŸünce gündeminin tam orta yerine getirip bırakınca kimlik üzerine genel bir ayrıştırma yapmak kaçınılmaz oldu. 28 Åžubat’ın soÄŸuk, sıkıntılı, sarsıntılı günlerini yaşıyorduk. AraÅŸtırma görevlisi ve akademisyenlerden oluÅŸan bir grubun periyodik sohbet toplantılarına konuÅŸmacı olarak davet edilmiÅŸtim. Bu dostlara ne anlatabilirim diye düÅŸündüm. DoÄŸrusu her darbeden sonra insanımızda ciddi kimlik kayması, çatlaması, olmuÅŸtur. Ödenen bedeller yanında içe kritik bakışlarla kendimizi gözden geçirmek bakımından bu kimlik tartışmaları, aidiyet ve istikametimizi yeniden sorgulamayı baÅŸlatması yönüyle faydasız olmuÅŸ da deÄŸildir. Son tahlilde kendimizi kaygan, kırılgan hatta savunduÄŸumuzu sandığımız deÄŸerlere çeliÅŸik zeminlerde inÅŸa etmeye çalıştığımızı anlamışızdır örneÄŸin. Darbe ortamları bir yanıyla rahat düÅŸünme alanlarımızı daraltırken diÄŸer yanıyla da düÅŸünsel arayışları hızlandırmış, çeÅŸitlendirmiÅŸtir. Bu dar alanın eleÅŸtirel tecrübesiyle bile ulusal kimliÄŸimizi bulmaya çalışırken; yapay ideolojik ayırımların, yapay yapılanmanın ölümcül anaforu dışında kalma gerekliliÄŸi gün gibi ortaya çıkmıştır. Bunlara ilaveten beni konuk eden araÅŸtırmacı dostlarla ‘ulusal kimliÄŸimiz’ üzerine düÅŸüncelerimi paylaÅŸmayı tasarlamıştım